Bence sulandırmayı bile adamakıllı beceremiyorlar. Yaptıkları sululuktan ibaret bir takım maskaralıklar…

Mesela, ADD'cilerin mitinginde açılan, Gazi Paşa'yı Ergenekon'un elebaşı gibi gösterme gayretine matuf o cibilliyetsiz pankart, münferit bir hal değil, bir zihniyetin dışavurumudur.

Bu zihniyetin dibe vurmuş yansıması mezkur eylemse, tavanı da "heryerekon" benzeri ifadelerdir.

"Heryerekon" ha!

Şu zekânın parlaklığına, şu espri düzeyine, şu kelimelerle oynama cambazlığına bakın. Ne diyeyim: Allah daha beter etsin.

Neyse, daha fazla uzatmadan kıymet hükmümüzü belirtelim:

Ortalığa dökülen bunca iddiaya ve bu iddiaların tekabül ettiği onca yaşanan vakıaya rağmen Ergenekon soruşturmasını küçümsemek, sululuktan başka bir şey değildir.

Zaten…

Bir insanın akılcağızını kurcalamaya, Cumhuriyet gazetesini bombalayanlarla Danıştay saldırısını planlayanların ilişkisi yetmiyorsa…

O insanın akılcağızı sululuktan öte bir şeye imkân vermez. Nerde kaldı ki sulandırmak!

Şuncağızı da ilave edelim ki, meramımız yanlış anlaşılmasın:

Bir soruşturmanın sonuna kadar devamını dilemek, o soruşturma kapsamında tezahür eden yanlışlara sessiz kalmayı gerektirmez.

Ne olursa olsun, kim olursa olsun, goygoyculuğa tenezzül edilmemeli, yeri geldiğinde eleştirilmelidir.

Yani…

Kuddusi Okkır hadisesindeki ihmal ya da kaçma olasılığı olmayan insanların gece yarısı derdest edilmesi gibi uygulamaları elbette eleştireceğiz.

Mezkur soruşturmayı görmezlikten gelerek karartmaya çalışanların, mızrağın çuvala sığmayacağını anlar anlamaz kan ter içinde "sulandırma" ameliyesine başlamalarını eleştirdiğimiz kadar…

Lakin sululukla eleştiriyi birbirine karıştırmanın da alemi yok.

Ne hikmetse, Susurluk hadisesinde veryansın edenler, Ergenekon soruşturmasında sululuk yapmayı marifet sanıyorlar.

Zevzeklikleri…

Sululukları…

Cibilliyetsizliklerini örtbas etmeye yetmeyecek. Boşuna uğraşıyorlar.

Evet, cibilliyetsizsiniz!

İşinize geldiği gibi hareket ediyor, çifte standart uygulamaktan utanmıyorsunuz.

Mesela…

Madem ortalık yere saçılan kokuşmuşlukları "sulandırmaya" çalışacak kadar ciddiye almıyorsunuz, Taraf gazetesine karşı da aynı tutumu göstermeniz gerekmez mi?

Yayınladıkları belgeleri nasıl edindiklerini niçin soruyorsunuz?

"Sulandıracak" olduğunuz bir şeyin nasıl edinildiğinin sizce ne önemi var?

Üstelik, buyurun size de verelim, yayınlamaya cesaretiniz var mı, denildiği halde…

Bir belgenin doğru olup olmadığını sorgulamakla, o belgeyi yayınlayan mevkutenin basıldığı matbaa arasında nasıl bir ilişki kurdunuz?

Gerçekten merak ediyorum:

Leyla İpekçi'nin Sayın Gülen'in bursuyla Amerika'ya gittiğine dair yalanınız doğru çıksaydı neyi ispat etmiş olacaktınız?

Veya…

Taraf gazetesinin patronunu, parasızlıktan dolayı çocuğunu kolejden almış bir durumda göstermekle neyi amaçlıyorsunuz?

Paraya bu kadar sıkışmış bir insanın patronajında bulunduğu bir gazetenin yayınladığı belge de çürük mü olur, demeye getiriyorsunuz?

Hepsinden önemlisi, Cumhuriyet gazetesi iyi mi?

Taraf'ın patronunun olmayan çocuğunun kolej masraflarını dert edineceğine kimler tarafından bombalandığını sorgulasa ya!

Hülasa…

Bir gazete belge yayınlıyor, siz neyi soruyorsunuz?


Kaynak: Yeni Şafak