İbrahim Ethem Gören/Dünya Bülteni

Bursalı naht üstadları seleflerinin izinde, mütevekkil bir edayla ahşapla ünsiyetlerini tekâmül ettiriyor. Medeniyetin ahşap görünüşlü metal süngerleri naht sanatımızın üzerinde gezinerek gözlerden ırak hale getirdi.


Bu yazıda, Bab-ı Nun sanatkârları ifadesiyle kendilerine atıfta bulunacağımız sanatkârlar Hüseyin Avni Kabaçalı, Neslihan Duran, Gül Kölük, Elif Başhan ve Recep Ulu…



Eskiler, birden çok ilim, sanat ve estetik dalında mahir olanlara hazerfan derlerdi. Bursalı sanatkârlar için bu sıfatı kullanmamızda herhangi bir mahzur olmasa gerek. Çünkü Hüseyin Avni Kabaçalı ve Recep Ulu naht ve hat sanatlarıyla meşgul oluyor. Gül Kölük naht ve hat sanatına ebruyu da ilave ederken, Elif Başhan, ismini andığımız sanatları tezhiple zenginleştiriyor. Neslihan Duran'ın ise tezhip sanatındaki mahareti Bursa'dan İstanbul'a oradan da Tuna boylarının ötesine kadar uzanmış durumda...



Yazımızda naht sanatının iç dinamiklerine nüfuz etmeden önce Bursa'daki Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar Atölyesi'ne atıfta bulunmak yerinde olacaktır. Bab-ı Nun, hat, ebru, tezhip, minyatür ve naht ustalarının el birliğiyle kurdukları bir sanat merkezi. Bab-ı Nûn ismini, Hakk Teala'nın "Nûn ve'l-kalemi" kelâm-ı ilahisinden mülhem olarak edinmişler. Böylelikle hurufatın ve kalemin nurlu izinden gider olmuşlar.



Bab-ı Nun'da talebelere klasik İslâm-Türk sanatlarıyla ilgili dersler veriliyor, atölyenin duvarlarında naif bir neyzenin nefesi yankı buluyor, içinden Muhammed (sav) ve muhabbet geçen sohbetler ediliyor…



Gönüllerinde sanata, estetiğe ve eskimez güzelliklere açık kapı bulunan "nun ehli" sanatkârlar, naht sanatıyla hat yazı, geleneksel İslam-Türk motifleri, muhtelif tabloların yayında cami kuşak yazıları da inşa ederek bu sanatı daha çok dini mimaride kullanıyor; dini mimarinin yanı sıra yalı, konak ve müze gibi sivil mimaride de bu sanatın en naif örneklerini veriyor.

Malum olduğu üzere insanlarımızda ortak çalışma kültürü pek gelişmemiştir. Bab-ı Nun sanatkârları, "Nasıl bir araya geldiniz? Kaç yıldır birliktesiniz?" sorumuzu, "Hattat Mahmut Şahin Hocamızın 2003 yılında Bursa'ya gelip ders vermeye başlamasıyla birbirimizi bulduk ve bir daha ayrılmadık. Naht sanatıyla meşgul olan arkadaşlarımızın birçoğu aynı zamanda hat dersi de meşk etmektedir. 2008 Şubat ayında yine Hattat Mahmut Şahin hocamızın nezaretinde kurduğumuz Bab-ı Nun Gelenekli Sanatlar Atölyesi çatısı altında düzenli olarak çalışmalarımıza başladık ve halen de devam etmekteyiz." şeklinde cevaplıyor.

Ahşabın Bursalı sevdalıları, naht sanatını "Hat sanatı ile yazılmış bir eserin ya da bir tezyini süslemenin kıl testereyle ahşap zemine kabartma tekniğinde uygulanmasıdır" cümlesiyle özetliyor.

Naht sanatı, hat, tezhip, ebru ve minyatürün gerisinde; belki gölgesinde kalmış. En azından sokaktaki insana hattı, ebruyu, tezhibi sorduğunuzda söyleyecek birkaç kelimesi olabiliyor? Naht için aynı şeyleri söylemek mümkün değil? Çoğu insan naht lafzına yabancı… Bab-ı Nun üstadlarının bu keyfiyete ilişkin mütalaaları şöyle: "Evet, naht için günümüzde diğer gelenekli sanatlarımızın gerisinde kaldığı söylenebilir. Selçuklu ve Osmanlı döneminde dini mimari olsun, konak, yalı ve devlet erkânının kullanmış olduğu binalar olsun, gerek duvar, tavan ve kuşak yazılarında gerekse iç dekorasyon eşyalarının (çekmece, dolap, kapı, koltuk, ayna ve konsol süslemeleri gibi) süslenmesinde bu sanat kullanılmıştır. Lakin günümüzde endüstriyel gelişmenin de etkisiyle geride ve gölgede kalmıştır."

Sanatkârlarımızdan, naht sanatının ana malzemelerinin kavak, gürgen, gül, ceviz, dut, ıhlamur ağacı olduğunu, marine ve diğer kaplama malzemelerin de kullanıldığını öğreniyoruz. Tüm bu malzemelere ise kıl testeresi yardımıyla kesilerek şekil veriliyor. Akabinde kesilip şekillenen ahşap, isteğe ya da ihtiyaca göre çeşitli işlemlerden geçirilerek ya altınla varaklanıyor ya da boya veyahut vernik marifetiyle son haline getiriliyor.

Bu mülakat vesilesiyle bir naht sanatı eserinin kullanılan ağacın cinsine ve kullanıldığı yere göre ömrünün farklılık arz ettiğini, günümüzde Osmanlıdan kalma, ata yadigârı pek çok eser bulunduğunu öğrenme imkânımız oluyor.

Müzehhibe Duran bu noktaya "Dış cephe süslemelerinde güneş ışığı, yağmur ve mevsim değişikliklerine maruz kaldığından dolayı yıpranma oranı daha fazla olmaktadır. İç mekânda kullanılan kuşak yazıları gibi eserler, rutubet ve ani ısı değişikliklerine maruz kalmadığı sürece ömürleri oldukça uzun olur diyebiliriz" cümlesiyle ışık tutuyor.

Tezhip sanatçısı Duran, Türkiye coğrafyasının zikredilen malzemeler açısında oldukça münbit olduğunu, hammadde temini konusunda sıkıntı yaşamadıklarını belirtiyor.

Duran "Yurtdışında bu malzemelerin yoğun olarak bulunduğu bölgelerde naht sanatının izlerine rastlamak imkân ahilinde midir?" sorumuza "Amerika, Kanada, Macaristan, İngiltere, İtalya ve Fransa'da rastlamak mümkündür" şeklinde mukabele ediyor.

Bab-ı Nûn Gelenekli Sanatlar Atölyesi emektarları, nahtın Selçukluları müteakiben Osmanlı döneminde sanat izzetine kavuştuğunu ifade ettikten sonra günümüzde Üstad Süleyman Sırrı Şenol'un naht sanatı için kilometre taşı mesabesinde olduğuna vurgu yapıyor.

Nahtta icazet geleneği bulunmuyor. Usta çırak, halef selef münasebetiyle yaşatılmaya çaba sarf ediliyor. Bursalı sanatkârlar ahşap kesme sanatını haleflerine sema metodunu takiple usta-çırak ilişkisiyle bire bir öğretmeye; aktarmaya gayret ediyor.

"Naht sanatına gönül veren bir sanat aşığının eser üretene kadar kaç yıl emek sarf etmesi gerekir?" sorumuz, "Profesyonel manada işin inceliklerine vakıf olması ve özellikle hat yazılarını hakkını vererek kesmesi beş yıl alacaktır. Süslemeden ziyade özellikle hüsn-i hat hata kaldırmaz. Bu tarz yazıları doğru örneklerden ve mutlaka bir hattat nezaretinde kesmek lazım gelir." cümleleriyle mukabele görüyor.

İstanbul, Bursa, Konya ve Ankara'nın Türkiye'de naht sanatının yoğun olarak çalışıldığı ve yaşatıldığı şehirler olduğunu öğrendikten sonra sıra, bu sanatta istiflerin nasıl yapıldığına geliyor. "İstifleri nasıl oluşturuyorsunuz? Bu konuda özgün çalışmalarınız var mı? Eskimez üstadlarımızın yazılarını takliden mi çalışıyorsunuz?" sorumuz "Ya günümüz hattatlarının istiflerini ya da sizin de buyurduğunuz gibi eskimez üstatlarımızın yazılarını takliden kesiyoruz. Süslemeler konusunda da müzehhiblerimizin yardımını alıyoruz." şeklinde karşılık buluyor.


Bab-ı Nûn sanatkârları için hazırladığımız son sual ve aldığımız cevap şöyle:

Hat ve tezhip sanatında tashih imkânları mevcut. Naht da gelenekli sanatlarımızdan ebru gibi tashihi kaldırmıyor herhalde. Yazıyı ahşaba geçirirken bir hata yaptığınızda nasıl telafi ediyorsunuz?

Yazıyı ahşaba elle geçirme dönemi biraz geride kaldı. Artık başka teknikler kullanarak yazıyı ahşaba aktarıyoruz. Ahşap dikkatli kesildiği takdirde hata payı en aza iniyor ve daha sonrasında tesviye edilerek düzeltilebiliyor.

Osmanlı'dan; hatta Selçuklu'dan günümüze aktarılabilen diğer tüm Klasik İslâm-Türk sanatlarımız gibi "naht"a da el ve gönül birliğiyle sahip çıkılması gerekiyor. Bu noktada akla sanatkâr dedelerimizin irfanımıza armağan ettiği "Ma'rifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zâyidir." kelam-ı kibarı düşüyor…


Hatta, tezhibe, nahta, kaleme, Bursa'ya ve Bab-ı Nun ehline selam olsun…