Arap Baharı ile birlikte Müslüman Kardeşler orada burada kısa süreliğine de olsa iktidara gelince kim kiminle müttefik, belli oldu. Arap Baharı ilişkilerin kimyasını göstermesi açısından turnusol kağıdı vazifesi gördü, ak kara ortaya çıktı.
Baharın ilk günlerinde Türkiye ve Arap ülkelerinde ulusalcı akımlar Müslüman Kardeşleri ABD ile ortak ilan ettiler! Lakin Arap Baharı neredeyse dördüncü yaşına girerken her şey ayan beyan ortaya çıktı. ‘Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu’ misali ilişkilerin kimyası ve boyutları otaya çıkmaya başladı. Elbette İslami kesimler arasında da ABD’nin temas kurduğu ve ayartmaya çalıştığı kesimler oldu.
Seyyid Kutup’un ifadesiyle, Amerikan anlayışlı İslamcılarından bahsetmek de mümkün. Lakin sanki ulusalcı kesimler Seyyid Kutup tarzındaki isimleri bile Amerikancılıkla suçlamaya başladılar. Bu hazımsızlık ve garezden başka bir anlam taşımıyor. Mısır’da liberal-ulusalcı karması olan bazı isimler var. Bunlar ucundan kıyısından İslamcılığa da bulaşık.
Bu garip karma isimlerden birisi de Muhammed Ebu Hamid Şahin isimli eski milletvekili. Uydu kanallarının tanınmış simalarından olan Ebu Hamid devrim sürecinde garip tavırlarıyla ortaya çıktı. Mürsi’ye en fazla muhalefet eden isimler arasında yerini almıştır. Son sıralarda Sisi’nin cumhurbaşkanlığını desteklemektedir. Muhammed Ebu Hamid Şahin çizgisini, İbni Rüşd- Muhammed Abduh çizgisi olarak tanımlamaktadır. Kimileri Muhammed Mürsi’nin karşısında İslami aydınlanma yaftasıyla çıkmışlar ve İslami aydınlanmayı da Muhammed Abduh ekolüne irca etmişlerdir. Dolayısıyla Ebu Hamid’in temsil ettiği çizgiyi Amerikan tarzıyla bağdaşık bir İslami anlayış olarak tasvir etmede bir beis yoktur.
Lord Cromer- Muhammed Abduh hattını günümüze bağlamak mümkündür. Günümüzün Neocon isimlerden Zalmay Halilzad gibi bir devşirme ile evli olan Yahudi asıllı Danimarkalı sosyolog Cherly Benard, çok ses getiren 'Civil democratic Islam, partners, resources, and strategies' adlı bir rapor hazırlamıştı. Bu çok ses getiren raporunda İslam içindeki ana akımları dört başlık altında toplamış ve bunları Amerikan bakış açısıyla tasnif etmişti:
Köktendinciler: Demokratik değerleri ve çağdaş Batı kültürünü reddederler. Kendi aşırıcı bakış açılarına göre İslam hukukunu ve faziletlerini uygulayacak otoriter, bağnaz bir devlet isterler. Bu gayeye ulaşmak için teknolojiyi ve yenilikleri kullanmayı arzularlar.
Gelenekçiler: Muhafazakar bir toplumdan yanadırlar. Devletçi değil, toplumcudurlar. Değişim, yenilik ve moderliğe kuşku ile bakarlar.
Modernistler: Modernciler (modernistler) İslam dünyasının, küresel modernliğin bir parçası olmasını arzularlar. Çağa ayak uyduracak şekilde İslam’da reforma gidilmesini ve modernleştirilmesini isterler.
Laikler (sekülerler): Sekülerciler (laikçiler) İslam dünyasının, devlet ve dinin, Batılı demokrasilerde kilise ve devletin ayrı olması gibi ayrılmasını, dinin kişinin kendi özel ve mahrem hayatı olmasını kabul etmesini isterler.
Cherly Benard, öncelikli olarak modernistlerin desteklenmesi gerektiğini savunmuştur. Bu bağlamda, Ebu Hamid gibi isimler belki kendilerini doğrudan Amerikan yanlısı olarak görmezler. Sözel olarak bazen karşı çıktıkları da olabilir. Lakin modernizm üzerinden ABD ile ortak bir zemini paylaştıkları reddedilemez.
Kendisini anti kapitalist olarak tanımlamasına rağmen İhsan Eliaçık gibiler de aynı konumu paylaşırlar. Modernizm üzerinden ortak olurlar. Bu akım içinde tezatları barındırsa da genel olarak ortak bir mecraya akar. Sivil Demokratik İslam ibaresi çok önemlidir. Bu havuz içinde İslami kimlik özenle eritilir. C. Benard bu raporunu 2003 yılında kaleme almıştır.
ABD bazı dönemlerde İslami kesimlerle temasa geçmiştir. Bunlardan birisi, 1979 İran Devriminden sonra gerçeklemiştir. Amaç İslami kesimlerin nabzını tutmak ve gelişen tehlikeyi sezmek ve kontrol altında tutmak ve mümkün mertebe Seyyid Kutup’un ifadesiyle İslami anlayışı dönüştürmek, ehlileştirmek ve Amerikan patentli hale getirmektir.
1979 yılından sonra 1989 yılında da zemin yoklamaları devam etmiştir. 11 Eylül sonrasında da RAND raporuyla birlikte buna hız verilmiş ve İslami kesimleri kendi içinde çekişir hale getirirken ABD ile temasta olması sağlanmak istenmiştir.
İslam kendi içinde kavgalı hale getirilmek istenirken ABD ile uyumlu olmasına özen gösterilmektedir. 2003 yılından sonra bunun için temas hatları aranmıştır. BOP süreci içinde demokratikleşme uygulanmıştır. Bu, Mübarek ve Körfez ülkelerindeki otoriterlerin pek hoşuna gitmemiştir.
Irak işgali öncesinde Londra’da Şii dini gruplarla ABD ve İngiltere arasında temas hattı kurulmuştur. Londra’daki toplantıya İngiliz ve Amerikalı yetkililer de katılır. Bunlardan birisi de hala Bahreynli Şiilerle yakın ilişki içinde olan ABD’nin Bahreyn Büyükelçisi Thomas Kraçsky’dir. 2002 Londra toplantısında bilhassa Bahreynli ve Iraklı Şii gruplarla temas sağlanmıştır. Bu daha sonraki ortaklığın da ilk basamağı olacaktır. ABD ile Suudi Arabistan arasındaki pürüzlü noktalarından birisi ABD’nin Bahreyn ve Körfez Şiilerine olan ilgisi olmuştur. Bundan dolayı da Suudi Arabistan’ın Bahreyn’e asker göndermesi Washington tarafından soğuk karşılanmıştır. Siyasi sürece katılım noktasında ABD ve İngiltere Bahreyn ve Iraklı Şiilere eğitim de vermiştir. ABD’nin temas kurduğu Şii kesimler arasında Ahbariliğin kollarından olan Şiraziler ile siyasal İslamcı olarak tasnif edilen Davet Partisi gibi partiler olmuştur.
RAND Raporu'nun yayınlanmasından sonra ABD İslami hareketlerle temasını sıkılaştırmıştır. 2004 yılında Müslüman Kardeşler temsilcilerinin de katıldığı temas toplantılarından birisi İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıya katılanlar arasında, başkanlık seçimleri sırasında cemaatin onayı dışında kendi namına yarışa katıldığı için cemaatiyle ilişkisi kesilen Abdulmünim Ebu’l Futuh da vardır. Bilahare Güçlü Mısır Partisini kurmuştur.
Benzeri temas toplantılarından birisi Türkiye’nin de tasvip ve onayıyla 2006 yılında Brüksel’de yapılmıştır. Bu toplantıya Amerikan dışişleri bakan yardımcılarından birisi de katılmıştır.
Bu toplantıların da etkisiyle Müslüman Kardeşlerin bazı İslami söylemlerinde esneme ve kaymalar olmuştur. Bireysel ve liberal bakış açıları öne çıkmıştır. ABD bu toplantılarda İslami kesimleri demokrasi kültürü üzerinden ehlileştirmek istemiştir.
ALTI GRİ NOKTA
Bu toplantılar sırasında ABD’nin demokrasi vaazıyla İslami kesimler arasında altı konuda gri noktalar meydana gelmiştir. Daha doğrusu İslami kesimler bu altı nokta doğrultusunda dönüştürülmek istenmiştir. Bunlardan ilki, azınlıklar meselesidir. Daha doğrusu Batı İslam dünyasına dini ve milli ve hatta ideolojik azınlıkların hükmetmesini istemektedir. Bu çoğunluğu ve eğilimlerini kontrol etmenin mekanizmalarından birisidir. Devi kontrol etmek ancak bu yöntemle mümkündür. Cezayir’deki ideolojik azınlıkla Suriye’deki dini veya mezhebi azınlığın dostluğunu başka türlü izah etmek mümkün değildir!
Türkiye’deki Kemalistlerin de, bu azınlık rejimine ilgi duymalarının nedenleri arasında elbette ideolojik dürtüler vardır.
İkinci pürüzlü nokta ise modernizmin dönüştürücü kimyası olan kadındır. Bu nedenle modernizmi şöyle tarif edenler olmuştur: kitabı kapat, kadını aç! Kadının kamuda görünür hale gelmesidir. Sivil haklar ve siyasi ve dini çoğulculuk, şiddet ve şeriatın hukukun temel kaynağı olması gibi konular pürüzlü konular olarak belirlenmiştir. Ya da dönüştürülecek gri alanlardır.
Ne hikmetse sürekli olarak başkalarını kabul etmesi ve onlarla ortak olması konusunda İslami kesimler telkin altında tutulurken mevcut rejimler bundan muaf tutuluyorlar. Mübarek’in eski yardımcılarından Abdulhalim Ebu Gazale birkaç defa Mübarek’e Müslüman Kardeşler'in de siyasi sürece katılmaları ve serbestçe faaliyette bulunmalarını sağlamak için iltimasta bulunmuştur. Mübarek’in Abdulhalim Ebu Gazale’ye karşılığı şu olmuştur: Amerikalılar buna izin verirler mi? Hatta Ebu Gazale’nin görevinden alınmasını Müslüman Kardeşlerle alakalı iltimasına bağlayanlar var. Mübarek, Amerikalılara hep şunu söylemiştir: Hile yapmazsak Müslüman Kardeşler gelir.
Amerikalılar BOP gereği 2005 yılında Mübarek’ten seçimlere hile karıştırmamasını istemişler ve bunun üzerine ilk turda Müslüman Kardeşler yüzde 20 oranında oy alarak 88 sandalye elde etmişlerdir.
Müslüman Kardeşlerin önü ikinci turda ancak hile ile alınabilir. Belki bu yapılmasaydı Mısır’da Arap Baharına ve bu kadar kanlı sürece gerek kalmayabilirdi. Lakin müesses nizam hiçbir kural tanımıyor!
Müslüman Kardeşlerin ABD ile temasta olduğunu ve kendisinin de hatta olduğunu söyleyenlerden birisi İbni Haldun Araştırmalar Merkezi Başkanı Sadettin İbrahim idi. Soros vakıflarının uzantılarından olan bu adam devrimden sonra Müslüman Kardeşlerin aleyhine dönmüş ve daha darbe olmadan ABD’nin darbeden yana olduğunu söylemiştir. Seçimle birlikte söylem tezviratlarına rağmen ABD’nin Müslüman Kardeşlerin arkasında olmadığı da anlaşılmıştır. Kerry, Sisi ve darbeci askerlerin demokrasiyi rayına oturtmak için hareket ettiklerini söylerken Muharrem ayının birinde yani 1435 hicri yılının birinci günü Kahire ziyaretini de Mürsi’nin yargılanmasına denk getirmiş lakin ağzını bıçak açmamıştır. Yargılanmanın yanlışlığına temas edememiştir.
Seyyid Kutup, lideri Hasan el Benna’nın şehit edilmesini ABD’de gözlemiştir. Bu ‘mutaassıp’ adamın öldürülmesini adeta sevinçle ve bir bayram havasında karşılamışlardır. Mürsi’nin yargılanması da Amerikalıları alakadar etmemiştir.
Reuters ajansının aynı gün geçtiği haberde de ifade edildiği gibi, Kerry’nin ziyaretinin Mürsi’nin yargılanmasıyla uzaktan yakından alakası yoktur. Aksine darbeye destek vermeye gelmiştir.
Tarih bu noktada da tekerrür etmiş ve 1949-1954 yılındaki tipik umursamaz ve hatta darbeleri yüreklendirici tavırlarını bir kez daha sergilemişlerdir. İdeolojik azınlık veya laik kesimler çoğulculuğu askıya alsalar bir şey yok.
İslamcılar sonuna kadar dışlanabilir veya dışlanmalıdır! Aydınlanmış despotizmde İslamcıların yeri hapishane duvarları arası veya en azından dışlanmaktır. Kazara ve hasbe’l kader kendi güçleriyle iktidara gelecek olurlarsa da onları dipçikle devirenlere destek vermekten kaçınmamaktadırlar. ABD’nin darbeci ortakları ise tezviratla hala İhvan’ın ABD’nin ortağı olduğunu sayıklamaya devam ediyorlar. Zaman aman nispi temaslar olmuşsa da bunlar süreklilik ve istikrar kazanmamıştır. Nispi temaslardan yola çıkan bazıları ise nispi durumu mutlaklaştırma eğilimine girmişlerdir. Kendi angajmanlarına nispetle yüzde bir angajman bili olsa İslami kesimlerinkini abartmaktadırlar.
Ulusalcılar veya liberallerin korkmasına gerek yok. Kimse onların yerini kapamaz. Müsterih olsunlar: ABD onların yanına kuma getirmez!