Demirel, “22 Temmuz Türkiye'nin yaşadığı seçimlerin en zoru, en önemlisidir” diyor.

Bir şey daha söylüyor Demirel:

“Nisan ayı içerisindeki gelişmeler normal olaylar değildir. Türkiye bir bunalım yaşamıştır ve bu bunalım henüz sona ermiş değildir.”

Türkiye'nin en zor, en önemli seçimi ve nisan bunalımı...

İçiçe girmiş iki hadise...

Birisi demokrasinin uygulaması, ötekisi demokrasiye çelme...

Hem demokratik bir mekanizmayı işletmek istiyor, hem de sona ermemiş bir bunalım içinde bunu yapmak istiyor.

Nasıl olacak bu?

Hasan Cemal sütununda “Farkında mısınız?” diye çığlık atıp duruyor.

Bakın şu ifadelerine Hasan Cemal'in:

“Türkiye bugün bir darbe sürecini yaşıyor! Farkında mısınız tehlikenin?..

Bu darbe sürecinden dolayı yalnız demokrasinin değil, yalnız siyasal istikrarın değil, aynı zamanda aş ve iş meselesinin, yani ekonomik istikrarın da tehdit altında olduğunu görebiliyor musunuz?

Görmeye çalışın.

Yokmuş gibi davranmayın.

......

Tanklar henüz yola çıkmış değil.

Ancak motorlar hafif hafif çalışıyor gibi. Kulak tırmalayıcı homurtular uzaktan benim kulağıma çalınıyor.

Siz de duyuyor musunuz?

Kulak verin homurtulara.

Kayıtsız kalmayın.

Seçim sonrasına dönük belirsizliklerin son derece yoğun olduğu bir dönemden geçiyoruz. 22 Temmuz da çözüm olmayabilir!

Çünkü darbe süreci içindeyiz.

Düğmeye basarak bu süreci başlatan asker, kendi istekleri yerine getirilmezse, bir adım daha atabilir. 22 Temmuz sonrası bir sabah vakti yine tank sesi ile uyanabilir Türkiye...

Farkında mısınız bu tehlikenin?”

Hasan Cemal darbe sürecinin 27 nisan gecesi değil 2003 – 2004'ten başladığını da vurguluyor. (Milliyet, 29 mayıs 2007)

Evet işte böyle... Hasan Cemal “organize bir çekirdek güç”ten söz ediyor başka yazılarında...

Peki bu kaygılar ne anlam ifade ediyor iktidar için, ana muhalefet için, öteki partiler için?

Partiler demokrasilerle var olduğuna göre darbe süreci karşısında söyleyeceği bir şey olmamalı mı partilerin?

Acaba “Böyle bir şey yok” diye mi düşünülüyor?

Yoksa “Var ama, bunu halkla paylaşmak olmaz” diye mi?

Aslında siyasetin konuşulduğu bütün ortamlarda “ne olacak?” sorusu ilk soru durumunda. Yani her şey halka inmiş durumda. Ve halk endişe içinde cevap arıyor.

AKP açısından, hem halkta ümitsizlik doğurmamak hem de askerle çekişiyor gözükmemek için bu söylentilerin fazla yaygınlaşmaması tercih edilebilir.

Ana muhalefet, mitinglerden bu yana, arka planda askerle birlikte hareket ediyor gibi gözükmenin faydasına inanıyor ve böyle bir şeyin yaygınlaşmasını, çünkü bunun halkın AKP'ye olan yönelişini engelleyebileceğini düşünüyor olabilir..

Esas soru şu:

Orada öyle bir şey var mı?

Bünyede bir ur?

Bir odaklaşma?

Bir organize çekirdek?

Var mı?

“Tehlikenin farkında mısınız?” diyor yazar.

Bir başka “Tehlikenin farkında mısınız?” sorusu, kitleleri meydanlara taşımıştı.

Orada bir yerde “Ne şeriat ne darbe!” diye slogan atılmıştı.

“Darbe” karşıtlığı için meydanlara çıkan yok.

Farkındalık orada ölüyor.

Biz bir darbe süreci ile içiçe mi yaşıyoruz?

Bunu farketmemiz gerekmiyor mu?

Yani bir urlaşma, bizim irademize ambargo koymak için askeri imkanları mı kullanıyor?

Bu noktada bünyesinde “Organize çekirdek” oluştuğu ifade edilen kurumun diyeceği bir şey yok mu?

Her şey komuta heyetinin bilgisi dahilinde mi?

Yani darbe sürecini komuta heyetinin bilgisi içinde mi yaşıyoruz?

Bu konuda Cumhurbaşkanının diyeceği bir şey lok mu?

Cumhurbaşkanı, ana muhalefet, bir takım sivil toplum kuruluşları, “darbe süreci yok!” mu diyor, “Var ama...AKP'ye karşı olunca her şey mübah”lı cümleler mi kuruyor?

Garip bir ülkeyiz.

Darbe süreci iddiaları ve seçimi içiçe yaşayan bir ülke!

“Türkiye modeli” diye diye buraya mı gelmiş olmaktayız?

“Şark için en uygun model” bu mu?

Korku filmleri olur hani...

Ses çıkarmaya, ayak sesini bile duymaya çekinirsiniz.

Eller dudakta, hemşire işareti yaparsınız.

Burası Türkiye!

Olmamalı.