Şiirlerimiz vardır, destansı şiirler... Şiir gibi dilimizin zirvelerinde dolaşıp bu toprağın bin yıllık özlemlerini, sevdalarını, hicranını, bozgunlarını, yenilmişliklerini, zaferlerini, umutlarını ihanetlerini anlatan şiirler... Ve kan ve çamurdan yoğrulmuş toprağın öfkesini yumuşatan, gönül ehlinin dilinden şiirler bir de.

Cümleler kurmaya başlamıştık... Her biri bir yere savrulmuş insanlığımızı, büyük yangınlardan çıkmış gibi yanık tenleriyle ufka bakan bu halka muştuyla sunan cümleler...

Henüz ürkek ve tedirgindiler. Kekemeliklerini, şaşkınlıklarını yeni aşmaya başlamışlardı... Türküleşen şiirlerinden yeni cümleler kurmaya hazırlanıyorlardı. Çünkü şiir, ufku gösteriyordu onlara...

Tank gibi sağlam, Anadolu bozkırlarının kavrukluğu kadar yerli cümleler kurmalıydılar. Giydirilen deli gömleklerini sıyırıp atan; hikmetin, erdemin, hakkın, ölçünün kristalleştirdiği hecelerden dizilen cümleler.

Kara ve kızıl sistemlerin geçirdiği prangaları samimiyetin, içtenliğin, ihlasın soluğu ile parçalayan sözler dökülmeliydi...

Duygusal sözler yazdığımın farkındayım. Oysa durum son derece trajik bir kırılmaya, sarsıcı bir depreme işaret ediyor. Siyasete uzanan bir mücadelenin parametreleri içinde düşünmeye başladığımızda izah edilemeyecek hiçbir eylem kalmayabilir. Kutsanmış kişiliklere yüklenen anlam ve onun metafizik misyonuyla bakıldığında her şey o misyon için, onun tarafından izah edilecektir. Salt seçilmiş iktidarın meşruiyeti açısından ise ilkelerin çiğnenmesi pahasına her türlü gereken tedbiri almak zorunlu ve anlaşılabilir sayılacaktır.

Sorun; Müslümanların, Müslümanlığın ve onların hak, hakikat ölçüsünün bu gibi krizlerde nerede durduğudur. Şeffaf, herkesin emin olacağı bir yapılanmadan çok; takipçilerinin olanca samimiyetine rağmen, kime hesap verdiğini bilmediğimiz bir yapının başka güçlerin, devletlerin kontrol ve etkisinden korunduğundan nasıl emin olacağız? Bu kuşkuyu giderecek, yapılan operasyonların güdümlü olmadığına dair elimizde başka nasıl bir kriter olabilir? Devlet kurumları ortadan ikiye ayrılmış, her bir taraf kendi güç alanını rakip tarafa karşı yine hukuk ve bürokratik yetkiye dayanarak hamle yapıyorsa bu kördüğümü çözecek olan nedir? Frenklerin tabiriyle, 'Tanrıyı kıyamete zorlamak' sözünü hatırlatırcasına, farklı ittifaklara zorlamanın, memleketin geleceğini ipotek altına alacak girişimlerin bedelini kim ödeyecek?

Diğer taraftan maruz kaldığı operasyonlara karşı her tür ittifak ve yöntemi gerekli ve meşru saymaya doğru evrilen bir dil, ve siyaset karşısında kıymet ölçüsü ne olacak? Makyavelist bir anlayışla güç ve iktidarın her ne pahasına olursa olsun korunması mantığına savrulmanın uzun vadeli ne türden kaymalara yol açacağının farkındalar mı? Bir grubun stratejisi ve çıkarı ile ülkenin sorumluluğunu yüklenmiş siyaset arasında rasyonel ölçüde, siyaset kuramları çerçevesinde denklik kurulamayacağı bellidir. Ancak siyaseti rehin alacak girişimlere gerekçe teşkil eden yolsuzluklara, kirlenmeye karşı evinin içini temiz tutmak birinci dereceden muhatapların sorumluluğundadır. Aynı şekilde bunu siyasal bir operasyona malzeme yapmanın hesabını vermek ve üstelik siyasi bir muhatap olmadıkları halde bu operasyonun kim ve hangi siyaset adına yapıldığı sorusuna makul ve tatmin edici bir cevap vermek zorundalar.>>>DEVAMI>>>