AB üyeliği öncesinde Yunanistan’da bulunmuş ve o dönemi hareketli bugünle kıyaslayabilecek olanlar, Yunanistan’ın aldığı borçları asla ama asla geri ödemeyeceğine bahse girebilirler.
Ülkenin hayli mütevazı altyapısı, otelleri, evleri, gemileri, feribotları ve taşımacılığı, Yunanistan’ın rahat kültürünü – siestalar, bolbol tatil günleri, kabarık kamu hizmetleri, kronik vergi muafiyetleri, Bizans’tan kalma düzenlemeler ve bir avrio havası hâkimdir – yansıtır; şu an Yunanistan’ın her yerinde görülebilen müsriflik alâmeti ikinci evlerin, yeni altyapıların, lüks otellerin, üst gelir sınıfına hitap eden mağazaların çıkmayacağı bir kültürdür.
Tüm bunlar, son 20 yılda yaşanan hareketliliğin, turist patlaması hep sürecek beklentisiyle Kuzey Avrupa’dan düşük faizle alınmış borca dayandığını telkin etmektedir.Yunan üretkenliğinin, sağlıklı demografinin veya iş dünyasına uygun bir atmosferin yokluğunda turizmin bu tüketim düzeyini besleyeceği farzedilmişti.
Başka bir ifadeyle, Yunanlıların aldıkları borçları geri ödeyecekleri bir yol görmüyorum.
Ellerinde bonoları olanlar: a) Turizmin geometrik artış kaydedeceğine b) Yunanlıların bir gün Almanların çalışma, tasarruf ve emeklilik zihniyetine sahip olacağına c) Başkalarının liberal hayat tarzlarının bedelini en nihayet muhafazakar Bavyeralıların ödemesi gerektiğini, kazançlı avro fikrini korumanın bedeli olarak Almanların kabulleneceğine bahse girmişlerdir.
Yunanistan, Arjantin gibi borcunu ödeyemez hale geldiğinde, bu bono sahipleri de ellerindeki kağıtları yemek zorunda kalabilir.
Kaynak: National Review Online
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı