Zorunlu din dersi ve okulda laiklik


 
 
Meğer şu laikliği anlamak ve uygulamak ne kadar zormuş! Oysa bana hep çok basit bir ilke gibi gelmişti. Ben mi yanıldım yoksa başkaları mı laikliğin bir yanına gereksiz takılıp kaldı diye düşünür oldum, zorunlu din dersi konusu bu son günlerde gündeme gelince.  
 
Beş yıl kadar önceydi, Türkiye'nin bir 'karşı devrim' sonucunda karanlık uçurumların içine yuvarlanıp batmakta olduğuna inanan çok telaşlı eski bir dostla konuşuyorduk. 'Bırakalım her cemaat, her din grubu, her ana baba çocuğunu din konusunda istediği gibi, uygun gördüğü yerde eğitsin' dedim. Çok öfkelendi: 'Zaten bunlar da bunu istiyor!' dedi. Bu son cümledeki 'bunlar' lafı bana çok ağır ve aşağılayıcı geldi. Toplumu 'bunlar' (ya da ötekiler) ve 'bizler' olarak algılamaya başladığımızda çatışma kaçınılmaz oluyor. 'Bunlar' sözü dışlayıcıdır, hasım, düşman, hain gruplar algılamasının egemen olduğunun işaretidir. Toplum bu tür karşı kamplar olarak anlaşıldığında laiklik de uygulanamaz sanıyorum. Laiklik 'basit bir ilkedir', ama toplumda demokrasi, insan hakları ve hele eşitlik gibi başka ilkelerin de egemen olması koşuluyla.

Devletin tarafsız kalmasına da dayanamıyoruz

Laiklik basit bir uygulamadır ama birbirimizden korkmadığımız sürece. Laikliğin yeşermesi için toprağında bolca anlayışın, hoşgörünün, saygının ve hele güvenin bulunması gerekir. Bunlar eksikse, korku, kuşku ve hele fobi, paranoya ve panik etrafı sarmışsa laikliğin de uygulanışı bir tuhaf olur. Toplum içinde belli bir konsensüs oluşmamışsa, yalnız laiklik değil, hukuktan insan ilişkilerine, birçok şey çarpık olur. Zorunlu din dersini ve 'din kültürünü' de bu tür travmalı bir ortamda tartışmakta olduğumuzu bilelim en azından.

Zorunlu din dersinin lafı bile, 'zor'u içerdiği için tuhaf ve rahatsız edici. Laik bir toplumda devletin resmi dini olmazmış - lafta, tek anlaştığımız konu bu. Ama bunun doğal sonuçlarına da, yani bu konuda 'tarafsız' olmaya da bir türlü katlanamıyoruz. 'Din kültürü' diye herkesin üzerinde uyum sağladığı bir anlayış vardı da bir tek ben mi bunu hiç duymamıştım? Örneğin Hıristiyan din kültürü ile Müslüman din kültürü ortak mı, aynı mı? Budist ve Hindu din kültürü, dinleri sorgulayan kültür de okutuluyor mu bu 'din kültürü' dersinde? Benim incelediğim 'din kültürü' başlıklı kitaplarda, baştan sona, yalnız tek bir inancın aşılandığını gördüm. Çocuklara nasıl haç çıkaracakları, Yahudilerin oruç uygulamaları öğretilmiyor örneğin. Başka inançların lafı pek edilmiyor. Yalnız İslam'ın belli bir söylemi sergileniyor. Yani bu konuda kuşku yok, laik devletin bir inançtan yana 'zorunlu' eğitim verdiği gayet açık.

Diyanet İşleri Başkanı A. Bardakoğlu bu tür dersler konusunda yargının Diyanet İşleri'nden görüş almamasını da eleştirmiş. Yargının Rum ve Ermeni patriklerine, Yahudi hahambaşına da başvurmasını neden istemedi? Laik bir devlette bazı din başkanlarının 'daha üstün' bir konumda olmadıkları gözden kaçmış demek. Tabii din sosyolojisi okutan fakültelere de başvurmak gerekli, çünkü bu kitaplarda din sosyolojisinin izi bile yok. Bu 'din kültürü' derslerini Diyanet İşleri'nin beğenmesinin fazla bir anlamı tabii ki yoktur. Yani herkesin kendi inandığını çok beğenmesi çok doğaldır ama bu anlayıştan doğan bir eğitimi laiklikle ve Öteki'ne saygı ile ilişkili sayamayız.

Görünen o ki, bu tartışmalar, karşılıklı iki farklı inancı taşıyan ve hatta bu konuda çok da 'ısrarlı' olan iki tarafça sürdürülüyor: 'bizler' ve 'onlar'. Kafalarda egemen olan laiklik ilkesi değildir. Taraflardan biri din eğitiminden tedirgin oluyor (herhalde 'korkuyor') ve zorunlu olmamasını istiyor. Ama serbest olmasını da hiç istemiyor. 'Laik' devletin kontrolünde olsun istiyor. Yani her cemaatin, her inanç mensubunun çocuklarını kendi 'mahallinde' dinî eğitim vermesini ülkenin sonu ve bir felaket olarak algılıyor. Devlet imam, papaz, haham vb., rolünde dini öğretecek! Din derslerinin zorunlu olmasını isteyenler ise, 'olanak varsa neden inancımızı bütün çocuklara duyurmayalım' anlayışında olanlardır. Her iki taraf da, (zavallı) benim bir an için uygulamasını basit saydığım laikliğin karşısında. Yanılmışım, uygulama pratikte o kadar kolay değilmiş! Bu konunun yasal yanına hiç değinmek istemiyorum. Toplum, devlet ve siyaset düzeyinde anlayış yukarıda anlatmaya çalıştığım gibiyse yasaların da bu türde olması kaçınılmazdır: kısıtlayıcı, çelişkili, eksik ve tabii laikliğe karşı. Olaya yasaları tartışmakla başlamak ise soruna tersinden yaklaşmak oluyor. Yasalar belli anlayışların sonucudur. Durumun nedeni değildir. Yasalar ülke içindeki durumu yansıtıyor, o kadar.

Yasalardan önce toplumsal uzlaşı

Laiklik, din-devlet ilişkisinde 'mesafeli durma' durumudur. Biri ötekine karışmayacak. Oysa anlaşılan, böyle 'tarafsız' olmak toplum olarak pek hoşumuza gitmiyor. Yani laiklik felsefesi sindirilememiş, ne 'laiklerce' ne de bazı 'dindarlarca'. Fırsatı yakalayan, kendi görüşünün doğrultusunda ve kısa sürede ne elde edebilirse elde etmeye çalışıyor. Yasaklama fırsatı varsa yasak, kendi görüşünü yayma fırsatı varsa yayma! Her taraf doğru bildiğini ille de herkesin çocuğuna belletecek. Yani çok kültürlülüğün ve tahammülün karşıtını yaşıyoruz. Tabii kazançlar kısa süreli. Uzun sürede bu çarpık laiklik çerçevesi içinde herkes zararlı çıkıyor. Uygulamalar bir bu yönde, yani yasaklarla din eğitimi engelleniyor; bir öteki yönde, yani fırsat verildiğinde devlet okulları 'dinimizi' yayıyor. Yanlış rota en sonunda hepimize zarar veriyor. İlkelere saygı ve samimiyetle sarılmamanın bedelidir bu.

Bu kısır tartışmanın berisinde kısa süreli başarı elde etmenin küçük hesapları saklı sanki. Nalıncı keseri gibi. Beğendiğimizi, sevdiğimizi, üstün saydığımızı çevremize de aktarmak isteği. Kuşkusuz iyi niyetli bir tutumdur bu, ama sonunda 'toplum mühendisliğinin' iki karşıt uygulamasını yaşıyoruz. Ve bu 'iyi niyet' laiklikle bağdaşmıyor. Doğru, iyi ve üstün saydığımızı topluma 'zorunlu din dersi' aracılığı ile aşılamak ne insan haklarıyla, ne de vatandaşa saygı ile bağdaşıyor. Bu temel ilkeler yara aldığında, tavsadığında, fırsatçılıkla ele alındığında laiklik yasaları ne yapsın! Onlar da bu anlayışlara uyarak bu kısır tartışmaların içinde yuvarlanır dururlar. Güzel yasalar çıkarmak kolaydır, yeter ki önce toplum olarak ne yapmak istediğimizde anlaşmış olalım. Kısacası, ben bu yazıyı herkesi (her açıdan eşit vatandaş saydığım herkesi) memnun edecek gerçek ve samimi bir laiklik uygulamasını savunmak için yazdım.

 
Kaynak: Zaman