YÖK'te yeni dönem zor ödevler

Yeni YÖK Başkanı Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya, üniversiteleri 20. yüzyılın tüm gerici ideolojilerinden ve faşizm tortularından temizleyebilmek için Milli Eğitim Bakanlığı ile koordinasyon içinde mevzuat taraması yapmalı.
Türkiye’de ideolojik ve sınıfsal fay hatlarından birinin üniversitelerden geçtiği kesin. YÖK ekseninde son on yılın Türkiye’sinde yaşanan tartışmalar siyasal kırılmayı tek başına özetleyebilecek cinsten. Kemalizm’in kendini yeniden üretmesinin en önemli aracı “eğitim” olduğuna göre, bu sonuç şaşırtıcı olmamalı.
Abdullah Gül’ün “hukukla perdelenmiş” birçok etik dışı engellemelere rağmen Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Özcan’ı ataması, Doğramacı’yla başlayan, Gürüz ve Teziç ile zirve yapan Kemalist hegemonyada bir kırılmaya, Kemalizm için esaslı bir mevzi kaybına işaret ediyordu. Özcan dönemi Kemalizm için kayıp, ancak tüm sorunlarıyla birlikte, demokratikleşme için bir yol temizliği aşamasıydı. Gökhan Çetinsaya’nın görevi üstlenmiş olması ise, inşa aşaması olarak görülmek zorunda. Bu inşanın da üniversitelerin yeni anayasal süreçle birlikte gelecek yüzyılın cevaplarına uygun bir şekilde yapılandırılması hedefini taşıması gerekir. Bu bağlamda Özcan’ın devir-teslim töreninde sarf ettiği “sorunsuz bir YÖK bıraktık” ifadesi sorunlu. Belki “Yeniden inşa için engellerden arındırılmış bir YÖK bıraktık” dense daha doğru olacak.
Çetinsaya’yı bekleyen işler
Şimdi Çetinsaya’nın önünde kanımca iki temel ödev duruyor. Birincisi, tüm eğitim sistemi dâhil üniversitelerin, 1945 sonrası faşizmleriyle birlikte Anayasal düzenden temizlenmesi gerekirken, soğuk savaş koşulları nedeniyle bugüne kadar varlığını devam ettirmiş Kemalizm’den arındırılmasıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat KHK’si ile bu yönde önemli adımların atıldığı biliniyor. Tabii CHP’nin bu kararnameyi Anayasa Mahkemesi’ne taşıma refleksini de anlayışla karşılamak gerekir. Zira sırada Türk Milli Eğitimi’nin genel amacını Kemalist Yurttaş yetiştirme tespit eden Milli Eğitim Temel Kanunu’nun yeniden tanzimi var.
Üniversiteyi liseden farklı görmeyen Kemalizm’in üniversiteyi farklı tasavvur etmesi beklenmezdi herhalde. 12 Eylül 1980 Darbecileri için gençliğin dizginlenmesi ve kadim devlet ahlakı ve örfüne göre terbiye edilmesi önemliydi. İhsan Doğramacı’nın özel gayreti ve darbecileri ikna etmesi sayesinde tüm üniversiteler, akademiler, bakanlıklara bağlı yüksek okullar ve açık öğretim kurumlarının tek çatı altında toplanıp, Kemalist bir merkezin kontrolüne tabi tutulması amacı YÖK’ün kurulma gerekçesiydi.
Dolayısıyla üniversitelerin bilimsel disiplinden çok, bilimi ve akademiyi bir “yönetim” sorununa indirgemek, bütünüyle merkeziyetçi hiyerarşi içinde yeniden anlamlandırmak ve Kemalizm’e göre yeni bir misyonla yüklemek bu kurumun temel esprisini yansıtmakta.
‘Eğitim şart’ı çok sevdiler
YÖK Kanunu’nun 4. Maddesi’nde kurumun amacı çok net bir şekilde belirlenmiş durumda: “Öğrencilerini, ATATÜRK (Kanunda büyük harfle yazılmış) İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan” yurttaş olarak yetiştirmek... Aynı kanuna göre “Atatürk İlke ve İnkılapları” dersinin üniversitelerde verilmesi zorunlu. Harvard’dan mezun biri Türkiye’de denklik başvurusunda bulunduğunda, yetersiz görülüyor ve bu dersi almakla yetersizliğini gidermesi bekleniyor. Yani anasınıfından itibaren Kemalizm andı ezberletilen, ilk ve orta eğitimde bu ideolojinin tüm görsel, işitsel ve sosyal etkileme araçlarına maruz bırakılan yurttaşların, geriye kalan eksiklikleri de üniversitede tamamlatılıyor. Hal böyle olunca tüm bu sistemi Türkiye’de eğitim düzeyi en yüksek olanların inşa ettiğine ve eğitim düzeyi yükseldikçe faşizme eğilimin güçlenmesine şaşırmamalı... “Eğitim Şart!” sloganını bu cenahın sevmesine de şaşırmamalı... L. J. Peter boşuna “Eğitim, ondan yararlananların daha üst derecede ön yargılara sahip kılındığı bir metottur” demiyor.
Üniversiteyi 20. yüzyılın tüm gerici ideolojilerinden ve faşizm tortularından temizlemek için Milli Eğitim Bakanlığı ile koordinasyon içinde esaslı bir mevzuat taramasının yapılması şart. Çetinsaya bu ödevi tamamladıktan sonra ancak inşa sürecini başlatabilir. Peki, inşa hangi kriterlere göre yürütülmeli? Bilgi ve bilişim 21. yüzyılın asli iktidar ve güç merkezi olacağına göre, belki erkler ayrılığı benzeri geleneksel tartışmaları bir kenara atıp bilim, bilim felsefesi ve bilim politikalarına yönelmemiz gerekebilir. Dolayısıyla “YÖK kaldırılsın” veya “Üniversiteler özerk olsun!” benzeri sloganlardan uzaklaşarak derin analizlere müracaat etmemiz gerekiyor. Bu da bir sonraki yazının konusu...
TRT yeni Anayasa için bir kanalını ayırabilir
Yeni anayasa konusundaki çalışmalar hızla ilerlemekte. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in neredeyse kendi gündemi olarak gördüğü bu çalışmalar Uzlaşma Komisyonu’nun, medyanın dikkatinden uzak bir şekilde örgütlenmesi ve yol haritasını belirlemesiyle birlikte somut adımlara dönüşüyor. Toplumun geleceğe dönük kararının ifadesi olan anayasa çalışmaları konjonktürel dalgalardan etkilenmeksizin yürütülüyor. Bu nedenle bu yöntem bir şans. Bununla birlikte karamsarlığa da yol açarak, toplumsal dinamikleri zayıflatabiliyor.
Cemil Çiçek Türkiye’nin gündeminin “anayasa yazmak” olmayıp, “anayasa yapmak” olduğuna, “yeni anayasa yapmazsak şikâyet hakkımız olmaz... bu durumda Türkiye’yi ne bekler söylemek bile istemiyoruz” şeklinde, sorunun bir paradigma değişimi olduğunu vurgulayan çıkışlar yapsa da, etkisi sınırlı kalabiliyor. Bu nedenle yeni anayasa konusunda meclisin süreci, tartışmalı konulara veya kirlenmiş kavramlara değinmeksizin, toplumun bilgisine yoğun bir şekilde yakınlaştırması, kamuoyu araçlarını ve özellikle sosyal medya araçlarını kullanması üzerinde düşünülmesi gerekir. TRT’nin bir kanalı bu çalışmalara özgülenebilir, interaktif programlar yayına sokulabilir.
Ancak yeni anayasa konusunu öncelikli görenlerin de bu süreçte Meclis Başkanını ve uzlaşma Komisyonunu desteklemesi ayrı bir zorunluluk. Zira mevcut Anayasa ile yola devam eden Türkiye’yi neyin beklediğini konuşmak istemesek de, pek iyi şeylerin beklemediği açık.

Kaynak: Star