Fetih el İslam'ın marjinalleşmesinin en önemli nedeni, Lübnan hükümetinin Filistinli mültecileri sürgünlerinin büyük bölümünde sosyal ve ekonomik haklarından mahrum bırakması. Üstelik, hükümet daha birkaç gün öncesinde Hizbullah'ı dengelesin diye bu örgütü destekliyordu

Lübnan'ın kuzey kenti Trablusşam'da Lübnan ordusuyla adı pek duyulmamış Felih el İslam hareketinin militanları arasında bir savaş devam ediyor; bu arada son günlerde Beyrut'un sivil yerleşim bölgelerinde de üç bomba patladı. Trablusşam'taki çatışmanın merkezinde bulunan Nahr el Bared Filistin mülteci kampının içinde ve etrafındaki can kaybı sayısı da 70'i aşmış durumda.

Saldırının 1975-1990 yılları arasındaki Lübnan iç savaşını hatırlatan pek çok yönü var; o dönemde de büyük çoğunluğu Hıristiyan olan Lübnan güçleri Filistinlilere saldırmış ve en nihayetinde İsrail'in Filistin Kurtuluş Örgütü'ne saldırmak için giriştiği 1982 işgaliyle işbirliği yapmışlardı.

Son olarak patlak veren şiddet dikkatleri yeniden, uzun süredir siyasi, askeri ve mezhepsel gerilimlerle başa çıkmaya çalışan Lübnan siyasi yapısının kırılganlığına yöneltecek.

Ve siyasi seçkinler tarafından bugüne kadar büyük ölçüde yanlış yönetilen Lübnan krizinin bir yönüne, yani mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilerin içinde bulunduğu kötü duruma da ışık tutacak.

Suriye parmağı yok

Bugün Lübnan'daki 12 ayrı mülteci kampında 400 bin Filistinli yaşıyor. Başka yerlerdeki Filistinli mültecilerden farklı olarak Lübnan'daki Filistinliler 52 yıllık sürgünlerinin büyük bölümünde temel sosyal ve ekonomik haklardan mahrum bırakıldılar.

Lübnan'a varmalarından beri Filistinli mültecilerin tecrübe ettiği şey daima marjinalleşme, ıstırap, baskı ve silahlı şiddet oldu. Lübnan'daki siyasi denge için tehdit sayıldılar ve ikinci sınıf vatandaş muamelesine tabi tutuldular.

Ülkenin en yoksul bölgesine yerleştirilmiş ve 'geçmişi, bugünü ve geleceği olmayan' bir kamp dolusu insan tahayyül edin. Acımasız gerçeklikten başka kendilerine hiçbir şey sunmayan bir siyasi sistem içinde yaşıyorlar.

O gerçeklik ki, aşırılık yanlılığını besliyor ve bütün Ortadoğu bölgesini mezhep çatışması kisvesi altında derin bir kuyuya itiyor.

Bütün siyasi husumetleri, iç çatışmaları ve güvensizlikleri göz önüne alındığında, Lübnanlıların hemfikir olduğu çok nadirdir.

Fakat Filistinliler meselesinde hemfikirler. Beyrut sürekli eski
Başbakan Refik Hariri'nin amentüsünü tekrarlıyor: "Lübnan asla ve kat'a Filistinlileri entegre etmeyecektir."

Ne de olsa entegrasyon demek, Filistinlilerin sorumluluğunun,
1948'den bu yana onları destekleyen uluslararası kuruluşlardan Lübnan hükümetine geçmesi demek.

Lübnan ordusu, Filistin mülteci kamplarını çoğunlukla terörizmin ve yasadışılığın beslendiği yerler olarak gören Lübnan halkının geniş desteğine sahip. Hizbullah geçenlerde Lübnan ordusunu övdü ve onu zayıflatacak her teşebbüsü kınadığını açıkladı.

Hariri/Sinyora grubu bir adım daha ileri giderek birkaç gece önce bir yıkım zaferi örgütledi; çatışmalar sona erdiğinde mülteci kampındaki evlerin duvarlarından kan akıyor, silahların namlusundan duman tütüyordu.

Ve her zamanki gibi Lübnan hükümeti Suriye'yi işaret etmekte gecikmedi. Yetkililer çatışılan grubun Suriye'nin maşası olduğundan, Lübnan'da siyasi bir aygıt gibi faaliyet göstermesi için kurulduğundan ve düzeni bozmak istediğinden kuşkuluydu. Fakat buna dair tek bir kanıt ortaya konmadı; Lübnan'daki Suriye karşıtı hissiyat gerçekliğin üzerini örtüyordu.

Fetih el İslam'ın bugün militanlaşmasının bir sebebi var. Birincisi mülteci kamplarına özerk statü veren 1969 tarihli anlaşma uyarınca, Filistinli grupların silahsızlandırılması gerekiyordu. Ancak bu sadece teoride kaldı ve gruplar silahlarını korudu.

Ve birkaç gün öncesine kadar Fetih el İslam grubu Lübnan hükümeti tarafından, İran'ın ve daha ikinci derecede Suriye'nin kurduğu Şii bir grup olan Hizbullah'ı dengeleyen bir güç mahiyetinde hoş görüldü.

Lübnanlı siyasi liderler yıllardır kuzeydeki Sünni Lübnanlılara 'oynadı' ve Lübnan siyasetinin labirentlerinde onların desteğini almaya çalıştı. Çok vahim bir biçimde geri tepen, zaten bölünmüş ve savaşla yıkılmış bir ülkeye karmaşa ve terörizm getirebilecek bir oyundu bu.

Öyleyse ne yapılmalı? Fetih el İslam üyelerini basitçe yakalayıp ortadan mı kaldıracağız, yoksa sorunun köklerine mi ineceğiz? Bu güç gösterisi, seslerini duyurmanın tek yolunun şiddet olduğunu düşünenleri yollarından döndürebilecek mi?

Mülteci sorunu acilen çözülmeli

Filistinli siyasi güçlerin önündeki tek seçenek, Lübnan'da yaşananlar karşısında yekvücut olmak ve Fetih el İslam'a karşı direnişte Lübnan ordusunu desteklemek anlamına gelse bile Lübnan ordusunun safında yer almak. Lübnan hükümetine gelince bu seçenek, başta da ifade edildiği gibi Fetih el İslam'ı 'söküp atmak' olmalı.

19 yıllık iç savaşın ardından Lübnan'ın barış yapma, farklılıklara dayalı güçlü bir hükümet inşa etme ve ülkeyi Ortadoğu'nun ekonomik ve kültürel güç merkezine dönüştürme fırsatı var.

Bugün Filistinli mülteciler meselesini çözmek ve aşırılıktan arındırmak yönünde de bir fırsatı var. Fakat Lübnanlıların Filistinliler adına kendi içinde bir çözüm bulması gerek, zira ortada uluslararası siyasi irade yok.