Bugün Tiflis'te kimsenin hatırlamak istemeyeceği bir gerçeklik var. Gürcistan bugünkü sınırlarını bizzat Rusya'ya borçludur. Yıl 1801, şehir Sankt-Petersburg. Kahetiya ve Kartli'nin Çarı 12.Georgiya'nın teklifi değerlendirilmektedir.

O ülkesini Rusya'yla birleştirmek istiyordu. İmparator 1.Aleksandr'ın genç arkadaşları Viktor Koçubey, graf Pavel Stroganov, Nikolay Novosilçev ve knyaz Adam Çertorıski kesinlikle bu teklife karşı çıktılar. Belirtilen şahıslar devlet içerisinde oluşturulan gizli bir teşkilatın üyesi idiler. Onlar büyük bir ülke oluşturmak için çaba sarfediyorlardı. Çar'ın arkadaşlarının karşı gelme sebebi toplumda oluşan dahili reform enerjisinin dış genişlenmeğe yöneleceğine dair endişeleri idi...

"Hayatımızı ve canımızı" kurtarın

Son yirmi yıl içerisinde Rusya ile Gürcistan arasındaki ilişkilerin o kadar da basit olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Bu yüzden de resmi Tiflis temsilcileri vatanlarının tarih sayfalarında yazılmış bazı gerçeklikleri hatırlamamayı tercih ediyor.

Ancak yine de muhtemelen, hem Gürcistan hem de Rusya'da çoğu insan 1783 yılında imzalanmış Geogiyevski anlaşmasından haberdardır. Şundan da kimsenin kuşkusu olmasın: Onların çoğu bu tarihi belgeye esasen Gürcistan'ın Rusya imperatorluğu topraklarına katıldığını düşünüyor ve bu düşüncelerinin doğru olduğundan emin.

Artı onlar 1783 Gürcistan'ı ile SSCB içerisinden mevcut olan Gürcistan Sosyalist Cumhuriyeti'nin aynı sınırlar içerisinde olduğunu zanediyor. Bu düşünce kesinlikle doğru değildir.

Önce şuradan başlayalım. Gürcistan 1500 yıllık tarihi süresince bazen batı sınırları Kara Deniz'den başlamış doğu sınırları ise Hazar Denizi'nin kıyılarına uzanmış, kuzey sınırları Büyük Kafkasya dağlarından başlamış güneyi ise Anadolu'ya (Anadolu bu gün Türkiye'nin kalbi sayılmaktadır) kadar uzanmıştır.  Bazen de sadece iki eyalet Kahetiya ile Kartli arasında sıkışmıştır. 18.yüzyılın sonlarına doğru 2.Iraklı'nın Çarlığı sadece Kahetiya ve Kartli'den oluşmakta idi.

O zaman onlar Rusya'nın himayesine girmek istiyor ve askeri yardım talebinde bulunuyordu.

Şunu da belirtelim ki benzeri talepler daha önce de tek büyük ortadoks inancına sahip olan ülkeye gönderilmişti. İlk defa böyle bir talep 1586 yılında geldi. O zaman Gürcü temsilciler Moskova'da Fyodr İvanıviç'ten "kendi ülkelerini himayesi altına almasını ve hayatlarını kurtarmasını" istemekteydi. Gürcüler 1.Vahtang yönetiminde olduğu gibi kuvvetli değillerdi.

Beşinci yüzyılda David Vozobnovitel tarafından İran'a karşı gelinmiş, dokuzuncu yüzyılın sonu on ikinci yüzyılın başlarında ise onun torunları, ve torunlarının evlatlarından olan Tamara tarafından Selçuklu Türkleri, İranlılar ve Araplar yenilmişti.

Ülke bazen Osmanlı imparatorluğu ile bazen da şah İran'ı savaşmak zorunda idi. Her iki devlet de çok kuvvetliydi.

Gürcü yöneticilerin taleplerinin hiçte karşılıksız kalmadığının belirtilmesi gerekmektedir. Rus ordusu iki defa Dağıstan'a – Tarkovski şamhallığına - yürüyüş yapmış ve Kafkasların arkasında bir nevi "koridor" açmağı hedeflemişlerdi. Ancak her ikisinde de – 1594 ve 1604 – Ruslar Gürcüler tarafından vat olunmuş askeri desteği almamışlardı. Büyük Dağıstan devleti Tarki'nin başkenti feth olunsa da neticede her iki yürüyüş de büyük yenilgi ile sonuçlanmıştır.

Rus ordusu Gürcistan'a ilk defa 1769 yılının son baharında girdi. O zaman Kahetina ve Kartli'nin çarı İrakli, İmeretiya çarı Solomon 1768-1774 Rus-Türk savaşında 2.Yekaterina ile ittifak yapmaya karar vermişlerdi. Kafkas dağlarından dört süvari bölüğü ve dört top geçti. Onların başında general-mayor Gotlib Totleben durmakta idi. Daha sonra ona birkaç bölük daha katıldı. Totleben'e toplam ayrılan ordu birlikleri şunlardan ibaret idi:

Tomsk'da bulunan piyade alayı, dört süvari bölüğü, 500 Kazak ve 12 top. Ancak general İrakli ile anlaşamamış, kendi subayları ile de tartışmış ve bazı küçük başarılarına tağmen kısa bir zaman sonra geri çağrılmıştı. 1772 yılının ilk baharında ise tüm Rus ordusu Rusya'ya döndü.

Doğrudur, Küçük Kaynarca anlaşması imzalandığı zaman Rus diplomatlar Kahetiya-Kartli ve İmeretiya için uygun şartları kabul ettirmeyi başarmışlardı.

Daha sonra ise 1783 yılında Rus askerleri Georgiyevski anlaşması gereğince tekrar Gürcistan'a geldi. Belirtilen anlaşmaya göre Kahetiya-Kartli (sadece iki eyalet!) Rusya'nın vassalı idi.

Şuraya dikkat edelim: Onlar sadece vassal idiler yani kesinlikle imparatorluğun bir parçası değillerdi. Ancak Petersburg Kafkasya için sadece iki Yeger taburu ve dört top ayırabilmişti. Taburlardan birinin komutanı Gorski'den olan podpolkovnik Merlin, diğerinin komutanı ise Beloruslu podpolkovnik Kvaşnin Samarın idi. Ordunun komutanı ise polkovnik Burnaşev idi. Eskiden olduğu gibi Ruslar yine de bazı başarılar kazanmışlardı. Bu defa onlar Türkleri değil Gürcü topraklarına baskın yapan yüzsüz dağlıları yenmişlerdi.

1787 yılında çıkan yeni Rus-Türk savaşı Rusya'yı Gürcistan'dan askerlerini geri çekmek zorunda bıraktı. Çünkü iki tabura destek verecek asker bulunmamakta idi ve onlar düşman ile çatışmada vatanları uğrunda öle bilirlerdi.

Bedel: 130 bin insan hayatı

Rus ordusunun Gürcistan'a tam olarak yerleşmesi ise imperator 1.Pavla'nın döneminde yani 1799 yılında oldu. İmparatordan bunu çar İrakli'nin varisi ve oğlu Georgiy talep etmiş idi. Önce Tiflis'e general-mayor İvan Lazarev'in komutanlığındaki 17. Eger alayı- sonralar bu alay leyb grenadar İrevan alayı oldu - daha sonra ise general-mayor Vasiliy Gulyakov'un komutanlığında Kabardin piyade alayı dahil oldu. 1 Kasım 1800'de Rus ve onlara birleştirilen Gürcü askerleri İore nehri yakınlığında Avar hanı Ömer'in kumandanlığındaki 15 binlik dağlı "destelerine" –Rus askeri terminolojisinde dağlı destelerine "toy porlar" denmektedir - karşı savaştı. Çatışma bir gün devam etti. Dağlılar defalarca yollarının üstünde bulunan askerlere karşı saldırıya geçtiler. Ancak top ateşi ile düşman püskürtüldü. İki bin civarında "dağlı vahşisi" savaş meydanında öldürüldü. Ömer'in kendisi ise ağır yara aldı ve kısa bir süre sonra onun etkisiyle hayatını kaybetti.

Bu savaş 19.yüzyıl boyunca –toplam altmış yıl - Kafkaslarda devam etmiş savaşların başlangıcı idi. Bu aynı zamanda Gürcistan'ın yeni bir doğuşu idi. Gürcistan sonralar da düşman saldırılarına uğradı. Elbette ki küçük çaplı saldırılar yapılmakta idi. Ancak bu saldırılar eskiden olduğu gibi şehirlerin dağıtılması, on binlerce Gürcünün öldürülmesi ve esir düşmesi ile sonuçlanmıyordu.

Çünkü artık Gürcistan Rusya'nın bir parçası idi. Ölüm yatağına düşen 12.Georgiy ölümünden kısa bir süre önce 1800 yılında Petersburg'da bulunan temsilcilerine şöyle yazıyordu: "Benim çarlığımı ve mülkümü Hıristiyan kaidelerine uygun olarak Rusya'nın imparatoruna veriniz. Ancak bunun karşılığında ise hiç bir şey talep etmeyiniz..."

Ancak yukarıda da belirtildiği gibi "Rusya'ya kendi halkını emanet eden" yönetici sadece Kahetiya ve Kartli eyaletlerine sahip idi. Bu gün Gürcistan'ın terkibinde bulunan diğer bölgeler ya bağımsız yöneticiler tarafından ya da Türkler tarafından idare olunuyordu. Yalnız birkaç yıl sonra Kartli ve Kahetiya örneğinden İmeretiya ve Mengreliya istifade etti. 1810 yılında ise Abhazya Rusya'ya birleşti. 1828-1829 yılında devam eden Rus-Türk savaşı sırasında ise Ahalkalak ve Ahalkçihe'nin şehir kaleleri Rus ordusu tarafından feth olundu. 1877-1878 Rus-Türk savaşında sonra ise Osmanlı imparatorluğu Acaristan'ı kaybetti.

Tüm bu kazanılan topraklar uğrunda Rus subay ve askerleri hayatlarını feda ettiler: Otuz binin üzerinde Rus askeri İran, Türk ve dağlılarla savaşta öldürüldü. 19.yüzyılda Kafkaslarda 100 binin üzerinde asker hastalığa yakalanarak hayatlarını kaybetti. Bugün tüm bunları Gürcistan'da kimse hatırlamak istemiyor.

Elbette ki başlangıçta Rusya yönetimi ile imparatorluğun yeni üyeleri arasında her şey yolunda gitmiyordu. Bunu 1810-1812 yılları arasında Osetin, Hevsur, Pşavlardam oluşan Kahetiya halkının isyanları da kanıtlamaktadır. 1819-1820 yılları arasında ise İmeretiya ve Guriya'da da isyanlar çıkmış ve hatta kendi çarlarını da seçmilerdi. Ancak onlardan bir hissesi knyaz Zurab Çeretili'nin diğer bir hissesi onun oğlu Grigoriya'nın üçüncü bir grup ise knyaz İvan Abaşidze'nin çar olmasını talep ediyordu. Abhazya'da da 1820, 1866 ve 1877 yıllarında isyan çıktı.

Burada bir gerçekliği de söylememiz gerekiyor: Bazen Abhazya eyaleti Rusya'ya o kadar pahalıya mal oluyordu ki – örneğin Suhumi garnizonunun yarısı bir yıl içerisinde hastalıktan ölmüştü – Petersburg yönetimi buranın Türklere geri verilmesini bile tartışıyordu.

Artı Abhazya'yı elde tutmak hiç kolay olmuyordu. Şöyle ki 1824 yılında orada bir isyan daha çıktı. İsyanı yatırmak için podpolkovnik Mihin'in komutanlığında ordu gönderildi. O isyancıların bulunduğu Abhazya yaşam birimlerinden birisini ateşe verdi. Ancak Suhuma dönüşünde pusuya düşürüldü, kırk binin üzerinde askeri öldürüldü ve yaralandı. Podpolkovnik Mihin'in kendisi de öldürüldü.

Bundan sonra ise neredeyse Abhazya'nın tamamı isyana destek verdi. Abhazya'nın yöneticisi knyaz Mihail Şervaşidze, Mingrelski alayının iki bölüğü ile beraber ablukaya alındı. Kutaisi'de bulunan askerler onların yardımına gönderildi. Operasyonun tamamında şiddetli çatışmalar yaşandı. Kara Deniz kıyılarına doğru ise "Svetlana" ve "Orfey" askeri gemilerinde bulunan topların yardımıyla ilerlemek mümkin oldu.

1877 yılında oluşan durum ise çok daha ağır idi. O zaman bir Rus-Türk savaşı daha yaşanmış ve Osmanlı gemileri savaştan sonra 1000 civarında silahlı Abhazı Abhazya'ya getirmiştir. Onların bir zamanlar vatanlarını terkederek Türkiye'ye sığınmışlardı. Onlar hemşehirlilerinin de Rusya aleyhinde isyana katılmalarını sağladılar. Türkler zaman kaybetmeden isyana destek verdiler. Onlar önce bölgeye silah daha sonra ise asker gönderdiler. Sayıları az olan Rus ordusunun askerleri geriye çekilmek zorunda kaldılar. Onlar hatta Suhum'dan da geri çekildiler. Ancak daha sonra destek aldılar ve taarruza geçtiler. Türkler geri çekilmek zorunda kaldılar. Onlar orada "sükuneti" sağlamışlardı. Doğrudur, bu isyandan sonra sahil bölgesi harabeye döndü, halkın yarısı ise Türkiye'ye kaçtı.

1990'lı yıllarda Abhazya Cumhuriyeti'nde Abhazların azınlık olduğunu belirtmemiz gerekmektedir. Orada Gürcülerin çoğunlukta olduğuna ise kimsenin hayretlenmemesi gerekiyor.

Netice itibariyle ne olursa olsun ancak bir hakikat hiç bir zaman değişmeyecektir. Bu gün dünya kamoyu tarafından tanınan Gürcistan devletinin sınırları Rusya'nın bizzat yardımıyla oluşturulmuştur. Gürcistan varlığını Rusya'ya borçludur.

Doğrudur Rusya'nın imperatorları sadece aynı inanca sahip oldukları halkı kurtarmak için bögeye ordu göndermemiştir. Onların daha fazla pragmatik düşünceleri bulunmakta idi. İmperatorlar Çernomorski körfezini ve İstanbul'u (müellif İstanbul'un ismini Konstantinapolis olarak belitiyor) ele geçirmeği düşünüyorlardı.

Milliyetce Gürcü olan araştırmacı ve knyaz Avalov'un düşünceleri ise daha da ileri gitmektedir: "O 20.yüzyılın başlarında yazıyordu ki Gürcistan'ın Rusya'ya birleştirilmesi en önemli siyasi gelişme idi. Çünkü Rusya bizzat bundan sonra İran körfezini ele geçirmek hayallerine bir az daha yaklaşmış oldu."

Doğrudur, bu gün Rusya'nın benzeri stratejik hedefi bulunmamaktadır. Çünkü bu gücünün dışındadır. Ülkede çok sayıda düzensizlik hüküm sürmektedir. Uzun yıllar süren sistem krizinden daha yeni kurtulmuş ve kendine gelmeğe çalışıyor.

Ancak Rusya süper devlet olsaydı yine de onun liderleri 21.yüzyılda, yıllar öncesinden belirtilmiş hedeflere ulaşamazdı.

...Bazen insan düşünüyor ki 1.Aleksandr'ın genç arkadaşları Kartli-Kahetiya çarlığının Rusya'ya birleştirilmesine karşı gelmekte haklı idi...

Kaynak: www.ng.ru

Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Ali