Üvey kardeşi Kral Abdullah’ın ölümü sonrasında tahta Kral Selman’ın çıkması, krallıkta önceden belirlenmiş haleflik sürecinin bir parçasıydı. Olay dünya çapında büyük ses getirdi ve bunun yol açacağı tesirler geniş bir şekilde tartışıldı.
Yeni kral, yeni bir bölgesel politika getirecek mi? Suudi Arabistan’ın dış politikası yıllardır alarm verici şekilde, bölge ve tüm İslam aleminde insanları öfkelendirecek bir istikamette ilerledi. Riyad’ın Mısır’daki askeri cuntaya olan meşum desteği, Müslüman Kardeşler’e yönelik topyekun husumeti ve İran’ın Suriye, Irak ve Yemen’deki askeri ilerlemelerine karşı koyamaması Suudi Arabistan’ın dış politikasının tahkir edilmesine yol açtı. Acaiptir, kendi nüfusu bile olmayan Birleşik Arap Emirlikleri gibi küçük bir ülke, Suudi dış politikasını belirleyen önemli bir aktör oldu.
Önemli soru, yeni kralın bölgedeki çoğu ülkede güçlü bir mevcudiyeti olan Müslüman Kardeşler’le uzlaşma arayıp aramayacağıdır.
Suudi Arabistan ve Müslüman Kardeşler’in karmaşık bir tarihleri vardır, özellikle de Mısır’da. Riyad, 50’ler ve 60’larda Mısır’daki Cemal Abdünnasır’a karşı İhvan’ı destekledi ama daha sonra, krallığın içinde ve Arap Yarımadası’nın diğer bölgelerinde nüfuz kazanmaya başlayınca da ona karşı çıktı. Yakın zamanda da Riyad ve Abu Dabi'deki ileri gelenler, Mısır’ın demokratik şekilde seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin kanlı bir şekilde devrilmesine yardımcı oldular ve bu en kalabalık nüfuslu Arap ülkesini İsrail’in müttefiki askeri diktatör Abdülfettah El Sisi’ye teslim ettiler.
Suudi Arabistan’dan yeni yönetimin İhvan’la uzlaşma arayacağına dair sinyaller geliyor. Ama yine de bu beklenen değişikliğin daha ziyade sathi olacağına dair şüpheler de devam ediyor. Zira, özellikle Mısır’da Riyad’ın İhvan’la ilişkiler konusunda büyük bir değişiklik yapması zor görünüyor.
Mısır’daki darbeyi güçlü bir şekilde eleştiren Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kral Abdullah’ın cenazesine katılırken BAE emirleri ve Sisi cenazede yoktu.
Suudi Dışişleri Bakanı Suud El Faysal, 10 Şubat’ta verdiği mülakatta açık bir şekilde “Riyad’ın Müslüman Kardeşler’le herhangi bir problemi yoktur” ifadesini kullandı. Eski Suudi Arabistan Şura Meclisi üyesi Ahmed El Tuveyciri de İhvan’ın Suudi Arabistan’ın “doğal müttefiki” olduğunu söyledi. Bu bir politika değişikliğine işarettir.
Suudi dış politikasının son zamanlardaki başarısızlıkları 2003’te Irak’taki Anglo-Amerikan işgale verdiği destekle başladı (orada işgal sonrasında kurulan rejim İran’la ittifak yaptı) ama Arap Baharı’na karşı Suudi tepkisi ve Suudi Arabistan’ın karşı devrimlere açık bir şekilde destek vermesi de ya siyaset kurumunda doğru düşünen hiçbir insan bırakılmadığını ya da Dışişleri Bakanlığı’nın gizlice küresel mafyanın etkisi altında faaliyet gösteren kötü unsurlar tarafından ele geçirildiğini gösteriyor.
Suudi Arabistan'ın dış politikası Mısır, Libya, Suriye, Irak ve Yemen’de kendi menfaatlerine hizmet etmedi. Suudi hükümeti, bu ülkelerde stratejik derinliğini kaybetti ve halk desteği ve prestiji büyük bir darbe aldı. Suudi Arabistan yarımadada dünya savaş tacirleri ve paralı askerlerinin desteğini aldıkları sürece halkın görüşü ve milli menfaatler konusunda herhangi bir endişe taşımayan diğer emirlikler gibi davranamaz.
Suriye ve Irak’ta uzun süren iç savaşlar, Husilerin Yemen’de başkent San’a’yı alması ve Libya’da ihtilafın genişlemesi, Suudi Arabistan için daha da fazla aksülamele yol açabilir ve bilahare artık idare edilemez sonuçlar doğurabilir. Bu tür gelişmeler zaten Suudilerin bölgedeki nüfuzunu zayıflattı. Önceki kral, bölgedeki isyanı değerlendirmekte bariz bir şekilde başarısız oldu ve Arap kitlelerinin itibar, eşitlik ve demokrasi elde etmedeki kararlılıklarını hesaplayamadı.
Orta Doğu şimdi değişimin eşiğindedir ve eninde sonunda demokratik dönüşümü başaracaktır. Suudi Arabistan uzun bir süredir İslam İşbirliği Teşkilatı’nda (İİT) ve Arap Birliği’nde büyük bir oyuncudur ve Müslüman dünyasında bölgesel ve daha geniş çerçevedeki meselelerde önemli destek almaktadır. Onun bugünlerde nüfuzu sadece Körfez İşbirliği Konseyi’ne (KİK) indirgendi. KİK içinde bile Katar, Müslüman Kardeşler konusunda Suudi Arabistan’ın hakimiyetine meydan okumaya çalıştı.
Suudi Arabistan’ın Türkiye’yle ilişkilerinin kötüleşmesi de doğrudan krallığın Mısır’daki darbeye verdiği desteğin bir sonucudur. Sisi, ancak katliam ve baskılarla meşruiyet kazanabilen sevimsiz bir diktatördür. Suudi Arabistan şimdi Batı’nın savaş endüstrisiyle müttefik olan böylesine ehemmiyetsiz adamlarla ittifaka bu kadar yatırım yapmaya devam etmek isteyip istemediğine karar vermelidir. Onun yanlış yere odaklanması, bölgedeki baş düşmanı İran’ın pozisyonunu kuvvetlendirecektir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da krallığa yaptığı son ziyaretteki açıklamasında açık bir şekilde Suudi Arabistan’ın Mısır’ın gelecekteki istikametini belirlemesi gerektiğini söyledi: “Riyad tarafından atılacak adımlar Mısır yönetiminde bir şeyleri değiştirebilir.”
Bu yüzden, yeni kral hem ülkenin kaybettiği imajını düzeltmek hem de bölgesel istikrar için, Müslüman Kardeşler ve bağlı kuruluşların çok güvenildiği ve sevildiği ülkelerde insan yanlısı bölgesel politikalar benimsemelidir. Bu durumda ortaya çıkan en önemli soru, Kral Selman’ın selefi tarafından uygulamaya sokulan İhvan karşıtı politikalardan vazgeçmek için gerekli cesareti toplayıp toplayamayacağıdır. Böyle yapmak, U dönüşü iktidardaki ailede karşı devrimci gruplar sebebiyle kendi pozisyonunu tehlikeye sokacağı için yeni kral adına dev bir meydan okuma olacaktır. ABD ve Avrupa’nın savaş endüstrisi de böyle bir politika değişikliğine karşı çıkacaktır.
Diğer taraftan, İhvan da krallığın politikasında sathi bir değişikliği kabul etmeyecektir. İhvan, kendisini adamış bağlıları olan son derece disiplinli bir örgüttür. Onun Suudi Arabistan’a desteğinin, hiçbir fırsatçı Avrupalı ya da Amerikalı liderin sunamayacağı kadar faydaları vardır. Yeni kral, anlamlı bir politika değişikliğiyle bölgesel istikrarı sağlayabilir.
Kaynak: World Bulletin
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya