Sky News Arabic Kanalında Türkiye-Mısır ilişkileri tartışıldı. Konuklardan birisi Londra'dan tanıdık bir isim olan Fawaz A. Gerges idi. Favaz Bey gıyabından sonra TRT Arabic stüdyoları vasıtasıyla vicahen de tanıştığımız bir isim. Londra'da yaşıyor ve uluslar arası ilişkiler dersleri veriyor. Dengeli bir isim. Darbeden sonra Türkiye-Mısır ilişkilerinin savrulmasıyla alakalı olarak ortadan konuşmaya çalışsa da yine de darbeci Arapları memnun etmeye yatkın bir dil kullandı. AKP-İhvan ilişkilerinin de ele alındığı programda Müslüman Kardeşlerin Kahire ziyareti sırasında Başbakan Erdoğan'ın yaptığı laiklik tavsiyesini veya telkinini dikkate almadıklarını söyledi. Gerçekten de Tayyip Bey'in bu tavsiyesi Kahire'de ters etki yapmıştı ve oradaki laik kesimler ise bu söylemi baş tacı haline getirmişlerdi. İsam Aryan gibi İhvan isimleri teessüflerini bildirirken laik kesimler adeta bayram etmişlerdi. Şimdi bu sözler İhvan'ın başarısızlığına delil veya kanıt olarak sunuluyor. Favaz Gerges Bey'in dünya görüşü de bunu gerektirir. Geçmişte yapılan bazı yanlış tavsiyeler bugün karşımıza farklı şekillerde çıkabilmektedir. Aleyhimize dönebilmekte veya kullanılabilmektedir. Bunun için sözlerimizi tartarak konuşmalıyız. Geçen hafta da merhum Erbakan Hoca'ya nispet edilen sözlerin nasıl Muhammed Haseneyn Heykel tarafından Mursi'ye karşı kullanıldığına değinmiştik. Her şeyden evvel müminler arasında kardeşlik hukuku var. Dolayısıyla ilişkilerimizde yapıcı olmamız gerektiğini gibi daima ölçülü de olmalıyız. Kardeşlik hukuku bunu gerektirir.
*
Lakin maalesef böyle olmuyor. Zor zamanlarda, hesaplaşma ortadan kaldırılması veya ertelenmesi gerekirken ' biz dememiş miydik?' noktasına geliniyor. Tam da dindarlar koyun gibi boğazlanırken bazıları eski defterleri açıyorlar ve bunları hesaplaşma vesilesi yapıyorlar. Bu bağlamda, eski bir dostum aradı ve Müslüman Kardeşlerin bu sınavdan çıkamayacaklarını ve zira yöntemlerinin yanlış olduğunu söyledi. Ben de meşrebim gereği yöntem olarak İslam adına doğrudan siyasete girilmesine taraftar olmasam da arkadaşın söylediklerini her açıdan yadırgadım. İsyan ettim. Yöntem bir tarafa öze gelecek olursak; İslam'ın siyasi hedefleri olduğu ve bunun da tarih içinde parçalı olarak uygulandığını ve bu anlamda tarihin yeniden tekerrür edeceğini de inanıyorum. Dolayısıyla siyaseti öne alanlarla veya doğrudan siyaset yapanlarla sadece yöntemde ayrılıyorum. Yoksa hedefte bir farkımız yok. Ahlak-ı hamide, zor zamanda ihtilafımız ne olursa olsun; birbirimize kardeşlik hukukuyla bağlı bulunduğumuz insanlara sahip çıkmamızı gerektirir. Birilerinin gönlü, ayrıntıları kaşıyarak Müslüman Kardeşlerin bu zor zamanda ve mihne ve meşakkat döneminde yalnız bırakılmasına razı oluyor ! Buna meşrep sarhoşluğu diyorum. Sarhoşluk ise enaniyetten gelir. Bu ister cemaat veya ister din namına olsun, nefsin hesabına infiratçı bir yaklaşımdır. Bu enaniyetin altında cemaat veya meşrep taassubu yatmaktadır. Gazali'nin dediği gibi önemli olan çöldeki kayıp keçinin bulunmasıdır. Bunu kimin bulduğu ise ayrıntıdır. Lakin birileri bu ayrıntıyı din kadar önemsiyor. İşte bu uhuvvet düsturlarını ve hukukunu zayi eden nefsi emarenin bir fermanıdır. En çirkin tarafı da bu metot hesaplaşmasının zor zamanda yapılmasıdır. Kardeşinin mazlumiyetini ve ezilmesini metodunun zaferi olarak gören bir zihniyet ve kafa yapısıyla karşı karşıya kalıyoruz.
*
İslam dünyası can çekişirken birileri ' yaşasın benim meşrebim veya metodum haklı çıktı' diye nara atabiliyor. İslam bunun neresinde? Bu durumda meşrep veya metot tapınılan bir put haline gelmiş oluyor. İslamcıların manevi hastalıklarından birisi budur. Keşke Gazali gibiler yeniden aramızda yaşasalar da ümmetin bu hastalıklarını teşhis etseler ve tedavi yollarını gösterseler. Meşrep takıntısı yüzünden enaniyetleri eritme havuzu, enaniyet havuzu haline gelmiştir. Maalesef Mısır'da da böyle olmuştur. İslami kesimlerin bazı ileri gelenleri darbe karşısında yalpaladılar. Mısır'da İslami kesimlerin en meşhur iki avukatından birisi darbecileri desteklerken diğeri darbe karşısında yer aldı. Darbeyi destekleyen Muhtar Nuh'dur ve Mursi'nin Mısır'ı parça parça ettiğini savunmuştur. İslamcıların diğer avukatı Muntasır ez Zeyyat ise darbe karşıtlarını desteklemiştir. Bu isimler bir zamanlar Nurcuların avukatı olarak anılan Bekir Berk'in Mısır versiyonudurlar. Cemaat-ı İslamiyenin tarihi liderleri arasında da darbe karşısında bölünme yaşanmıştır. Nacih İbrahim'in Al Mısrı el Yom'daki yazıları tam bir pasifizm örneği teşkil ediyor ve Mursi ve taraftarlarının darbeye teslim olmalarını tavsiye ediyor. Daha önce yöntemlerini gözden geçiren Sedat davasının sanıklarından Abud Zümer ise tam tersine Mursi ve darbeye maruz kalanları desteklemektedir.
Müslüman kardeşlerden ayrılanların durumu ise iyice içler acısıdır. Bir kısmı darbeye darbe diyemediği gibi devrim de demiştir. Bu onların İslamcı bir dilden Nasırcı bir dile kaydıklarını gösteriyor. Yani sınıf atlayarak kurbandan cellat pozisyonuna yükselmiş bulunuyorlar. Servet Hirbavi orada burada seviyesiz yazılar yazarken Kemal Helbavi de seviyesiz açıklamalarda bulunmaktadır. Ve İhvan haziresinden ve çitinden ayrılan üçüncü isim Muhammed Habib de yine Sisi darbesine devrim demiştir. Müslüman Kardeşler, cumhurbaşkanlığı için aday göstermeyeceğini açıkladığında bunu bir fırsata çevirmek isteyerek kişisel bir biçimde, cemaatten izinsiz adaylığını koyan, çıkış yapan ve belki de bu yüzden Mısır'da işlerin sarpa sarmasına yol açan Abdulmün'im Ebu'l Futuh da Rabia'da bulunmadığını zira İhvan'la bir alakasının kalmadığını söylemiştir. Sanki Adeviyye Meydanında bulunanlar sadece İhvancılar. Maalesef bu isimlerden bazıları en azından bulanık suda av peşindeler. Belki darbeciler bunlara sus veya bölme payı verebilirler. Nasır'ın 1954 yılında İhvan'dan ayrılan Hasan Bakuri'ye bakanlık vermesi gibi. Elbette ex İhvancı olarak anılan bu isimleri cemaatle ihtilafından dolayı suçlamıyorum. Haklı nedenleri de olabilir. Lakin, Mısır başka bir sahnede ve noktada ve başka bir saflaşmanın içinde. Bu saflaşmada ve zor zamanda eski kavgaların veya hesaplaşmaların izini sürenler herhalde kinlerinin esiri olmalıdırlar. Allah hepimize kalbi selim ihsan etsin...