Zaferin ardından ne gelir? Uzlaşma!

Neticede pazar günkü genel seçimlerin sonuçları şaşırtıcı değildi. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) beklenenden biraz daha fazla oy aldı, fakat partiye yeni bir anayasayı Meclis'te tek başına kabul edip referanduma sunma imkânı verecek 330 sandalye çıtasını aşamadı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) yükseldi, fakat birçok destekçisinin umduğu kadar oy almadı ve memnuniyetsiz Kılıçdaroğlu muhaliflerinin partide yeni reformcu politikalara karşı bir iç mücadele başlatma ihtimalinin önünü açık bıraktı. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) beklenenin üzerine çıktı ve kirli kampanyaların şükür ki her zaman amaçlanan etkiyi yapmadığını gösterdi. Son olarak Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) desteklediği bağımsız adaylar büyük başarı elde etti ve AKP'nin 2009'daki Kürt Açılımı'nı tamama erdirememesinden azami ölçüde kârlı çıktı.

Seçimde bir de rekor kırıldı: Yüzde 10 barajını aşamadığı için Meclis'te temsil edilmeyen partilerin toplam oyu sadece yüzde 5'e tekabül ediyor. Son derece yüksek temsil oranı elbette memnuniyet verici, fakat umarım bundan Türkiye'nin anti-demokratik seçim barajını devam ettirmesi gerektiği sonucu çıkarılmaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) temsil gücünü artıran bir başka unsur ise kadın vekillerin oranının yüzde 15'e dayanması; bu oran TBMM'yi ABD Kongresi'ne (yüzde 17) ve Fransa Ulusal Meclisi'ne (yüzde 18) yakın bir noktaya taşıyor. Yeni Meclis'teki siyasi çeşitlilik de arttı, zira bağımsız adaylar arasında sosyalist, İslamcı ve Süryani kökenli isimleri görebiliyorsunuz. Bileşimi ne olursa olsun, yeni Türkiye meclisi etkinliğini ancak, bu seçimin üç galibi (AKP, CHP ve BDP) birlikte çalışmayı ve gerek yeni anayasa gerek Kürt sorunu konusunda Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunun düşüncelerini yansıtan uzlaşmalar üretmeyi başardığı takdirde gösterebilecektir. Üç parti de farklı sebeplerden dolayı bu noktaya tek parça halinde gelmekte zorlanacaktır.

AKP'de kimin sözünün geçtiği belli. Fakat yeni anayasaya dair tartışmalar sırasında önde gelen AKP üyeleri arasında başkanlık sistemine yönelik farklı fikirler oluştuğuna tanık olursak hiç şaşırmam. Erdoğan yeni anayasayı, büyük ihtimalle 2014'te aday olacağı cumhurbaşkanlığının yetkilerini güçlendirmek için kullanmak istiyor. Sözgelimi Cumhurbaşkanı Gül ve AKP'nin kurucularından Bülent Arınç'ın güçlü bir başkanlık sistemine pek hevesli olmadığına dair bariz işaretler söz konusu. Bu listeye bir de AKP lideri sıfatıyla Erdoğan'ın halefi olacak ismin bir sonraki seçimlerde Çankaya Köşkü'ndeki ziyadesiyle güçlü selefinin hizmetkârı olmaya hiç de meraklı olmayacağını eklediğinizde, kilit bir tartışma üzerinden bölünmüş bir iktidar partisinin bütün bileşenlerini elde edersiniz. Muhalefet partilerinin hepsi başkanlık sistemine karşı ve AKP içindeki çatlaklardan sonuna kadar yararlanmaktan mutlu olacaklardır.

CHP, Ergenekon zanlılarını ve eski Baykal çizgisinin diğer açıksözlü savunucularını yeni Meclis grubuna dahil ederek kendi bölünmelerinin zeminini zaten yaratmış oldu. İşleri daha da vahim hale getiren husus, reform yanlısı parti lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile statükonun yılmaz savunucusu ve her nasılsa anayasa konusunda partinin sözcüsü olan Süheyl Batum arasında ortak nokta bulmanın neredeyse imkânsız görünmesi. Müzakere masasında CHP'nin pozisyonunu kim formüle edecek? Bu görevi üstlenen kişi diğer aktörlerle uzlaşmaya istek duyan birlik halinde bir partiyi temsil etmeye muktedir olacak mı?

BDP de Kürt temsilcilerin çoğunun bir gözünü her daim, konsensüs oluşturmayı hedefleyen görüşmelerde öne sürüp savunmak şöyle dursun, anlaması dahi zor ani zihin değişimleri herkesin malumu olan İmralı Kâhini'nde tutacağı düşünülürse, Meclis grubu içinde ortak tutum bulmak konusunda sorunlar yaşayacaktır. Yeni bir anayasa formüle etme sürecini rayında tutmanın tek yolu, meseleye ilgisini ve inancını göstermiş pek çok sivil toplum örgütünü başından itibaren sürece dahil etmektir. Sivil toplum örgütleri, iç bölünmelerin üstesinden gelinmesi ve 12 Haziran'da ifade edilen ruh hali değişimini yansıtan yeni bir anayasanın formüle edilmesi için sürece dahil olmayı ve temsilcilerine kulak verilmesini isteyen pek çok Türk'ün kararlılığını temsil ediyor.


j.lagendijk@zaman.com.tr 

 
Kaynak: Zaman