Birinci Napolyon olarak 1804'ten 1815'e kadar Fransa İmparatoru olan Napolyon Bonapart, 15 Ağustos 1769'da Korsika'da dünyaya geldi.
Gerek Fransız Devrim Savaşları gerekse Napolyon Savaşları sırasında Fransa'ya önderlik ettiği gibi tüm Avrupa’yı da etkileyen Fransız asker ve politikacı, bu savaşların ve girdiği çatışmaların çoğundan galip çıktı.
1815'teki nihai yenilgisine kadar hızla Avrupa kıtasının hakimiyetini ele geçiren Napolyon, 5 Mayıs 1821'de bu dünyaya veda etti.
Tarihteki en önemli komutanlardan biri olan Napolyon’un savaşları dünyanın her yerinde askerî okullarda ders olarak okutuluyor ve kendisi Avrupa tarihinin en ünlü ve en tartışmalı siyasi figürlerinden biri olarak öne çıkıyor.
İhtilal sonrası Fransa'da ipleri eline alıp kısa sürede Avrupa'yı birbirine katan Korsikalı komutan hakkında bunları daha önce belki de hiç duymadınız.
Korsika'da dünyaya gelen Napolyon, ailesi tarafından yalnızca 10 yaşındayken Fransa'ya askeri akademiye gönderildi.
'16 yaşında' buradaki eğitimini tamamlayan Napolyon, Fransız ordusunda subay oldu.
Fransız İmparatoru olmasına rağmen Napolyon, hiçbir zaman kökenini unutmamış ve Korsikalı kimliğini korumuştur. Genç yaşındayken Korsika'nın Fransa boyunduruğu altında olmasına daima karşı çıkmış ve ondan kurtulmayı dahi ummuştur. Yine genç yaşta Fransa'ya yerleşmesine karşın Korsika aksanından hiçbir zaman vazgeçmemiştir.
Devrim patlak vermeden önce Osmanlı ordusunun modernleşme çabaları dahilindeki ekibe dahil olup İstanbul'a gitmeyi planlamıştı. İşler umduğu gibi gitmedi ve bu talebi reddedildi. İhtilal başlayınca da ülkesinde kaldı.
Napolyon'u kısa boylu, komik görünümlü bir pigme gibi resmedilmesi bütünüyle İngiliz propagandasının bir ürünüydü. Esasında boyu 170 cm civarındaydı.
Edebiyata sıkı bir ilgi duyuyordu. Karısı Josephine ile tanışıp evlenmeden önce Clisson et Eugénie (Clisson ve Eugénie) adlı, genç bir askerin aşk hikayesini anlatan bir roman kaleme almıştı.
Askeri bir kariyere sahip olsa da, kendini aynı zamanda bir bilim insanı olarak görüyor ve bilime oldukça önem veriyordu. İşgal ettiği dönemde uzun süredir Osmanlı topraklarında bulunan Mısır'a beraberinde 150 kadar mühendis, araştırmacı ve antropolog götürmüş ve Mısır'ın arkaplanını anlamayı hedeflemişti. Bu çalışmalar bugün pek çok tarihi yazıtın çözülmesini sağlayan Rosetta Taşı'nın bulunmasını da kapsıyordu.
Beethoven, bir general olarak büyük saygı ve hayranlık beslediği Napolyon'a 3. Senfoni'yi resmi olarak ithaf etmek istemişti. Fakat Napolyon kendini Fransız İmparatoru ilan edince Beethoven'ın bütün sempatisini kaybetti ve bu düşünce ortadan kalktı.
İngilizlerin en önemli ticaret yolunu bloke etmek için Mısır'ı işgal ettiğinde, halka kendini padişah tarafından görevlendirilmiş biri olarak tanıtmış ve III. Selim adına para bastırmaya devam etmiştir.
Katolik olarak yetiştirilmesine karşın genç yaşta Katolik kilisenini, hatta Tanrının varlığını sorgulamıştır. Buna rağmen devrim esnasında ortadan kaldırılan dini kurumları devletin boyunduruğu altında olmak üzere yeniden tesis etmiştir.
Bazı araştırmacılar Napolyon'un Mısır'da bulunduğu süre boyunca İslam ve Hz. Muhammed'in hayatından ciddi anlamda etkilendiğini ve İslam'ın kıyısında gezdiğini ifade eder. "Ben hiçkimseyim. Mısır'da Müslüman, burada ise Katoliğim" sözünü de söylemiştir.
1814'de yakalanıp Elba adasına sürgüne gönderilmesine karar verilen Napolyon, bu sürgüne gitmektense yanında taşıdığı zehirli hapı yutarak intihar etmek istemişti. Fakat uzun süredir yanında taşıdığı hap ölümcül etkisini kaybetmişti.
Waterloo'daki kalıcı mağlubiyetinin ve tutsaklığının ardından geleceğin İngiliz hükümdarı IV. George'a bir mektup yazıp Londra'nın taşrasında bir evde gözetimde tutulmayı talep etmiştir. Bu mektup elbette hiçbir zaman George'a ulaştırılmamıştır. Sebebi de İngiliz halkıyla bir şekilde münasebet içinde olabilecek olan Napolyon'un onları etkisi altına alabilmesi korkusuydu. Sonuç olarak Atlantik okyanusunun ortasındaki St. Helena adasına gönderilmiştir.
St. Helena küçük bir ada olsa da, Napolyon'un tutsaklığında 2800 asker, 500 top ve 11 savaş gemisiyle çevrili biçimde korunuyordu.
Buna rağmen İngiliz kaçakçı Tom Johnson, 1820'de Napolyon'u kaçırma görevi için 40 bin İngiliz sterlinlik bir teklif aldığını itiraf etmiştir. Ancak bu plan hiçbir zaman hayata geçmedi.
Napolyon'un arsenikten zehirlenmesi yaygın bir şehir efsanesinden başka bir şey değil gibi görünüyor. 1821'de öldükten sonra yapılan doktor raporu ve bulgular mide kanserine işaret ediyor.
Ölümünden sonra saçından analiz edilen arsenik miktarı ise büyük ihtimalle duvar kağıtlarının sıcak ve nemli havada etrafa saçtığı arsenikle bağlantılı olduğu düşünülüyor.