Yüksek yargı eliyle siyaset

Kuşkusuz kapatma kararları bir siyasi partinin tabanını ya da sosyolojik anlamda varlığını yok etmiyor. Hatta kimilerine göre değişen sadece isimler ve tabelalar oluyor.

Acaba gerçekten öyle mi? Yakın tarihimizdeki kapatma kararları, sözkonusu siyasi hareketlerin sadece isim ve tabela değiştirerek yoluna devam etmesini mi sağladı? Yoksa o kararlar siyaseti ve siyasetçileri dönüştüren roller mi üstlendi? Başka bir deyişle onları 'yeni' dönemin şartlarına hazır hale mi getirdi?

***

Yakın tarihimizde bu kadar canlı örnek varken, 'partiler kapatılır, hiçbir şey değişmez' demek hayli tuhaf. Tam aksine, bizdeki kapatma davaları, kelimenin tam anlamıyla bir dönüştürücü role sahip.

Hatırlayalım. Önce Refah Partisi kapatıldı, ardından Fazilet Partisi. Bu ikisinin siyasi çizgileri pek farklı görünmese de FP, Milli Görüş hareketi içinde yaşanan ayrışmanın adeta geçiş köprüsü oldu. Sonrası malum. Saadet Partisi ve AK Parti olarak yollarına devam eden iki farklı siyasi hareket.

28 Şubat döneminin baskıları, manipülasyonları, provakasyonları, askerin medyayı brifinglerde istediği gibi yönlendirmesi derken bu dönüşümleri konuşma şansımız olmadı. Ama şu gerçeği bugün söylemek zor değil. 28 Şubat'ın ağır baskısı, RP'nin ve ardından FP kapatılması, bugün siyasetin en güçlü aktörü olan AK Parti'nin ortaya çıkışında önemli rol oynadı.

***

Siyasetin kendi dinamiklerinden çok, özellikle bürokrasinin 'derin' manevralarıyla gerçekleşen bir dönüşüm sürecinin ne kadar sağlıklı sonuçlar ürettiğini elbette tartışabiliriz. Ancak şurası açık; Anayasa Mahkemesi, daha doğrusu yüksek yargı, bizim sistemimizde kelimenin tam anlamıyla bir siyasi aktör gibi davranıyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, gerek AK Parti'yle ilgili sonucu açıklarken, gerekse de DTP kararını bildirirken yaptığı konuşmalar, sadece kararla sınırlı olmadı.

Haşim Kılıç'ın her iki kararı açıklarken de siyasete sorumluluk yüklemesi, anlık ya da kişisel değerlendirmeler değil.

2008 yılında mahkemenin gerek türban konusunda verdiği karar, gerekse AK Parti'yi kapatmadan 'odak' olmakla suçlayan kararı, siyasetin sınırlarının yüksek yargı eliyle çizildiğini gösteren önemli ipuçları olarak duruyor.

***

DTP kapatıldı. Elbette bir siyasi hareket olarak yeniden örgütlenmesi beklenebilir. Bu siyasi hareket içinde 'şahin'ler, 'güvercin'ler gibi ayrımlar olduğunu sıkça gündeme getiriyoruz. Siyasetin pratiğinde bunun nasıl bir karşılığı olduğunu hep birlikte göreceğiz.

DTP, terörle arasına mesafe koymadı. Açıkçası PKK ile birlikte anılmaktan hiçbir zaman rahatsız da olmadı. Dahası kapatılacağından en küçük bir kuşku bile duymuyordu.

Peki bu tabloda alınan kapatma kararı nasıl bir dönüştürücü rol üstlenecek? Beklendiği gibi Kürtleri temsil iddiasında olan siyasi aktörler, PKK-DTP hattının dışında yeni bir siyasi oluşumun inşasına mı koyulacaklar? Böyle bir süreçte DTP içinde varlığını tartıştığımız şahin-güvercin ayrımı ne kadar belirleyici olacak?

Bu soruların cevabı, hem açılımın geleceğini, hem de Türkiye'nin kendi bölgesinde oynayacağı yeni rolün devamını etkileyecek kadar önemli.

DTP'nin ardından daha öncekine benzer bir İmralı-Kandil ortak yapımı bir siyasi partinin mi, yoksa geçmişle hesaplaşmayı göze alan bir yeni hareketin/hareketlerin doğup doğmayacağını hep birlikte göreceğiz.

Açılımla ilgili siyasi kararlılık devam ederse, ki Başbakan'ın bu yöndeki mesajları çok net, Türkiye bu sorulara doğru dürüst cevap verme şansı elde edebilir.

Kaynak: Star