Son zamanlarda okuduğum en ilginç haber, Zaman muhabiri İsmail Kul'un, Frankfurt'tan geçtiği haberdi. Haberde: "AB ülkeleri ve İsviçre yasadışı göçe karşı sıra dışı bir yönteme başvurarak Afrika'da kötü imaj kampanyası başlattığı" anlatılıyordu. "İmajın her şey" olduğu bir dünyada, Avrupalılar kendilerine "kötü bir imaj" çizmesi şaşırtıcıydı. Ancak mesele sanıldığı gibi değil, Avrupalılar, imajlarını negatifleştirerek kendilerine yöneldiğini düşündükleri bir tehdide karşı tedbir almaya çalışıyorlar. Kısaca kampanyanın hedefi Afrikalıların Avrupa'ya gelme hevesini kırmak.
Kampanyanın mecrası bir televizyon filmi. Kamerun ve Nijerya'da gösterime girmiş, yakında Kongo'da da gösterilecek. Avrupa'yı siyahiler için kötü ve yaşanmaz bir yer olarak gösteren film, İsviçre ile Nijerya futbol milli maçında devre arasında gösterilmiş. Söz konusu filmin geçen aylarda İsviçre Göç Dairesi'nin talimatı ile çekilmiş.. 48 saniye süren ve 250 milyon Euro'ya mal olan filmde telefon çalıyor ve iyi döşenmiş bir evde oturan yaşlı bir zenci telefonu kaldırıyor. Telefon kulübesinden arayan ise bu yaşlının oğlu. Babası, oğluna 'Orada kalacak bir yer buldun mu?' diye soruyor. Oğul da bu soruya, 'Evet, arkadaşların yanında bir yer buldum' diyor. Bunun üzerine filmde köprü altında evsiz barksızların kaldığı kirli bir yer gösteriliyor.
Mesaj açık: Afrikalılar Avrupa'ya gitme hevesini bir kenara bırakmalılar. Zira Avrupa hiç de bekledikleri gibi onlara mutlu bir hayat, özledikleri bir refah, muhtaç oldukları bir özgürlüğü sunmayacak. Onları acımasız bir sefalet, toplumsal bir dışlanmışlık bekliyor. Bu kısacık filmin açıkça anlatmaya çalıştığı gibi, Avrupa hayaliyle yaşayan bir Afrikalının bu kıtada bulabileceği yer "köprü altı" olabilir ancak. Temel hak ve özgürlükler konusunda çok duyarlı olan Avrupa –ki Türkiye vb. ülkeler üzerinde bu konularda ne kadar da baskı uygulamaktadır ve çoğu zaman da haklıdır-, açlık, sefalet ve baskı altında yaşayan insanların kendilerini Avrupa'ya atmaya çalıştıklarında onlara verdiği cevap hiç de temel haklar ve özgürlüklerin kendisinden beslendiği "hümanizm"le bağdaşmamaktadır.
Bu konuda Yunanistan, AB ülkelerinden neredeyse sınırsız bir tolerans görüyor. Türkiye üzerinden Yunanistan'a geçmek isteyen onlarca ve yüzlerce Doğulu veya Afrikalı'yı denizde geri çeviriyor, bazı zamanlarda teknelerinin batmasına ses çıkarmıyor, hatta bazı iddialara bakılacak olursa Yunan sahil görevlileri bu tekneleri batırıyor. Teknesi batıp da hayatını azgın dalgalarda kaybedenlerin sayısını bilen var mı acaba?
Avrupa zengin bir kıta. Dünyada en yüksek refaha sahip insanların önemli bir bölümü bu kıtada yaşıyor. Ve anlaşılan şu ki, Avrupalılar bir yandan refahlarının artarak devam etmesini istiyorlar, diğer yandan kimseyle de paylaşmak istemiyorlar. Dünyamızda iki milyar civarındaki insanın iki dolarla geçinmeye çalıştığı söylenir durur. 1 dolarla da hayatta ayakta kalma mücadelesini verenlerin sayısı az değil, BM'nin rakamlarına göre 1 milyar. Avrupa ülkelerinde kişi başına düşen GSMH 20 bin doların üstünde. Aradaki fark uçurumlarla ifade edilebilir.
Bugün yeryüzünde bir düzen kurulmuş; bunun sürgit devam etmesi mümkün değil. Ülkeler, sınıflar ve bölgeler arasındaki eşitsizlik yayılıp derinleştikçe, göçler, çatışmalar ve savaşlar eksik olmayacaktır. Her sene 100 milyon civarında insan Avrupa'ya göç etmek istemektedir; bir gün gelir sınırları mitralyözler ve toplarla korumak zorunda kalınabilir. Tabii ki herkes herkesle bir arada yaşamak istemeyebilir. Ama dünyanın bir bölgesi aşırı refah içinde iken diğer bölgeleri açlık ve sefalet içinde yaşıyorsa, zenginlerin paylaşmayı göze almaları gerekir. Afrikalıların ve diğer ülkelerin bu halde kalmalarında Batı'nın oynadığı sömürü rolü bir yana, yoksulları kendi ülkelerinde tutmanın yegane yolu, sömürüye son vermek, onların insanca yaşabilecekleri refah seviyesine ulaşmalarını sağlamak, maddi ve sosyal hayatlarında iyileşmeler sağlayabilmekten geçer. Batılıların hiç yapmaya yanaşmadıkları tam da budur.