Büyük güçler büyük aptallıklar yapmaya eğilimlidir. Peki ABD, Britanya İmparatorluğundan arta kalan devletler içinde kendini en çabuk toparlayanı, Pakistanı, istikrarsızlaştıracak kadar kâfi derecede budala mı? Cebimdeki son kuruşa kadar bahse varım: Hayır.

Ama Pakistan medyası, Pakistan'ın Afganistan sınırındaki aşiret bölgelerine ABD liderliğinde NATO saldırılarının kapıda olduğuna dair yapılan spekülasyonlarla yine de çalkalanıp duruyor. Bizi bu safhaya getirenin ne olduğuna, bu taktiklerin neye ulaşacağına çokları şaşıracaktır.

Şimdiki duruma Doğu Afganistan'da dokuz Amerikan askerinin öldürülmesiyle sonuçlanan cüretkâr saldırıların yol açtığına inanmamız isteniyor. Öte yandan elindeki notları ve oyunu sahnelemesi Bollywood oyuncularının çoğunu aratmayan Hamid Karzai, Kabil'deki Hindistan büyükelçiliğine yapılan bombalı saldırıdan Pakistanı ve istihbarat teşkilatı ISI'yı yırtınırcasına suçluyor.

Karzai hükümeti, birkaç hafta sonra Pakistanla Dubai, İslamâbad ve Kâbil'de yapacağı çeşitli ikili görüşmeleri askıya aldı. Kâbil ve Yeni Delhi'nin gazâbı sırasında hiçkimse çıkıp da gerçek kâtilin üçüncü sınıf Hollywood piyeslerinde bile ortalıkta dolaşan şüpheli olmadığını hatırlamadı; Bollywood'da şahit olunan olağan şüpheli ise genelde suçlu takımının bir parçasıdır. Fakat bu, aşırı abartılan ISI, onunla aynı derecede kafasız düşmanları ve eski dostlarının ve CIA'deki hocalarının sürekli gözetlemesine rağmen ISI'nın yakalanmadan çalıştığına dair şişirme hani neredeyse büyülü gücü olduğuna inananlar hakkında oynanan bir oyun değildir. Evet, kabul edeyim: ABD'nin Afganistandaki manevrasının gerçek bağlamını analiz etmek için çok soluk ve yavan bir oyun. Biliyorsunuz! Washington'da seçim havası hâkim. Ve beklenildiği gibi "Ulusal Güvenlik" sorununa her iki taraf da kan veriyor. Barack Obama, Amerikan güvenliğinin azalmasına yol açan, Amerika'nın dünya'daki itibarına zarar veren ve ekonomiyi alt üst eden Irak'ın "yanlış savaş" olduğunda, Irak savaşının Afganistandaki "iyi savaşta" gösterilen performansı kötü etkilediğinde ısrar edip durdu.

Cumhuriyetçiler, bu seçimde, ulusal güvenlik deneyimleri üzerinden mücadele etmeyi istediler ve Vietnam savaşı gazisi, yaşlı ve iyi adam McCain, Bush'un "savaş zamanı seçimleri" diye andığı bir zamanda en uygun adayları oldu. Ne var ki Irak ve Afganistan meselelerinde McCain ve Cumhuriyetçileri savunmaya itmede Obama'nın her geçen gün daha da başarılı olduğu görünüyor.

General David Petraeus komutası altındaki güçlere yapılan takviyenin (surge) sonuçlarını vermeye başladığını kabul etmesinden sonra Irak konusunda Obama'nın dahi sağa doğru kaydığı doğrudur. Fakat şimdi önceki duruşunu değiştirmesinden dolayı demokrat yoldaşlarının hücumu altında; geçenlerde, New York Times'da "Irak Planım" başlıklı yazısıyla yeniden göründü. Irak planı, Afganistan planıyla yakından ilişkili zira ordunun ve kaynakların yönünü "iyi savaşa" çevirmek istiyor.

Politik ayarlamalar yönünde Cumhuriyetçi seçim makinesinin ürettiği yatay baskılar, McCain'in tepkilerinde kendini göstermektedir. Vietnam gâzisi, şu yakınlarda New Meksiko'daki Albuquerque'da yapılan seçin kampanyası sırasında, Obama'nın, Bush'un Irak'ta başarısız bir strateji izlediği yargısına katıldı her ne kadar sürecin nasıl ilerlemesi gerektiği hakkında farklı düşüncesi olsa da. Daha ilginç olan ise güvenliğin azaldığında ve statüsko'nun kabul edilemez olduğunda mutâbık kaldığı sırada Afganistan hakkında söyledikleriydi.

Afganistandaki askeri manevraların dinamiklerini etkileyen bu paradigma değişimdir – bu değişim, yönetim ve Pentagon tarafından son aylarda planlanmış ve son haftalarda da uygulamaya konulmuştur. Artık her iki taraf da ABD güçlerinin Irak'tan çekilmesi ve bir kısmının Afganistana konuşlandırılmasında mutâbıklar.

Fakat zafer denilecek olan nedir? Hiç belirli değil.

Öncelikle, El Kaide ve Talibanı birbirinden ayırmak gereklidir. İkincisi, 11 Eylül sonrasında başlayan Amerikan işgali ve askeri harekâtından bu yana, yeni gerçeklerin sahneye çıktığını kabul etmek önem taşır.

Fâsılasız devam eden çatışma durumu, bölgedeki yabancı güçlerin varlığı, Pakistan askeri güçlerinin yinelenen harekâtları, Peştun kayıplarının her geçen gün artması, dahli olan iç ve dış çeşitli aktörlerin karşılıklı etkileşimi ve bölgesel çıkarlar, batı tarzı modernliği temsil edenlerle ona muhalefet edenler arasında yeni fay hatlarının ortaya çıkmasına neden oldu. Amerika'ya veya Batı'ya yahut da Pakistana karşı doğuştan bir muhalefet beslemeyen geniş bir nüfus, bölgede çatışma olmadığı takdirde tümden göz ardı edecekleri her nevi dini, kültürel ve toplumsal meselelerde tutum belirlemeye mecbur bırakıldı.

ABD kuvvetleri, geçen son birkaç yıl içinde çeşitli defalar saldırı düzenledi; kimileri bunun 46 kez gerçekleştiğini söylüyorlar. Yüzlerce insan bu saldırılarda can verdi. Ancak bu, bölgedeki kutuplaşmayı gereksiz yere sadece büyüttü. Yeni ve daha büyük askeri saldırılar, seçilmiş hükümetleri daha çok istikrarsızlaştıracak, uzun vâdeli çatışmaları teminât altına alacak ve Peştun göçmen dalgalarını Pakistan'ın diğer kesimlerine – özellikle Karaçi'ye ki çokları dünya'nın en büyük Peştun şehri olduğunu bilmezler – yayacaktır.

Bugünlerde Rocky Mountains'deki gazetecilerden New Meksiko'daki taksi şoförüne kadar herkes, Pakistan devletinin başarısızlıklarına işaret edecek ehliyete sahip olduğunu düşünüyor. Pakistan'ın, son 40 yıldır bölgedeki yıkıcı çatışmaların - Britanya'nın gerisinde bıraktığı devlet yapılarının sıhhatine şahitlik eder - şok dalgalarını başarılı bir şekilde emdiğini ise çok az fark ediyorlar.

Sıcak tâkipler, Afganistanda bir şeyler yapıldığına dair iyi izlenimler yaratmaya yardımcı olacaktır; bir seçim yılında, Fox ve CBS kanallarından aziz görüntüler yansıyacaktır. Tek problem kalıcı çözüm sunmamasıdır – bölgede kırk yıldır süren savaşlara rağmen hâlâ ayakta duran Pakistan'ın gerilimli devlet yapılarındaki yükü artıracaktır.

Çeviren: Ertuğrul Aydın