Avrupa ve ABD'deki siyasetçilerin, işgücünü buyur ettikleri yabancı işçileri resmi olarak yok sayması büyük bir ikiyüzlülük

Amerikalılar için Fransız limanı Calais'te her akşam tekrarlanan sahneler, acı ve utanç verici derecede tanıdık. Karanlığın çökmesini bekleyen yoksul insan grupları, hayatlarını tehlikeye atarak bir kamyona atlamaya veya tutunmaya çalışıyorlar. Amaçları, iş güçlerini gereksinen ve memnunlukla buyur eden, ancak varlıklarını yasal olarak tanımayı reddeden bir ülkeye girebilmek.
ABD emek pazarıyla ilgili bu ikiyüzlülüğü on yıllardır sergiliyor. Amerika'da sınırı geçenler büyük oranda Meksikalılar ve Orta Amerikalılar. Batı Avrupa'ya gidenlerse Kuzey ve Orta Afrikalılar, Ortadoğulular ve henüz AB'ye üye olmamış eski doğu bloku ülkelerinin vatandaşları. Tıpkı her yerde olduğu gibi bu insanlar yerel halkın güvensiz bakışlarına ve demagog siyasetçilerin hakaret ve iftiralarına maruz kalıyor.


İşçi Partisi bile bu oyunu oynuyor
Gerçek ve hayali sosyal hastalıklardan dolayı yabancıları suçlama yarışında, Avrupa'nın kuruyan doğum oranları, yaşlanan nüfusu ve bir türlü çalışacak insan bulunamayan işleri unutuluyor. Büyük miktarda yabancı işçi gelmediği takdirde, birçok Avrupa ülkesinin bel bağladığı turizm sektöründe yeterli çalışan bulunamaz ve inşaat maliyetleri tavan yapar. Bunların hiçbiri Avrupalı siyasetçilerin göçmenlerin işlediği suçlar, getirdiği mali yükler ve sahip olduğu yabancı alışkanlıklardan duyulan korkuyu kaşımaktan alıkoymuyor. Bu da Amerikalılara tanıdık gelen bir durum.
Göçmenlere saldırmak büyük siyasi kârlar getiriyor ve İtalya'nın Kuzey
Ligi veya yükselen Hollandalı yıldız Geert Wilders gibi utanmaz yabancı düşmanlarıyla da sınırlı değil. Neyin ne olduğunun açıkça farkında olan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Britanya'da iktidarda olan İşçi Partisi gibileri de bu oyunu sinsice oynuyor. Ne yazık ki bu da halihazırda Amerika'da yaşanan tartışmayı hatırlatıyor.
Göçmenlere saldırmamış olsaydı, belki de Nicolas Sarkozy bugün Fransa'nın cumhurbaşkanı olamayacaktı. Kuzey Ligi geçen ayki İtalyan seçimlerinin en büyük galibi ve Başbakan Silvio Berlusconi'nin yeni hükümetinin hatırı sayılır bir payandası olamayacaktı. Roma da geçen hafta faşizmin yıkılışından bu yana en sağcı belediye başkanını seçmemiş olacaktı.


Numara yapmayı bırakalım
Yasadışı göçü mazur göstermeye çalışmıyoruz. Ne de hayatları küreselleşmeyle beraber dönüşüme uğrayan Avrupalıların ve Amerikalıların endişelerini görmezden geliyoruz. Fakat çözüm göçmen emeğine ihtiyaç yokmuş numarasına yatmak değil. Yoksul ülkelerden gelen sağlıklı işçilerin evlerinde oturup, ailelerinin azap çekmesini seyretmelerini bekleyemeyiz. Uluslararası bir sınırı geçmek ailelerin azabı dindirecekse
o insanlar bunu yapacaklardır.

Avrupa ve ABD'deki siyasetçilerin yapması gereken, göçle ilgili meselelere dürüstçe ve sorumlulukla yaklaşmaktır. İlk adım da, meşru yollardan uygun iş arayan insanların gölgelerden çıkıp yasal yollarla çalışabilmesini ve bunun sonunda sorumlu bir vatandaş olma umudunu onuruyla taşıyabilmesini sağlayacak gerçekçi, uygulanabilir yasalar çıkarmak olmalıdır.

Kaynak: Radikal