Muhyiddin İbnü'l-Arabî, tam adıyla Muhyiddin Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabî et-Tâî el-Hâtimî, 28 Temmuz 1165'te Endülüs'ün Mursiye (Murcia) şehrinde doğmuş ve 10 Kasım 1240'ta Şam, Suriye'de hayatını tamamlamış bir İslam düşünürü, mutasavvıf, yazar ve şairdir. Şeyhü'l Ekber unvanıyla da tanınır.

İbnü'l-Arabî, Endülüs'te doğduktan sonra ailesiyle birlikte İşbiliye'ye taşındı. Ailesi tasavvufî bilgilerle ilgilenen kişiler arasındaydı ve İbnü'l-Arabî de genç yaşlardan itibaren manevi yola ilgi duymaya başladı. Seyahatlerine erken yaşta başladı; Şam, Bağdat, Mekke gibi önemli İslam merkezlerini ziyaret ederek tanınmış alimler ve şeyhlerle etkileşimde bulundu. Bu dönemde İbn Rüşd gibi düşünürlerle de görüşmeleri oldu ve fikirsel çatışmalar yaşandı. Zamanla Sufizm'e yönelerek manevi yolunu belirledi.

MUHYİDDİN ARABİ NEDEN ASILDI VEYA İDAM EDİLDİ Mİ?

Muhyiddin Arabi asılmadı veya idam edilmedi. Mısır'da yazdığı bir eser nedeniyle bazı ulema tarafından hakkında idam fetvası verilmişti. Ancak bu fetva yerine getirilmemiştir. İbnü'l-Arabî'nin en bilinen öğretilerinden biri "Vahdet-i Vücud" (Varlığın Birliği) öğretisidir. Bu öğretiye göre bütün varlık, Tanrı'nın yansımaları olarak görülür ve varlık ile Tanrı arasında bir ayrım olmadığı savunulur. Bu görüş, hem destekleyenler hem de eleştirenler arasında yoğun tartışmalara yol açtı.

Seyahatleri sırasında çeşitli İslam coğrafyalarını dolaştı, çeşitli bilginlerle tanıştı ve eserlerini yazdı. "el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye" adlı eseri en önemli eserlerinden biridir ve Mekke'de yazılmıştır. İbnü'l-Arabî'nin öğretileri ve fikirleri, döneminde hem büyük saygı gören bir kesim hem de şiddetli eleştirilere maruz kalan bir kesim arasında bölünmelere yol açtı. İbnü'l-Arabî'nin öğretileri, sufizm, metafizik ve İslam felsefesi alanlarında büyük etkiler bıraktı. Onun çalışmaları, sonraki yıllarda İslam düşüncesinin gelişiminde önemli bir yere sahip oldu ve bugün hala tartışılan birçok konuyu etkilemeye devam ediyor.

MUHYİDDİN ARABİ NASIL ÖLDÜ?

Muhyiddin Arabi, şu andaki Suriye'nin başkenti Şam'da kendi evinde doğal sebeplerden ötürü vefat etti. İdam edilmedi. 22 Rebîülâhir 638 (10 Kasım 1240) tarihinde Dımaşk’ta Benî Zekî’lerin mâlikânesinde hakkın rahmetine kavuştu.

İbnü’l-Arabî, Kāsiyûn dağı eteğindeki Sâlihiye semtinde bulunan Kadı Muhyiddin İbnü’z-Zekî ailesinin kabristanına defnedildi. Daha sonra iki oğlunun da gömüldüğü bu yer sonraki devirlerde Şam bölgesinde yaygınlık kazanmaya başlayan tasavvuf karşıtı akımların oluşturduğu aleyhte propagandalar neticesinde bakımsız kalarak unutulmaya yüz tuttu. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi dönüşünde uğradığı Şam’da ilk iş olarak onun kabrinin yerini tesbit ettirerek üzerine bir türbe, yanına da bir cami ve bir tekke yaptırmıştır. II. Abdülhamid tarafından tamir ettirilen türbe bugün de şeyhi sevenlerce ziyaret edilmektedir