Yolsuzluk diktatörlüğün yoldaşıdır

Bu günlerde gazeteler Zeynel Abidin Bin Ali ailesindeki (kendisi, eşi ve yakınları) yolsuzluk manzaralarıyla ilgili haberlerle dolu. Bunlar da Wikileaks sızıntıları gibi her an bizi şoke ediyor.

Eski Tunus başkanının bazı özel havacılık şirketlerinin yanında yabancı bankalarda beş milyar dolarlık hesaba ve Avrupa başkentlerinde emlak ve otellere sahip olduğunu okuduk.

Aynı şekilde eşinin yanında merkez bankasından aldığı bir buçuk ton altınla kaçtığını okuduk.

O önemli mevki ve makamları yakın akrabalarına dağıtmış ve onların devletin mallarını çarçur etmelerinin önünü açmıştı. Onlarda Tunus kendilerine bahşedilmiş bir mülkmüş gibi tasarrufta bulundular.

Bunun dışında sıhhatini bilmediğimiz birçok haber var. Ama son yirmi yıldır yöneten topluluğa 'mafya' nitelemesi ortak bir yargı. Sızıntılar hala devam ediyor ve eski başkanın ailesi ve hısımlarının çok çirkin fiillerini gözler önüne seriyor. Bütün bunlardan anlıyoruz ki sadece baskıcı değil aynı zamanda halkın mallarını çalmaktan utanmayan yolsuzluk sistemi yürürlükteymiş. Bu tablodaki en önemli unsur bize diktatörlükle yolsuzluk arasındaki kaçınılmaz ilişkiyi göstermesi.

Dillerin susturulması, toplumun yönetime katılımının ve vergi verelerin paraları ve devletin diğer kaynakları üzerinde yöneticilerin tasarruflarından dolayı hesaba çekilmesinin engellenmesi durumu otomatik olarak yöneticileri hiçbir hesap soran kimse olmaksızın halkın mallarına el uzatma ve çalma noktasında serbest ve teşvik edici hale getiriyor.

Tunustaki halk devrimi olmasaydı bunların hiç birisini duymayacaktık. Özellikle yöneticilerin hala kendilerini hesap vermekten koruyan bir kutsiyet zırhına sahip oldukları Arap dünyasında bu böyle.

Mesela Fransa vatandaşı Bin Ali'nin, eşinin ve ailesinin yolsuzluklarını her hangi bir Arap vatandaşından daha iyi biliyordu. Çünkü Pariste bu yolsuzlukları ortaya koyan birden çok kitap yayınlanmıştı. Arap dünyasının bu kitaplar hakkında sistem çökene ve Bin Ali dışarı kaçana kadar bir şey öğrenmesine imkan tanınmadı. Eşiyle ilgili yazılmış olan kitap 'Kartaca melikesi' ancak kaçtığı akşam bazı Arap televizyonlarının ekranlarında yer bulabilmişti.

Bin Ali, istibdat sistemlerinin liderleri arasında bir istisna değildir. Aksine yolsuzlukla diktatörlük arasındaki kaçınılmaz ilişkinin bir kuralıdır. Ve bizi bütün diktatörlerin yolsuzluktan nasibini aldığı inancına götüren bir kuraldır. Yöneticinin fakir ya da zengin bir devletin yöneticisi olması arasında bir fark yoktur. Fark sadece bazısının hala ülkesinde ipleri elinde bulunduruyor olmasındadır. Bu yüzden Arap dünyasında kimse onun girdiği yolsuzluğun boyutlarının ortaya çıkarılmasına cesaret edemez.

Bir başkası ise otoritesini kaybetmiştir ve uzaklaştırılmıştır. Yüzündeki maske düşmüştür ve bizim onun iğrenç dönemine yalansız ve dolaysız bir biçimde muttali olmamız mümkün olmuştur.

Birkaç yıl önce Suriye başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı sayın Abdülhalim Haddam ayrılıp Paris'e iltica ettiğinde Şam'daki yöneticiler panikledi ve o zamana kadar gizledikleri şahsi serveti ve faaliyetleri ile ilgili bilgileri sızdırdılar. O zamanlar mal varlığının hacmi ve faaliyetlerinin genişliği karşısında şaşırmış olanlardan biri de bendim. Mal varlığı ülke içerisinde ve dışarısında araziler, saraylar, daireler ve eğlence merkezlerini kapsıyordu. Faaliyetleri giyim ve gıda alanları, ticari vekalet ve akla gelebilecek her türlü mal kaçırma ve servet edinme kaynaklarını içine alıyordu.

Bu açıklama yayınlandığında El - Ehramda bir makale yazmıştım. Orada diktatörlükle yolsuzluk arasındaki ilişkiye dikkat çekmiştim. Demokrasi olmayan bir ülkedeki yöneticinin bir şekilde yolsuzluğa batmasının gerekli olduğunu dile getirmiştim.

Dolayısıyla onun hatalarının ve yolsuzluklarının 'dosyası' tutulur. Sisteme bağlılığı devam ettiği sürece o emniyettedir. Ancak sisteme karşı geldiğinde dosyasının açılması, siyasi ve kişilik olarak suikasta uğratılması geleneksel bir yöntem olmuştur.

Ancak El-Ehram gazetesi bu ibarelere tahammül edememiş ve makaleden çıkarmıştı. Asıl olay Suriye'de geçiyor olmasına rağmen bana bu ifadelerde Mısırdaki siyasi durumlara gönderme yapıldığı kokusunu aldıklarını söylediler.

Bazı Latin Amerika ülkelerinde elitler bu olguyla aşırı bir gerçeklikle ilişki kurdular. Daha az zararlı iki seçenekten yola çıktılar. Diktatör yöneticilerden kurtulmak için onlara bir anlaşma önerdiler. Bu anlaşmanın gereği olarak yönetimi bırakmaları ve kendilerine güvenli bir yer bulmaları karşılığında onların çaldıkları göz önünde tutulmayacak ve bundan dolayı sorgulanmayacaklardı.

Bu seçkinler diktatörlüğün gölgesinde çalmaya devam etmekle hürriyeti sağlama karşılığında yolsuzluklarının sorumluluğundan kurtulma seçenekleri arasında seçim yapma durumundaydılar.

Ancak bu anlamda yüz yüze bulunduğumuz büyük problemlerden birisi sivil toplum kuruluşlarımızın her hangi bir yöneticiye bunu dayatamayacak kadar zayıf olmasıdır. Bu da onların yolsuzluk ve baskıcılık yolunda ellerini serbest bırakıyor.

Bu durumda üçüncü seçenek baş veriyor: Patlama tek çözüm haline geliyor.

Eş-Şuruq gazetesi, Katar, 24 Ocak 2011

Dünya Bülteni için çeviren: Metin Ünlü