Bu köşede Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili çok da fazla yazı çıkmadı. Çıkanların hepsi de eleştirel yazılardı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı’na seçildikten sonra, üniversitelere başörtülü girilmesiyle ilgili olarak Radikal’e verdiği demeci, daha mürekkebi kurumadan düzeltme ihtiyacı duyması üzerine de biraz fazla umutsuz bir yazı yazdım hakkında.
O yazımdan ötürü yakın çevremden çok eleştiri aldım, beni ‘Aceleci davranmak, yeni lidere yeterince zaman ve fırsat vermemek’le suçlayanlar oldu. Ankara Temsilcimiz Murat Yetkin adımı vermeden beni ve tutumumu eleştirdi.
O yazıda savunduğum fikirlerimi koruyorum, Kılıçdaroğlu’nun hâlâ birtakım fikirleri üzerinde yeterince hazırlık yapmadan, salt medyada bir konuşulurluk sağlamak üzere ve en azından kendi kafasında ve partisinin platformlarında yeterince olgunlaştırmadan ortaya attığını düşünmeye devam ediyorum. Bu çeşit örnekler devam ediyor çünkü.
Ancak yine de, Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’nin fikri yapısında bazı değişmeler olup olmadığını, bu değişimin partinin politika yapma tarzına ve seçmen tarafından algılanışına yardımcı olup olmadığını düşünmeden de edemiyorum.
***
Yıllar önce, bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le, Dışişleri Bakanı sıfatını taşıdığı ve Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunda hızla demokratikleşme reformları yaptığı dönemde yaptığımız bir sohbeti hatırlıyorum.
Gül, ‘Keşke’ demişti, ‘Keşke CHP muhalefeti bize demokratikleşme konusunda ne kadar yetersiz olduğumuzu söylese, yapın bunu ama bu yetmez bir de şunu şunu da yapmalısınız, dese... Böyle bir muhalefet, gerçek sol bir muhalefet olsa.’
Gül bu temennisinde ne kadar samimiydi bilemem ama doğruyu söylediğini düşünmüştüm. Çünkü o sırada Milli Güvenlik Kurulu’nun yetkilerinin kısılması, MGK Genel Sekreteri’nin yürütme organı gibi davranmasının önüne geçilmesi tartışılıyordu ve CHP yetkili ağızları, askeri vesayetin etkisinin azalmasından tedirginliklerini açıkça söylüyorlardı.
Sanki kendileri siyasette değilmiş, bir gün iktidar olmak için çalışmıyormuş gibi, ‘Askeri pasifize ediyorlar, kendi dinci gündemlerini uygulayacaklar’ diyorlardı. Yani, sakıncalı işler yapan bir iktidardan bizi muhalefet değil asker korurdu, CHP’ye boşuna güveniyordu güvenenler!
***
Bugün Kemal Kılıçdaroğlu, az da olsa bu yönde adımlar atıyor. CHP’yi arkasına (en azından manen) askeri almadan siyaset yapmaya ve bu arada da sistem içinde askerin ağırlığının azalması yönünde siyaset yapmaya teşvik ediyor.
Kelimelerimi bilerek ve tartarak seçiyorum; çünkü henüz Kemal Kılıçdaroğlu’nun sözlerinin ne kadar gerçek CHP politikası olduğundan emin değilim. Zaten bu sözlerin ima ettiği genel siyasi değişim CHP’nin parti organlarında konuşulmuş, karara bağlanmış değil.
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin Marksizm’den kopuşunu simgeleyen Bad Godesberg konferansı veya İngiliz İşçi Partisi’nin Marksizm’den kopuşunu simgeleyen ‘New Labour’ gibi kapsamlı siyasi değişim/yenilenme programlarından söz etmiyorum henüz ama Batılı örnekleri nasıl Marksizm’den kopup sosyal demokrat oldularsa CHP’nin de ‘sol Kemalizm’ denen darbeci/asker sever gelenekten açıkça ve samimi biçimde kopması gerektiğine inananlardanım. Başka türlü sosyal demokrat olmak mümkün değil.
Kemal Kılıçdaroğlu bu kopuşun simgesi ve adamı mıdır, bilmiyorum, öyle olduğunu ummak istiyorum. Sanıyorum pek çok kişi de böyle bir temenni içinde.
***
Gördüğüm Kılıçdaroğlu, bu işi pragmatizmle götürme peşinde.
CHP’nin Baykal yönetiminde 2002 sonrası siyasi taktiği çok basitti: Adalet ve Kalkınma Partisi ekseninde kutuplaşmadan oturduğu yerden medet ummak. Ama bu pasif tavır yeterli olmadı, parti yüzde 25’e bile gelemedi. Bunun üzerine parti kutuplaşmayı derinleştirmeyi denedi, ondan da sonuç çıkmadı, parti hâlâ yüzde 25 olamadı.
Şimdi Kılıçdaroğlu, toplumda zaten artık yerleşmiş bu kutuplaşmanın (yani CHP’nin yüzde 20 oyu nasıl olsa çantada keklik, laiklik duyarlığından başka endişesi olmayanlar başka kime oy verecek?) üzerine yeni siyasetlerle yeni oy tabanları ekleme peşinde.
Eğer başarılı olur, partisine anlamlı bir oy artışı sağlarsa belki partisini fikren değiştirmeyi de sürdürebilecek. Yok CHP oyları yerinde sayarsa, zaten kendisi de söylüyor, yerinde duramayacak.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu görece basit siyasi mühendislik çabasının ne sonuç alacağını seneye bu vakitler görmüş olacağız. Ama ondan önce 40 gün sonraki referandum bize bir ölçü olacak.
Kaynak: Radikal