Değişiklik türban serbestisine yeterse kanunla açıkça yasaklanmayan peçe, çarşaf ve burka da serbest kalır; yetersizse 'geleneksel başörtüsü' bile serbest kalamaz. Son sözü yargı söyleyecek!

Meclis, Anayasa'nın 10. ve 42. maddelerini olağanüstü sayılabilecek bir çoğunlukla kabul etti. Eğer temsili demokrasiye inanıyorsak, 411 oyun temsil gücüne de inanmalıyız ve o gücü kabul etmeliyiz.
Ama işin siyaset cephesinde gözüken bu netlik maalesef hukuk cephesinde mevcut değil. Meclis'in kabul ederkenki niyeti ne olursa olsun, Meclis'ten geçen anayasa değişikliğinin üniversitede başörtüsünü serbest bırakıp bırakmadığını tartışmaya devam edeceğimiz anlaşılıyor.
Hukuk planında yürüyen bu tartışmanın sebebi, Meclis'in Anayasa Mahkemesi tarafından 1989 ve 1991'de verilen iki kararda atıfta bulunduğu laiklik ilkesinin etrafından dolaşmak istemesi. Bu mahkeme kararlarının yarattığı uygulamayı değiştirmek için doğrudan laiklik ilkesine temas edecek bir anayasa değişikliği yapılsaydı, belki bugün 'Değişiklik türbanı serbest bıraktı mı, bırakmadı mı' tartışması yapmıyor olacaktık. (O zaman da laikliği daha bir şiddetli tartışıyor olacaktık, o başka.)
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından her an onaylanması beklenen anayasa
değişikliğine bir bakmak lazım. Değişiklikle Anayasa'sının 'Öğrenim hakkı'nı belirleyen 42. maddesine bir fıkra eklendi. Yeni fıkra şöyle: "Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse
yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir."
Cumhurbaşkanı Gül tarafından onaylandığı anda Anayasa hükmü haline gelecek olan fıkrada 'Kanunda açıkça yazılı olmayan' deniyor. Peki diyelim Gül bu değişikliği bu sabah onayladı. Onun onayladığı anda kanunda açıkça yazılı olan 'öğrenim hakkını engelleyici sınır'lar nedir?
Esasen erkeklerin sanki bir dini yetkiliymiş gibi giydikleri cüppe ve sarıklar dışında üniversite öğrencileri için bir giyim kısıtı kanunlarımızda bulunmuyor. Yani bu durumda, eğer anayasa değişikliği, Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin ümit ettiği gibi tek başına yasakları kaldırmaya yeterliyse, o zaman 'annelerimizin
başörtüsü' diye adlandırılan baş örtme ve bağlama çeşidinden tutun da peçenin, çarşafın, hatta Türk geleneğinde hiç bulunmayan burkanın bile öğrenciler tarafından giyilmesi serbest demektir.
Bu uyarıyı ünlü anayasa hukukçusu Prof. Dr. Ergun Özbudun ve onunla birlikte sivil anayasa hazırlama komisyonunda yer alan hukukçular başından beri yapıyor.
Peki ya daha önce bu köşede dile getirildiği gibi yapılan anayasa değişikliği türbanı serbest bırakmaya yetmiyorsa? O zaman da, 'annelerimizin başörtüsü' diye anılan bağlama çeşidi dahil her türlü başörtüsü, türban, çarşaf, peçe, burka yasak demektir.
Herhalde buraya kadar mesele yok.
Mevcut durum bu iki mantıki sonuçtan birini işaret ediyor.
Buradan itibaren soru şu: Kanunla bazı baş örtme, yüz örtme, vücut örtme biçimlerini yasaklayablilir, bunu yaparken de bazı baş örtme ('annelerimizin başörtüsü' denen çeşidi yani) biçimlerini serbest bırakmamız mümkün olabilir mi?
Kanuna yasak olmasını istediğiniz her şekli yazar, hatta sağlam olması için bir de örnek çizim hazırlarsanız olur elbette ama bu düzenleme Anayasa Mahkemesi'nden geçer mi, geçse bile 'annelerimizin başörtüsü' adı verilen bağlama biçimi serbest kalabilir mi?
Burada hukuktan, laik bir ülkenin pozitif hukukundan söz ediyoruz, unutmayın. Baş örtmenin çeşitli biçimleri arasında hukuken bir fark görebilir miyiz veya böyle bir fark yaratabilir miyiz?
Bu sorunun cevabını düşünürken bir şeyi unutmayın: Anayasaya göre yasalarımıza neyin YASAK olduğunu yazacağız, neyin SERBEST olduğunu değil. AKP ve MHP'nin üzerinde uzlaştıklarını söylediği ama şimdilik komisyonda uyumaya terk edilen yasal düzenleme bu kurala uymuyor, neyin yasak olduğunu söylemiyor, serbest olan stillerden birini tarif ediyor. Oysa bu iki partinin değiştirdiği Anayasa emri çok açık: 'Kanunda açıkça yazılı OLMAYAN herhangi bir sebeple kimse yükseköğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez.'
Burada bir hatırlatma yapmama da izin verin: Askeri tesis ve garnizonlardaki uygulama veya kimi gazetecilerle siyasetçilerin kendi kendilerine uydurdukları 'annelerimizin başörtüsü'-türban farkı gibi konular, üniversitelerdeki mevcut uygulamayı yaratan Anayasa Mahkemesi kararında yer almayan şeyler. Anayasa Mahkemesi, gerek 1989 ve gerekse 1991'deki kararında, 'başörtüsü' tabirini kullanır ve bundan da 'başını dini sebeplerle örtme'yi anladığını yazar. Mahkemeye göre 'başını dini sebeple örten' üniversite öğrencileri, 'laikliği yıkmaya çalışan' kişilerdir.
Mahkemenin bu yorumu eğer değişmediyse, uygulama yasalarına onlarca çizim de konsa, başörtüsünü serbest bırakmak korkarım mümkün olmaz. Yorum değiştiyse, zaten her şey değişir.

Kaynak: Radikal