Biz şuna inanıyoruz; biz yola çıkarken daha önce de demokrasiye inanmış insanların söylediğini söylüyoruz. Biz o beyaz çarşaflarla yola çıktık. Biz bu konuda bedel ödemeye hazırız."

Başbakan Erdoğan, bu sözleri dün AK Parti grup toplantısında söyledi. Erdoğan, acaba 'beyaz çarşaf' diyerek neyi kastetti? Ve daha da önemlisi neden bu sözleri söyleme gereği duydu?

Bu sorulara cevap aramadan önce başkente egemen olan siyasî havaya kısaca göz atmak gerekir... Üniversitelerde başörtüsü yasağına son veren Anayasa düzenlemesini başta CHP olmak üzere, kimi ulusalcı çevreler ve bir grubun yayın organları 'kaos' diye niteledi. Bir anda felaket tellallığı başladı. Kâbus senaryoları üretiliyor.

Aynı kesimler, toplumda panik oluşturacak üslupla 'Laiklik elden gidiyor, laik rejim değişiyor' yaygarası kopardı. Korku salmada, CHP ve medyanın bir bölümü adeta yarış halinde. Anayasa değişikliğinin mimarları AK Parti ve MHP'ye dönük itirazların dozu eleştiri sınırlarını aştı. Tehdit ve gözdağına vardı.

Parti kapatmaktan tutun, Adnan Menderes'in akıbetini hatırlatmaya kadar... Son birkaç gün içinde neler söylenmedi ki? CHP yöneticilerinin sözleriyle bir gruba ait gazetelerin yorumları açıkça 'olağanüstü döneme' davetiye çıkarır tarzdaydı. Bu üslup, yorumlarla sınırlı kalmadı, aynen haberlere de yansıdı. Başlığa çıkartılan kaos iklimini oluşturmak için her yol denendi. Her malzeme kullanıldı. Abartılarak, doğru ve gerçekler çarpıtılarak.

Anamuhalefet partisi, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in, "Çernobil gibi etrafa korku saçıyorsunuz." tespitini haklı çıkarmak için elinden geleni yaptı, yapmaya da devam ediyor. Aslında ne CHP'nin yaydığı korku ne de o grubun gazetelerine yansıyan Türkiye fotoğrafı doğruyu yansıtıyor.

Başbakan Erdoğan, bu sanal bulutların Ankara'nın göğünü karartmaya başladığı sırada konuştu. 'Beyaz çarşaf' diyerek neyi kastettiği çok açık; kefen veya idam gömleği... Benzer cümleleri daha önce Adnan Menderes ve Turgut Özal da söylemişti. Merhum Özal'ın sözü unutulmaz; "Türkiye'de siyasetçinin iki gömleği vardır; Biri idamlık biri bayramlık."

Hiç şüphesiz Menderes de, Özal da demokrasiye inanan ve bu uğurda mücadele eden siyaset adamlarıydı. Her ikisi de halka dayandı. Bir askerî darbenin sonunda iktidardan indirilen Adnan Menderes, idam gömleğini giydi. 1960'larda idama giden yolun taşlarını döşeyen aktörlerin izdüşümlerini bugün medyada, siyasette bire bir bulmak mümkün. Değişen, sadece isim ve yüzler. Roller aynı.

Menderes'in idam sehpasında beyaz örtüler içinde sallanan görüntüsü toplumun zihnine kazındı. En çok da başbakan koltuğuna oturanların... Süleyman Demirel, bu psikolojinin başbakanları etkisi altına aldığını açıkça itiraf etti.

Erdoğan, "Beyaz çarşafla yola çıktık. Bedel ödemeye hazırız." diyerek en ağır seçeneği göze aldığını anlatmış oldu. Başbakan, bu topraklarda siyaset yapmanın bir bedeli olduğunun bilincinde... Menderes ve Özal gibi. Darbe ve müdahalelerle koltuğundan uzaklaştırılan Demirel gibi. Sağ siyasetçilerin kaderi böyle.

Peki, Erdoğan, bu sözleri neden söyledi? Böyle bir ihtimalin varlığını haber vermek için mi? Yoksa Ankara'ya pompalanan puslu havanın etkisiyle mi konuştu? Her ikisi de mümkün. Bir dergiye kapak olan 'Darbe senaryoları' tehlikenin sürekli etrafımızda dolaştığı gerçeğini gösterdi. Ayrıca çetelere düzenlenen operasyonlarda ortaya saçılan bilgiler gören gözlere çok şey anlatıyor. Tabii Başbakan Erdoğan'a da...

Türkiye'nin bir an önce bu ağır havadan çıkması gerekir. Kışkırtıcı yayınlar, etrafa korku ve endişe salan siyaset kimseye bir şey kazandırmaz. Hep kaybettirir. Herkese kaybettirir.

 
Kaynak: Zaman