Modernizmle birlikte kadın kimyasını kaybetmeye başladı. Eskiden huzurun kaynağı olarak kabul edilen kadın, şimdi huzursuzluğun kaynağı oldu. Kamusal alana çıkalı beri huzur kaynağı olan kadın huzursuzluğun kaynağı haline geldi. Sözgelimi, Meclis'te Emine Ayna erkeklerden daha militanca hareket ediyor ve kışkırtıcı açıklamalarda bulunuyordu. Yine DTP'nin toplantılarında kadınların daha ön saflarda olduğu görülüyor. İran Devriminde de kadınlar ön saftaydı, karşı devrim olarak algılanan yenilikçi hareketin de öncüleri arasında yine kadınlar var. Sözgelimi, Zehra Rahnevard veya Şirin Ebadi bu örneklerden.  Belki Zehra Rahnevard ile Şirin Ebadi tam da örtüşmüyorlar ama yine de son dönemlerde yakın çizgide sayılabilirler. Emine Ayna'yı anıp da CHP'li Canan Arıtman'ı es geçmek veya unutmak doğru olmaz. Tam da açılım meselesinin ele alınacağı 10 Kasım (2009) günü Meclis'te arbedeye neden olmuştu; bir takım göstericilerin içeri alınmasına önayak olarak. O göstericiler de Meclis'i karıştırmışlardı.
 
Gerçekten de kadınlara ne oluyor? Daha önce kadınlar için erkekler birbirine girer ve kavga ederdi. Şimdi durumun tersyüz olduğunu ve kadınların ve kızların paylaşamadıkları erkekler uğruna birbiriyle kıyasıya kavgaya girdiklerine şahit oluyoruz. Kadının kimyasında bir şeyler değişiyor. Erkek giderek silikleşirken kadın etkin varlık haline geliyor. Erkek edilgen hale gelirken kadın etken oluyor.  Erkek figür olurken kadın aktör ve faktör haline geliyor. Ve İran ve Suudi Arabistan gibi muhafazakar toplumlarda bile üniversiteli bayanların oranı üniversiteli erkekleri çoktan geçmiş ve fark atmış bulunuyor. İran gibi muhafazakar bir toplumda kamusal alanda çalışan kadınların oranı neredeyse erkeği yakalamış durumda. İran'da üniversite öğrencilerinin yüzde 65'inin, bordrolu çalışanların da yüzde 43'ünün kadın olması muhafazakarlığa rağmen İran gibi toplumların nasıl bir değişim haritası içinde olduğunu gösteriyor ( İran Uyanıyor, Şirin Ebadi, S.224, Timsahkitap).

*
Bu işin sadece bir yönü. Veya masum kısmı. Diğer kısmında ise mahremiyeti silkeleyen kadınlar var.  Bir anlamda ar damarlarının çatladığı göze çarpıyor. Cinsellik konusunda da kadının edilgen konumdan çıkarak etkinleştiği gözleniyor. Hatta saldırganlaştığı gözleniyor. Bu bağlamda çok kocalı bir hayat arzu etmeye başladılar.  Eskiden çok kadınlı veya eşli erkekler pek makbul addedilmese de yadırganmıyordu da. Şimdi ise bu fenomen giderek silikleşiyor ve hala fiiliyatta olmasa bile en azından bazı kadınlar çok erkekliliği savunmaya (taaddüdü zevcat yerine taaddüdü ezvac) başladılar. Bunu yekten ve açıktan savunanlardan birisi kaçık feminist Neval Saadavi idi. Lakin Neval Sadavi'nin fikriyatı giderek salgın halinde yayılıyor. İlginçtir, bu fikri yani çok kocalılığı savunanlardan birisi de Irak işgalinden sonra ABD'nin Arapça olarak kurduğu lakin hiç izlenmeyen, reyting alamayan al Hürra'nin bayan spikerlerinden Nadin Bedir oldu ve Mısır'da yayınlanan Al Masrı el Yom gazetesinde (11/12/2009) 'ben ve dört kocam' başlıklı makalesinde açıkça erkek gibi poliandri (çok erkekle evlilik) hakkı elde etmek istediğini yazdı. Bunun üzerine Mısır Cumhuriyet Başsavcısı yazıyla alakalı fıskı fucura çağırmaktan ve toplum ahlakını bozmaktan dolayı dava açtı. Başsavcı aynı zamanda yazara karşı açtığı davada sanığı dinleri yıkma cürümü işlemekle suçluyor. Bunun bir sapma ve aykırılık olduğunu ifade eden savcılık bu cürümün Mısır anayasasının ikinci maddesiyle de açıkça çeliştiğini hatırlatıyor.

*
Gazetenin sahibi Necip Saviris ise dünyanın 62'inci ve Arap dünyasının üçüncü zengini olarak biliniyor. Kahire sokaklarını Tahran sokaklarına benzetmesiyle aslında Suudlu iş adama Velid Bin Tallal'ı andırıyor. Başörtüsü ve dindarlığa olumsuz olarak bakan bir işadamı. Bu anlamda, son zamanlarda Arap dünyasının basın patronları da skandallara konu oluyor. Bunlardan birisi olan Cezayirli Ali Fadil Eş Şuruk gazetesiyle birlikte Cezayir ve Mısır takımlarının karşılaşmasını neredeyse iki ülke savaşına çeviriyordu. Cezayir istihbaratıyla gizli ilişkilere sahip olduğu ileri sürülen Ali Fadil, birkaç önce de başka bir skandala imza atmıştı. Çalışanlarından iki bayanı, CIA istasyon şefine gönderen Ali Fadil, onların birlikte olan görüntülerini CD'lere yükleyip, piyasaya sızdırmış ve bunun üzerine CIA, güvenlik korkusuyla istasyon şefini bu ülkeden geri çekmişti.  Buna, CIA'yi faka bastırmak mı yoksa alenen namussuzluk mu yoksa her ikisi birden mi denilir, okuyucuların değerlendirmesine bırakıyoruz.  Bu skandala bağlı olarak 2008 sonlarında Ali Fadıl, İngiltere'de alıkonmuş ve Scotland Yard kendisini sorguya çekmişti. Belki nereden nereye geldik ama böyle patronlar ile bu patronların işlettikleri basının, kadınları malzeme yapması arasında yakın bir ilişki ve bağ olduğu muhakkak.