5 Mart 2003 tarihinde Zaman'da şunları yazmıştım: "İstemeden yararlı işler yapanlar vardır, en 'meşum' girişimlerinden bile bazen iyi bir sonuç çıkar. Hitler'in düşü, dünyamızda demokrasiden yana ve ırkçılığa karşı duyarlılığı artırdı örneğin.   
 
Avrupa'da yüzyıllarca çapları artarak tekrarlanan savaşları çıkaranlar, sonunda farklı bir devletlerarası ilişkisini gündeme getirdiler: Avrupa Birliği deneyimi daha az bencil bir çevre ve farklı bir millilik yaratmaya yöneliktir. Stalin deneyimi 'tepeden' gelecek kurtuluşa karşı kafalara kuşkuları yerleştirdi.

Son aylardaki Bush'un saldırı planları beni dehşete düşürdü diyebilirim. Hâlâ, 'bu savaş herhalde olmaz!' diyorum. Uluslararası hukuk ve meşruiyet böylesine -vurdumduymazlıkla- çiğnenir mi? Meğerse bunu diyen yalnız ben değilmişim. 15 Şubat 2003'te dünyanın yüzlerce kentinde milyonlarca insan ortak tepkisini dile getirdi. Bu, bu boyutta, dünyamızda ilk kez rastlanan bir dayanışmadır. İşin olumlu yanıdır bu. İnsanların devlet sınırı, din, soy, millet, ırk farkı gözetmeden bir arada, politik tercihlerini dile getirdiklerini görmek beni çok heyecanlandırdı, umutlandırdı...

Şimdiye kadar dünya insanları ne zaman 'ortak' bir eylemde bulundular diye düşünmeye çalıştığımda bula bula dünya futbol şampiyonası gelirdi aklıma... Bu kez eylem siyasaldı, uluslararası meşruiyetten yanaydı ve bencillik -genellikle- yoktu; inanılmaz boyutta ve insanlıktan yana bir tutumdu... Bu son gösterilerin beni heyecanlandırması bundandı. Yıllardan sonra ikinci bir süper gücün doğuşunu izler gibi oldum: Dünya kamuoyunun sahneye çıkışını. Ve bunu Bush'a borçluyuz. Bush bizi birbirimize yakın kıldı. Belki bu uyanışın bedeli büyük olacak ama bunca peygamberin, düşünürün, sanatkârın vb. bir araya getiremediği dünyayı Bush'un birleştirdiğini kabul etmeliyiz. Bu birlik Amerika'ya karşı değildi, çünkü savaş karşıtı gösterilerin en canlıları Amerika'da da oldu. İnsanların ortak yanı dünyanın bir köşeciğinde ve kendilerinden çok çok uzaklarda doğacak acılara karşı duyarlılık sergilemeleriydi. Sorumluluk 'insana' endeksleşir gibiydi...

Bush olmadan olamaz mıydı bu? Soru hipotetiktir (farazidir) ve sağlıklı yanıtı yoktur. Ama olay ortadadır ve herhalde Bush tarihte bu başarısıyla yerini alacaktır: yeni bir cepheyi doğuran kişi olarak."

ABD'nin öğrettiği

Obama'nın başarısından çıkarılabilecek dersler: En başta milletler konusunda iyi/kötü gibi mutlak değerlendirmelerle konuşmamamızın gerektiğini anlamalıyız. Bütün ülkelerde yalnız 'kötüler' değil, onların yanı başında mutlaka 'iyiler' de her zaman vardır. İkincisi, Amerikalıların büyük bir yüzdesinin bizi şaşırtacak kadar önyargısız ve olgun olduğunu gördük. Siyahî Obama'nın seçilebilmesinin önemini anlamamız için, böyle bir olayın Türkiye karşıtını bir an için düşünmeye çalışın. Hrant Dink'in Türkiye'de başbakan olması gibi bir şeydir bu. Hor görülen, 'dünkü köle' olan bir cemaatten biri ülkenin başına getiriliyor. Ve bu adamın yakın akrabaları başka uzak ve çok geri bir ülkenin vatandaşları. Vatandaşlık anlayışının ABD'de ne düzeyde olduğunu gördük bu seçimlerle. 'Hepimiz kardeşiz' edebiyatı yapmadı Amerikalılar, kardeşmişçesine davrandılar. Söylemediler, gösterdiler. Gerçekten sağlam temeller üzerinde bulunan bir millet olduklarını bu olgunlukla kanıtladılar. Üçüncüsü, seçim sonuçlarına karşı McCain'in ve genel olarak muhalefetin takındığı tutumdur. 'Obama benim de başkanımdır' demiştir seçim sonuçları ilan edilir edilmez, büyük rakibi. Demokrasi yalnız seçim değildir, seçimin sonuçlarını içimize sindirebilmektir de. Darısı bize!

Dünyanın nefesini tutarak izlediği seçimlerdi bunlar. Çünkü küreselleşmiş bir çevrede yaşıyoruz ve Amerika çok önemli bir ülke. Bu küreselleşmeye herkes aynı anlamı ve değeri vermiyor. Bence bu olay -yani dünyanın bir mahalleye dönüşmesi- beni dünyaya entegre eden, dünyayı evim olarak algılamaya neden olan bir gelişme. Bu seçimler mahalledeki belediye seçimleri kadar yakın geldi bana. Yerelliğin kötü bir yanı yok, ama dünyanın vatandaşı olarak bütün dünyadan sorumlu hissetmek insanın geleceğidir. Bunu sağlayan da kısmen Bush'tur. Dünyayı kontrol etmeye çalıştıkça, hepimiz dünyalı olmaya ve dünya işleriyle ilgilenmeye başladık. Obama'nın Bush'a teşekkür etmemiş olmasını eksiklik sayıyorum!

Çıkarılması gereken başka bir ders, demokrasinin bütün siyasi sistemlerin içinde nasıl sonunda en iyi sistem olduğudur. 'Halk olgun değildir' söyleminin yaygın olduğu ülkelerde (hangi ülkedir bu diye hiç sormuyorsunuz, öyle değil mi?) belki kötü bir başkan bir darbe ile alaşağı edilip ülkenin hatalar yapması önlenebilir. Ama uzun sürede o ülke iflah olmaz. O ülkede halk olgunlaşmaz, güven sağlayan bir siyasi sistem de kurulmaz. Artık darbeler düzenleyici olmaya başlar. Oysa ABD gibi ülkelerde kötü başkanın değiştirilmesi, gidişinin düzelmesinin yanı sıra, halkın olgunlaşmasının da işaretidir. Bush yararlı bir ders olmuştur. Demokratik sistem iyi bir öğretmendir. Öğretmene ateş etmeyin dersi çıkarılmalıdır bu seçimden.

Bush/Obama dersinin başka bir boyutu, kötü politikanın bir bedeli olacağıdır. Belki bir süre ve güç elimizdeyken istediğimizi yapabiliriz, ve bu hem demokratik yollarla hem darbe ile iktidara gelenler için geçerlidir, ama bir süre sonra hiç istemediğimiz gelişmelere hız verir bizim ısrarımız. Bush'un vizyonunun bu denli prestij kaybetmesi, çevresiyle ilişkisinin bu denli kötü olmasından kaynaklandı.

Nihayet en önemli ders belki Obama'nın Ocak 2008 tarihinde Iowa'da, partisinin içinde başkan adayı olduğu belli olunca söylediği sözdür: 'O gün hiçbir zaman gelmeyecek demişlerdi'. O gün gelmiştir Amerika'da. Bush'un da hataları ile açılan yoldan, yeni bir umut doğmuştur. Demek ütopya sayılan gelecek de gerçekleşebilir mesajı içeriyor bu seçim sonuçları. Yani çok geniş bir iyimserliği.

Bu yazı seçim sonuçlarının ilan edildiği gece yazıldı. Onun için soğukkanlı bir yazı değil. Rutine dönünce, önümüzdeki sorunlar akla geldikçe her şeyin bir gecede değişmeyeceğini de anlayacağız elbette. Ama bir gecelik olsun, Bush'un partisine ve politikasına güle güle demenin sevincini yaşamak da hakkımız.
 
Kaynak: Zaman