Başörtüsü yasağının kaldırılması amacıyla yapılan Anayasa değişikliği TBMM'de kabul edildi. Cumhurbaşkanının bu değişikliği onaylaması sonunda hükümler yürürlüğe girecektir. Önümüzdeki günlerde kamuoyu, konuyu Anayasa Mahkemesi sürecinde tartışacaktır.   
 
Anayasa değişiklikleri de, kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle TBMM İçtüzüğü'nde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi'nin denetimine tabidir. Bu sebeple, yapılan değişikliklere karşı oy kullananların, kendi beyanları istikametinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaları beklenmektedir. Anayasa Mahkemesi, kanun, kanun hükmünde kararname ve TBMM İçtüzüğü'nü Anayasa'ya uygunluk bakımından denetleme yetkisine sahiptir. Anayasa değişiklikleri temelde bir kanun mahiyetinde bulunduğundan, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa değişikliklerini de denetlemesi mümkündür. Nitekim, 1961 Anayasası'nın 147. maddesinde, Anayasa Mahkemesi'nin, sadece, "kanunların ve TBMM içtüzüklerinin Anayasa'ya uygunluğunu" denetleyeceği yazılmış olmasına rağmen, Mahkeme, Anayasa değişikliklerini de denetlemiştir. Nihayetinde Anayasa değişiklikleri bir kanun olduğundan denetlemeye tabi olmasını kabul etmek gerekir.

Yetki alanını sürekli genişletti

Prensip olarak böyle olmakla beraber, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa değişikliklerini denetlemesiyle ilgili iki temel mesele vardır. Bunlardan birincisi, Anayasa'ya uygunluk denetiminde kriter Anayasa'nın bizzat kendisidir; o halde Anayasa değişikliklerinin denetimi mümkün olmakla beraber, kanunların denetiminden farklı olmalıdır. Kanunların Anayasa'ya uygunluğunu denetlemek kolaydır; çünkü kriter bellidir: Anayasa. Ancak, Anayasa değiştirildiğinde, kriterin kendisi değiştirilmiş olmaktadır. O zaman Mahkeme neyi, neye göre denetleyecektir? İşte bu temel meseleyi göz önüne alan hukukçular ve yasa koyucular, Anayasa değişikliklerinin denetimini, kanunların denetiminden farklı esaslarla düzenlemiştir. Türk anayasa hukukunda da, 1961 Anayasası'nın ilk halinde bu konuda bir açıklık yokken, 1971'de yapılan değişiklikle, Anayasa Mahkemesi'nin, Anayasa değişikliklerini, sadece, Anayasa'da gösterilen şekil şartlarına uygunluğu bakımından denetleyebileceği belirtilmiştir.

İkinci önemli mesele ise bir siyaset teorisi meselesidir. Anayasa Mahkemesi ile yasama organlarının meşruiyet temelleri birbirinden farklıdır. Anayasa Mahkemesi, Türkiye'deki hukuk düzeni içinde, meşruiyetini sadece Anayasa'dan almaktadır. Yasama organı, yani TBMM ise meşruiyetini Anayasa ile beraber doğrudan halktan, seçimden almaktadır. Temelde Anayasa'nın meşruiyeti de halkın kabulüne dayanmaktadır. Yasama organı Anayasa'yı değiştirebilir; çünkü Anayasa'ya meşruiyet veren güç, yasama organının da dayandığı güçtür. Anayasa Mahkemesi ise meşruiyetini sadece anayasadan almaktadır. Bu bakımdan, Anayasa Mahkemesi'nin, meşruiyetinin yegâne sebebi olan Anayasa'ya bağımlılığı tartışılamaz. Anayasa'nın verdiği yetkilerle, belirlediği usullerle gösterdiği görevleri ifa edecektir. Anayasa değişikliği, Mahkeme'nin dayanmış olduğu meşruiyet zemininde yapılan bir değişikliktir; böyle bir değişiklikte söz söyleme bakımından Anayasa Mahkemesi'nin elbette sınırlı olması gerekir.

27 Mayıs darbesi ve ideolojisi çerçevesinde Anayasa Mahkemesi'ne özel bir misyon yüklendiğinden, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi, yetki alanını kendi kendine sürekli genişleten bir tutum içinde olmuştur. Anayasa değişikliklerinin denetimi, bu yüzden, anayasa koyucu ile Mahkeme arasında önemli bir çekişme konusu olmuştur. Ama, çok şükür ki, 1982 Anayasası ile mesele açık ve tartışılmaz, yorumlanmaz bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur.

Yukarıda belirttiğimiz üzere, 1961 Anayasası anayasa değişikliklerinin denetiminden söz etmiyordu. Ancak, Anayasa Mahkemesi'nin Anayasa değişikliklerini de dilediği gibi denetlemeye çalışması üzerine, anayasa koyucu, 1971 yılında, anayasanın ilgili hükmünü, yani 147. maddeyi değiştirmiş ve anayasa değişikliklerinin sadece şekil bakımından denetlenebileceğini belirtmiştir. Bu hükmün yürürlüğe girmesinden sonra Anayasa Mahkemesi, tutumunu değiştirmemiş, sanki yeni bir hüküm getirilmemiş gibi, yeni hükmü yok sayarak Anayasa değişikliklerini denetlemeye devam etmiştir. Anayasa'ya konulan "şekil bakımından denetim" esasını kendine göre yorumlamış, anayasada yer alan değiştirilemez maddelerle ilgili hükümlere uygunluğun denetimini bir şekil denetimi olarak nitelendirmiştir. Mahkeme, şöyle demektedir, kısaca: Anayasa'ya göre, devletin şeklinin cumhuriyet olduğu hükmü değiştirilemez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez; cumhuriyet ikinci maddelerde belirtilen nitelikleriyle bir bütündür; o halde cumhuriyetin nitelikleriyle ilgili ikinci maddede yazılı hususlar da değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez; yapılan bir Anayasa değişikliğinin bu maddelere aykırı olması halinde, değiştirilmesi teklif edilemez, bir hususta değişiklik yapılmış olacaktır; bir değişikliğin yapılabilir olmasını denetlemek bir şekil denetimidir; o halde Anayasa'da belirtilen cumhuriyetin niteliklerine uygunluk bakımından Anayasa değişikliklerini denetlemek bir şekil denetimidir. Hukuk bir yana, mantık sınırlarını zorlayan bu yorumla Mahkeme tavrını sürdürmüştür. Mantık sınırlarını zorlaması şu bakımdandır; Anayasa'ya konulan yeni hüküm "şekil denetimi" gibi bir soyut ifade ile kaleme alınmamıştır, "Anayasa'da gösterilen şekil şartlarına uygunluk" olarak yazılmıştır. Bu ifade ile ne kastedildiği de açıktır.

1982 Anayasası keyfî uygulamaya son verdi

Anayasa Mahkemesi'nin bu keyfî tutumunu sürdürmesi üzerine, anayasa koyucu, 1982'de, bütün yorumları engelleyecek bir hükmü Anayasa'ya koymuştur. Türk anayasa hukuku tarihine yabancı kişilerin garip karşılayacağı bir ayrıntı ile şekil denetiminin ne olduğunu açık olarak tarif etmiştir. Anayasanın 148. maddesindeki hüküm şu şekildedir: "Anayasa Mahkemesi, kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün Anayasa'ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler... Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır."

Anayasa'nın 148. maddesindeki düzenlemeyi, 1961'den 1982'ye kadar yaşanan tartışmaları ve süreci dikkate alarak okuduğumuz zaman, anayasa koyucunun Anayasa Mahkemesi'ni neden ve nasıl sınırladığını daha iyi anlarız. Şu halde, yeni anayasa değişikliği ile ilgili olarak, Anayasa Mahkemesi sadece şekil denetimi yapabilecektir. Şekil denetimi, 1982 öncesinde olduğu gibi, "Anayasa'nın değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddelerine uygunluk bakımından" yapılamayacaktır. Bu sadece, teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşülme yasağına uyulup uyulmadığı hususlarıyla sınırlı bir denetim olacaktır. TBMM'den geçen Anayasa değişikliği, teklif ve oylama çoğunluğu hususunda herhangi bir sorun taşımamaktadır; Anayasa'da gerekli görülen sayıdan çok daha fazla bir çoğunlukla teklif edilmiş ve Meclis'ten geçmiştir. Anayasa değişikliğinin görüşülmesi sırasında, ivedilikle görüşülme yasağına da riayet edilmiş, iki görüşme arasında 48 saatlik sürenin geçmesi sağlanmıştır. Şu halde, Anayasa'ya göre, Anayasa Mahkemesi'nin denetimi için öngörülen kriterler sağlanmıştır.

Yeni Anayasa değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi'nde denetlenmesini isteyenler de, belirttiğimiz bu çerçevede bizimle mutabıktır; hiç kimse, teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşme yasağına uyulmadığını iddia etmemektedir. Değişikliklere karşı çıkanlar, aslında, Anayasa Mahkemesi'nin içerik bakımından denetim yapmasını beklemektedirler. İçerik bakımından denetim mümkün olmadığına göre, 1961 Anayasası döneminde Anayasa Mahkemesi'nin yapmış olduğu yorumu esas alarak, şekil denetiminin sınırlarını genişletmeyi istemektedirler. Halbuki, açıkça ortaya koyduğumuz üzere, 1982 Anayasası, tam da bu yorumu imkânsız kılmak için, şekil denetiminin ne olduğunu, tartışılamaz bir ifade ile madde metninde yazmıştır. Buna rağmen hâlâ, şekil denetiminin sınırlarını Anayasa Mahkemesi belirler demek, "aslında anayasa manayasa yok, sadece Anayasa Mahkemesi var" demek anlamına gelecektir. O zaman ise, "madem anayasa yok, Anayasa Mahkemesi nasıl var olabilir?" sorusu ortaya çıkacaktır; zira Anayasa Mahkemesi'nin varlığı sadece Anayasa'ya dayanmaktadır. Anayasa'nın, Mahkeme'yi düzenleyen hükümlerini doğru ve geçerli, diğer hükümlerini geçersiz sayabilir miyiz?

Meclis'te ve demokratik seçimlerde kaybettikleri için, siyaseti yüksek yargı organları üzerinden sürdürmeye çalışanların Türkiye'ye bir faydaları olmadığına göre, kim için fayda hasıl ettiklerini artık düşünmemiz gerekir. Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı seçimine dahil olarak vermiş olduğu "367 kararı"yla sadece kamuoyu nezdinde değil, hukukçular, hatta anayasa hukukçuları nezdinde de çok yıpranmıştır; bazı anayasa hukukçuları "Türkiye'de Anayasa Mahkemesi'ne gerek yok; çünkü var oluş sebebi bulunmamaktadır" diyebilmişlerdir. Yeni Anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak Anayasa Mahkemesi'nin, "367 kararı"nın aksine, bu sefer siyaset tuzağına düşmeyeceğini, zira bu tuzağın daha vahim olduğunu, halbuki Mahkeme'nin Türkiye'de güvenilir bir kurum olarak yaşaması gerektiğini düşünüyoruz.

Kaldı ki, yeni değişikliklere karşı çıkanlar Anayasa Mahkemesi'nde dava açacak sayıyı bulabilirler mi? Anayasa'ya göre, Anayasa değişiklikleri sadece şekil bakımından denetlenir ve şekil bakımından denetim için dava açma hakkı sadece, "Cumhurbaşkanı ile TBMM tamsayısının beşte birlik çoğunluğu"na tanınmaktadır. İçerik denetiminde, anamuhalefet partisi Meclis gruplarının milletvekili sayısının önemi yoktur; kaç milletvekiline sahip olursa olsun, anamuhalefet partisi Meclis grubu iptal davası açma hakkına sahiptir. Ancak, Anayasa değişikliklerinin Mahkeme'ye götürülmesi hakkına sahip olanlar daha dar bir şekilde belirlenmiştir. Anayasa'nın 148. maddeye göre, anamuhalefet partisi Meclis grubuna ayrıca bir dava açma hakkı tanımamıştır. Şekil bakımından iptal davası açmak için en az 110 milletvekilinin imzası gerekir. Son oylamada Anayasa değişikliğine karşı çıkanların sayısı 103 idi. Gerekli sayıda imza bulunmazsa dava da açılamayacaktır. Türkiye için belki de en hayırlısı bu olacaktır.
 
Kaynak: Zaman