İslam dünyası Obama'dan güzel sözlerini güzel uygulamalara dönüştürmesini beklese de, ABD başkanı kesinlikle yeni bir sayfanın habercisi.

ABD Başkanı Barack Obama'nın Türkiye meclisinde yaptığı konuşma, Washington'ın İslam dünyasıyla ilişkilerine dair 'genel' bir konuşmadan ibaret görülemez. Konu daha ileri bir boyutta: Obama tarihte en uzun süre hayatta kalan İslam İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'a, Bernard Lewis ve Samuel Huntington'ın teorisyenliğini yaptığı, eski başkan George W. Bush ve yeni muhafazakârların Soğuk Savaş'ın alternatifi olarak hayata geçirdiği İslam'a yönelik 'gizli savaş'ın fiilen bittiğini ilan etmek üzere geldi.

Obama savaş yerine sadece barışı değil, ortaklığı da sundu ve şöyle dedi: "İslam dünyasıyla ortaklığımız, bütün dinlerin karşı çıktığı şiddet ideolojisini reddetme ve engelleme özelliğine sahip. Gelecek, güç kullananların değil, yıkanların değil, yaratanların elinde olmalıdır. Bu gelecek için birlikte çalışmalıyız."

Obama'nın bu tutumunun ideolojik değil, pragmatist bir eğilim olduğu doğru. İslam dünyasının da kendisinden bu güzel sözleri güzel pratiklere dönüştürecek işler beklediği de bir gerçek. Ayrıca bu yeni eğilimin ABD-İslam dünyası ilişkileri tarihinde Irak ve Afganistan savaşları, Guantanamo ve Ebu Garip hapishaneleri, Filistin ve Lübnan'a karşı İsrail'in serbest bırakılması gibi olayları içeren siyah sayfayı kapatacağı ve birçoklarının beyaz veya en azından gri renkte olmasını umduğu yeni bir sayfanın açılmasını muştulayacağı da doğru.

Bu son nokta Türkiye için daha da doğru. Zira Obama'nın Anadolu ülkesini ziyareti, seçim kampanyaları sırasında Bush'un ve yeni muhafazakârların İslam dünyasıyla yıktığı ilişkilerin yeniden onarılması için bir İslam ülkesini ziyaret edeceği yönünde verdiği sözü yerine getirmesiydi.

Ne var ki konu Türk tarafı açısından daha büyük anlamlar içeriyor. Dünyanın süper gücü, İslam dünyasına yeni kartlarını sunmak için geçmişin en süper İslam gücünü seçti. Bu girişim sembolik bir adımdan ibaret olamaz. Aksine Türkiye'nin eski cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın hayal ettiği türden tarihi bir olay: Özal'ın hayali, Türkiye'yi Batı'dan Doğu'ya uzanan stratejik ve uygarlık köprüsüne, Doğu açısından da Batı için kabul edilebilir bir ideolojik ve siyasi giriş kapısına dönüştürmekti.

Türkiye kahramanımız olur mu?

Acaba Türkiye bu tarihi fırsatı iyi kullanacak mı? Bu sorunun yanıtı şu iki etkene bağlı: İlki, iktidardaki Türk seçkinlerin sivil ve askeri kanatlarının yerli ve dış boyutlarıyla 'yeni Osmanlıcılık' konusu etrafında buluşma gücü. İkincisiyse, yeni Osmanlıcıların şu an Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yaptığı gibi sadece diplomatik ve duygusal girişimlerle değil, Müslüman, demokratik, ilerici ve kalkınmış bir Türkiye'nin değirmen taşı olacağını, Müslümanlara kapsamlı bir bakış açısıyla sunma gücü.

Böyle bir buluşma ve anlaşmanın gerçekleşmesi yeni Türkiye'nin emperyalist yayılmacılığı ve Osmanlı'nın yeni bir üniforma içinde canlandırılması anlamına gelmez. Gerçi birçok Arap, İranlı ve Kürt aydın Osmanlı'nın yıkılmasına şimdi üzülüyorlar. Böyle bir buluşma Müslümanlar açısından gerçekleşme aşamasındaki bir hayal olacaktır. Ayrıca bir asırdan bu yana kahraman arayan İslam dünyasındaki dramın da mutlu sonu olacaktır. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, 10 Nisan 2009)

Kaynak: Radikal