Yol ayrımı: Ya değişme ya bölünme…


Bugüne kadar herhangi bir genel seçim konusunda bu kadar beklentili olmamış, bu denli aktif tavır alan yazılar yazmamıştım.

Bu kez durum farklı…

Ufukta gerçekten bir yol ayrımı görünüyor…

Yaşanan değişime rağmen, Türkiye bugün bu değişimin uygulamada hakkını vermemekten ileri gelen ve dirençlerle pekişen bir “otoriterlik dalgası”yla karşı karşıya gelmiş bulunuyor.

Çözümü ertelenen ya da yok sayılan sorunlar, dünün statükocu politikalarını imkânsız kılan ya da tahrip edici bombalara dönüştüren değişen bölge ve dünya koşulları, mevcut sistemi alabildiğine zorluyor.

Bu zorlanmanın üzerine bir de sistem içi iktidar mücadelesi, bu mücadeleden kaynaklanan yönetim krizleri eklenince durum daha kırılgan ve gergin hale geliyor.

Kim ne derse desin, tüm hatalarına rağmen AK Parti iktidarı geçtiğimiz 5 yıl bu sıkışıklığa bir tür “karşı ağırlık” oluşturmuş, Türkiye değişimi ve çağın koşullarına uyumu temsil eden bir motor rolü oynamıştır.

Ve bugün geldiğimiz noktada, değişimi kendi bakışları açısından ve kendi konumları için tehlike olarak algılayanların yarattığı kriz atmosferi, ülkeyi bir hesaplaşmanın ve ayrımın eşiğine getirmiştir.

Bu ayrım “değişime açılmak” ile “içe kapanmak” arasındaki ayrımdır…

Ya kurumlarıyla, temel politikalarıyla, devlet yapısı ve gelenekleriyle değişeceksiniz, böylelikle dirliğinizi, bütünlüğünüzü koruma altına alacak, refaha ve özgürlüğün getireceği özgüvene kapı açacaksınız…

Ya da içe kapanacak, siyaseti boğacak, yerine şiddet üzerine kurulu Putinvari bir askeri demokrasi koyacak, çağın dinamikleriyle boş yere ve kaybetmek üzere boğuşacak, korkularınızla bölünecek, eriyecek, fakirleşecek, birbirinize düşman kesileceksiniz…

Gün demokratik hesaplaşma günüdür, gün güzargâh tayin günüdür…

Evet, bu ülkenin kelimenin gerçek anlamıyla demokratik bir silkinmeye ihtiyacı var.

“Tehdit, tehlike ve ret” yerine, “risk, yaratıcılık, uzlaşma arayışı” üzerine oturan bir siyaset ikliminin bu ülkeyi kuşatması gerekiyor.

Bu kuşatma ancak siyasetin getireceği meşruiyet ve demokrasinin sağlayacağı imkânlarla mümkündür.

Ve bu kuşatmanın “ilk hamle”si ve “olmazsa olmaz koşul”u, toplumun seçimlerde, etkin ittifaklarla ve tercihlerle siyasi oyuna ağırlık koyup, bu oyuna demokrasi istikametinde yön vermesidir.

2007 Genel Seçimleri bunun için farklı…

Türkiye bu seçimlerde, yaşanan 5 yıllık değişim süreci hakkında fikir beyan edecek. Bu değişim sürecinin istikametini şekillendirecek.

Zira seyahat yeni başlıyor…

Bu seçimler sonrası Türkiye'yi bekleyen devasa sorun öbekleri ortada:

- Devasa bir Kürt, Kuzey Irak sorunu, AB hattı, İran ve Ortadoğu üzerinden ABD'yle ilişkiler meselesi…

- Meclis'teki muhtemel milliyetçilik dalgası, Kürt politikası ve politikacılarıyla ilk sıcak karşılaşma…

- Cumhurbaşkanlığı seçimleri, iki başlı yürütme cihazı üzerinden bloke edilmiş ve kriz üretmeye hazır bir devlet mekanizmasının restorasyonu ve asker-sivil gerginliği…

Bu öbeklerin her biri diğerine bağlı, diğerinden etkilenen nitelikte…

Çözümleri, en azından baş edilmeleri, önce istikrar gerektiriyor, ardında uzlaşmacı, değişimci ve demokrat bir siyaset anlayışını…

Ama önce ilk adım…

İlk adım hayatidir…

İlk adım olmazsa olmazdır…


Kaynak: Yeni Şafak