Yoculukta namaz molası...

Bir gazete muharriri, ser makalesinde ‘Şehirlerarası otobüs yolculuğu sırasında namaz molası taleplerinin arttığını’, aynı gazetede ser makalenin satır aralarını dolduran diğer bir muharrir de bununla ‘ılıman İslam’ projesi kapsamında yavaş yavaş dini taleplerin sosyal hayata egemen kılınmak istendiğini söylüyor. Ser makale ‘Görünen köy…’ serlevhasıyla kaleme alınmış.

Doğru. Görünen köy klavuz istemez. Böyle buyurmuş seleflerimiz. Ancak aynı seleflerimiz, ‘Dereyi Görmeden…’ diye başlayan sözler de serdetmişler.
Öyle anlaşılıyor ki, ortalıkta paçaları sıvalı dolaşıyor ser makale muharriri.
Üstelik okuyucularına makalesine konu ettiği ‘namaz molası taleplerinin artması’ meselesini gündeme getirmesine şaşmamaları için, sitemkâr bir çıkış da yapıyor: "Hálá mı görmüyorsunuz bunda ne olduğunu’? Sonra Fas’ta bir ortaöğrenim kurumunda Fransızca öğretmenliği yapan bir bayanın başörtülülerin sayısının çoğalması dolayısıyla depresyona girdiğini ve görevi bırakmak zorunda kaldığını belirtiyor. 

Ser makalenin satır aralarını doldurmaya çalışan diğer muharrir ise, namazın bir gösteriye dönüşmesinden rahatsız. Otobüste namaz kılmakla ilgili gördüğü bir takım tekniklerden bahsediyor. Ayrıca namaz vaktini kaçırmak istemeyecek kadar dini bütün bir insanın, seferi halde iken namazını kazaya bırakabileceğini bilmemesinin de mümkün olmayacağını belirterek, dini ahkam hakkında malümatfuruşluk yapmaktan keza cehaletini ortaya koymaktan da geri durmuyor.

Gerçi biz alışkınız, İslam kültüründen yoksun insanların, hadlerini aşarak din ile ilgili ahkam kesmelerine. Hala aklımızda, ‘Hacc, bu yıl da kurbana denk geldi’ ya da ‘Sosyete bu sene umre yapmak için hacca gitti’ tarzındaki ifadelere.

Muharrirler bir gazete haberine dayanarak kaleme almış oldukları makalenin, sabah namazı için mola talebi bölümünde haklılar. Çünkü seferi olan bir vatandaş, öğle namazını ikindi ile akşam namazını da yatsı ile cem edebilir. Ancak sabah namazı böyle değildir. Dolayısıyla namazını vaktinde kılmak isteyen vatandaşlar, otobüs şoförüne böyle bir talepte bulunmuşlardır. Fakat, ‘şoförü dinsizlikle suçlamak’ iddiasının hiç de doğru bir iddia olduğunu düşünmüyorum. Yazar ben yıllarca otobüsle yolculuk ettim diyor. Ben hala otobüs yolculuğu yapmaya devam ediyorum. Bu tarz bir soruna şimdiye kadar tanıklık etmedim. Bunda firmaların mola saatleri ile namaz saatlerini çakıştırmış olmaları da etkin olabilir. Sair zamanlarda iki rek’at namaz kılmak için inip camiye gittiğimde arkamdan konuşanlar oldu mu bilmiyorum, ama namaz kılmamış hiç kimseyi dinsizlikle suçlamadım. Suçlayana da şahit olmadım. Muharrir nedense, dinsizlikle ithamı sadece otobüs şoförüne münhasır kılmış oysa biraz daha ileri gidip otobüsteki namaz kılmayan diğer vatandaşlara da teşmil edebilirdi. Belki de bunu yapmak istiyor. Namaz kılma noktasında hassasiyet sahibi olan vatandaşa kendi hoşgörüsüzlüğünü hamlediyor, yüklüyor. Sonra  "Türkiye artık ılımlı İslam ülkesi oldu, toplumsal yaşam İslam'a göre yeniden düzenlenecek" şeklinde ne anlatmak istediği belli olmayan bir anlayışa vurgu yapıyor. Elma ile armutu topluyor.

İnsanların ibadet özgürlüğünü savunmak, namaz konusunda hassasiyet gösteren vatandaşın bu hassasiyetini anlamak kolaylığı dururken, konuyu sosyal yaşam İslam’a göre yeniden düzenlenecek noktasına getirmek ciddi bir hoşgörüsüzlük ve samimiyetsizlik ifadesi olarak dışlaşıyor.

Bu ülkede yaşayan, başta Müslümanlar olmak üzere tüm inanç mensupları inançlarını gereği gibi yaşama hakkına sahiptirler. Bu hakkı kullanıyor olmaları hiç kimseyi rahatsız etmemeli. Muharrirlerimiz böylesine kimseye faydası olmayacak özünde birçok şüphe barındıran konuya kafa yoracaklarına, İslam konusundaki cehaletlerini örtmek için biraz kitap karıştırsalar daha yararlı bir iş yapmış olurlar. Hem kendileri bilgilenmiş hem de kârilerini yanlış bilgilendirmemiş olurlar.