Yine Sayın Erdoğan

 

Türkiye Başbakanı Recep Tayip Erdoğan kravat takıyor, asla İslam dünyasının liderliği iddiasında bulunmuyor, kendisini dünyadaki zayıfların ve ezilmişlerin savunucusu olarak ilan etmiyor, hâkim sistem karşısında direniş göstermek istediğini söylemiyor, BM, Güvenlik Konseyi ve Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansını resmen tanımadığını iddia etmiyor ve Almanya'da öldürülen Mısırlı tesettürlü hanım için sembolik cenaze törenleri düzenlemiyor. Bununla birlikte dış politikasında Çinliler tarafından öldürülen yüzden fazla Müslüman ve yine son çatışmalarda tutuklanan yüzlerce kişi için Çin liderine itirazda bulunacak ve bu ülkede Müslümanlara karşı yapılanları soykırım olarak adlandırabilecek kadar onuru var. O aynı şekilde Müslüman Çeçenlerin katliamı dolayısıyla Ruslara da itiraz edecek kadar Müslümanlara önem verdiğini gösteriyor.

İranlı yetkililerin dünya üzerindeki Müslümanların hukuklarının çiğnenmesi karşısında takındıkları "çifte standart" dünyadaki birçok Müslümanı hayrete düşürmüş olmalıdır. Biz 284 Çinli Müslümanın ölümü karşısında sanki hiçbir şey olmamış gibi tam bir sessizlik içindeyken buna eş zamanlı olarak bir Alman vatandaşının yine bu ülke vatandaşı olan tesettürlü bir Müslüman kadına saldırarak öldürmesi karşısında gıyabi cenaze törenleri düzenliyoruz. İnsanlığın doğusunu batısını, kuzeyini güneyini, merkezini, çevresini sorgulayarak onları kınıyoruz. Ya da Fransa Cumhurbaşkanının o ülkedeki Müslüman kadınlar konusundaki tutumu karşısında yakamızı bağrımızı parçalıyor sarıklarımızı yırtıyoruz. Oysa Çeçen adındaki Müslüman bir milletin soykırıma uğramasını, sistematik işkencelere uğratılmasını, yaygın tutuklamalara maruz kalmasını asla ve kata görmüyoruz.

Otuz yıl boyunca en ciddi eleştirilerimizden birisi Batılıların insan haklarını savunma hususunda yalan söyledikleriydi. Onların insan hakları konusunda dürüst olduklarına inanmıyorduk. İnsan hakları Batılı güçlerin elinde siyasal bir silahtan başka bir şey değildi. Onlar İran'da insan hakları ihlal edildiği zaman (şüphesiz bu Batılıların iddiasıdır ve insan hakları İran'da hiçbir zaman ihlal edilmemiş ve dilmeyecektir) derhal tepki göstererek "ey insan hakları" diye feryat ediyorlardı. Ancak bu ihlaller kendi müttefiklerinde meydana geldiği zaman susuyorlar ve yerlerinden kımıldamıyorlardı. Her ne kadar dış dünyadaki gerçeklik böyle olmasa ve Batıda insan hakları örgütleri devletlerden bağımsız faaliyet gösteriyor olsa da, böyle olduğunu ve onların insan hakları konusundaki çifte standartlarının doğru olduğunu farz etsek bile bu bizim dünya üzerindeki Müslümanların hukuklarının ihlal edilmesi karşısındaki durumumuzu değiştirmiyor. Bugün biz Müslümanların haklarını koruma hususunda tam bir çifte standart içindeyiz. Müslümanların haklarının ihlal edilip edilmemesi bizim için önemli değil, önemli olan bu ihlalin hangi ülkede gerçekleştiği. Başka bir deyişle Müslümanlara baskı yapan ve haklarını ihlal edenin kim olduğu. Eğer ihlalci bizim dostumuz ve müttefikimiz ise ya da "dış politikada izzet ilkemiz" uyarınca kendisine bağımlı olduğumuz ve fazla bağımsız davranamayacağımız bir ülkeyse bu durumda ö bölgede Müslümanların başına ne geldiği bizi hiç ilgilendirmiyor. Tıpkı bizim Batılı ülkeleri kendi müttefiklerindeki ihlallere duyarsız ve sesiz kalmakla suçladığımız gibi. Ancak bu ihlal bize düşman ve muhalif bir ülkede meydana gelirse o zaman herkes baştan ayağa öfkeye bürünüyor ve tüm varlığıyla Müslümanların haklarının geri alınması için feryat edip ayağa fırlıyor. Almanya bize muhalif bir ülke, özellikle son seçimlerden sonra Bayan Merkel'in açık eleştirileri göz önüne alındığında. Eğer o ülkenin ırkçı ve Müslümanlardan ve tesettürden nefret eden bir vatandaşı Müslüman bir kadına saldırırsa bu bizim açımızdan Müslümanların haklarına açık bir saldırı ve Alman devletinin insan hakları konusunda ne kadar yalancı ve ikiyüzlü olduğunun bir göstergesi oluyor. Konunun aslıyla fazla bir ilgimiz yok ve bir ırkçı vatandaşın işlediği cinayetle Alman devletinin ne ilgisi olduğunu düşünmüyoruz.  Bize göre bir Alman vatandaşının eylemi Alman devlet adamlarının ve hükümetinin insan haklarını ihlal ettiğinin açık bir göstergesi ancak 184 Müslüman Çinlinin resmi devlet görevlileri tarafından öldürülmesi Çin devletinin hareketi sayılmamalı. Temel soru şu: dünya Müslümanlarını savunma hususundaki bu çifte standartla kimi kandırmaya çalışıyoruz? Kendi halkımızı mı dünya Müslümanlarını mı? 


Sadık Zibakalam / Tahran Üniversitesi - Siyasal Bilgiler Öğretim Görevlisi

İtimad-ı Milli gazetesi

Dünya Bülteni için çeviren Hakkı Uygur