Başbakan Tayyip Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres arasında Davos'ta kopan fırtınanın etkisiyle başlayan tartışmalarda doğrusu biraz kıyıda köşede kaldı. Erdoğan panelden kısa süre önce Obama yönetimine yönelik çağırısında 'Ortadoğu'da terörizmin tanımının yeniden yapılmasını' istedi. Erdoğan'ın Filistin halkının demokratik biçimde, üstelik bölgede nadir rastlanan şeffaflıktaki bir seçimle iktidara getirdiği Hamas'ın 'terörist' olarak etiketlendirilmekten vazgeçilmesini kastettiği açık. Hamas'ın da işgale karşı direnişte, İsrailli sivilleri hedef almaktan vazgeçmesiyle başlaması olası yeni barış süreci düşünülürse, böylesi bir yeniden tanımlama kaçınılmazlaşıyor.
Talihin cilvesine bakın ki, bunu ilk gören olmasa da, ilk dile getiren Türkiye. Ancak ben daha ziyade bu sebeple Erdoğan'ı 'Hamas'ın hamisi' olmakla itham edenlerin, pragmatik Batılılar hakikati kabullenip ona göre plan yapmaya başladığında ne diyeceklerini merak ediyorum. Nitekim ilk işaretler geçen hafta geldi. AB Dış Politika Temsilcisi Javier Solana, Hamas'a karşı ciddi bir üslup değişikliğine gidip Filistin'de Fetih ve Hamas'ın oluşturacağı milli birlik hükümetini muhatap almaktan söz etti. Ortadoğu Dörtlüsü'nün temsilcisi eski Britanya Başbakanı Tony Blair ise, Hamas'ın müzakere masasına oturtulması gerektiğini açıkça söyledi.
'Terörizm' hassas mesele. Ama ulusal kurtuluş mücadelelerinde hedef hakikaten barışçı çözüm bulunmasıysa, olayın siyasi cepheye çekilmesi gereği ortada. Bu açıdan Batı'nın tarihi ancak pragmatizmle algılanabilir. Amerikalı komutanların Bush yönetiminin son döneminde Afganistan'da Taliban'la dahi masaya oturmaktan söz etmeleri, örneklerden sadece biri.
Filistin meselesinde ortada çok daha bariz tutarsızlık var. Oslo İlkeler Deklarasyonu sürecinde kurulan ve işgal altında anomalileri haddinden fazla olan Filistin Özerk Yönetimi'nde Yaser Arafat'ın 'tek adam' olmasını eleştirip 'demokrasi' isteyen Batı'nın kendisiydi. Arafat'ı başbakan atamaya, sandık kurmaya zorlayan da öyle. Hal böyleyken, sandıktan çıkan sonuçları tanımamak vesayetçilikten gayrı bir şey değil. Demokrasi konusundaki samimiyetsizlik, çifte standart sadece ve sadece Batı'nın feyz alınan değerlerine duyulan güvensizliği beslemeye yarıyor. Nihayetinde kimse Hamas hareketinin dünya görüşünü benimsemek zorunda değil. Onları seçen Filistin halkı. Mesele demokra-
siyi 'işine geldiği gibi yorumlamanın' tehlikelerinde.
Hamas'ın siyasi büro şefi Halid Meşal'in 2008 Mart'ındaki sözleri dikkate şayan: "Filistin ulusal uzlaşmasını 1967 sınırları temelinde bir siyasi programla oluşturma fırsatı vardır ve bu sıradışı koşullarda, Hamas dahil Filistinli güçlerin çoğunluğu 1967 sınırları temelinde bir devleti kabul ediyor. Bu talebe dair Arap uzlaşısı da vardır ve bu tarihi bir durumdur. Fakat kimse bu fırsatı kullanmıyor. Bu minimum talep İsrail ve ABD tarafından reddediliyor." Hamas'ın tüzüğünde bugün bu duruşun bulunmaması engel gibi görülebilir. Ancak bu tür beyanatlar Hamas liderliğinin tavize hazır olduğunun göstergesi.
Üstelik İsrail benzerini daha önce de yaşadı. Arafat liderliğindeki FKÖ 1970'lerin sonunda Haziran 1967 sınırları temelinde iki devletli çözüme göz kırptığında, Araplar da bu pozisyonu benimsemişti. Lakin İsrail, buna 1981'de FKÖ'yü yok etmek, yani iki devletli çözümü sabote etmek girişimiyle yanıt verdi. Sonuç FKÖ'nün üslendiği Lübnan'ın işgali oldu. Ama süreç eninde sonunda İsrail'i Arafat'la müzakere masasına sürekledi. Tek farkla ki, daha fazla kan ve gözyaşı aktı.
Bugün İsrail, ya Hamas'ı bitirmek için iki devletli çözüm fırsatını yeniden sabote etmeye girişecek yahut Hamas'ı Filistinlilerin seçilmiş temsilcileri olarak Fetih'le birlikte kurulacak milli birlik hükümetindeki müzakere ortağı kabul edecek.
İsrail halkının da hayrına olan karşılıklı tavizlerle ulaşılacak bir barış ancak ikinci seçenekte mevcut.
Bir başka alternatifi İsrail'in Avusturalya Büyükelçisi Yuval Rotem dile getirmiş ki, bölge açısından hiç de hayırlara vesile değil. Rotem, Sydney'de Yahudi toplumuna hitap ederken, bir televizyon kamerasının da içerde olduğundan habersiz olarak, son Gazze saldırısının aslında 'bir yıl içinde nükleer silah sahibi olacak İran'a karşı girişilecek saldırının ön hazırlığı' olduğunu söylemiş.
Burası Ortadoğu. Kolay kolay barışın yeşeremediği topraklar. Umut edelim ki, Davos'taki kavga 'bir musibet bin nasihatten iyidir' deyişini haklı çıkartsın.
Radikal