Yine lustro siyaset nutukları

Bugünler, 22 Temmuz 07 tarihi münasebetiyle yine bolca lustro siysaset nutuklarını dinleyeceğimiz günler olacaktır.

 

Lustro, beş yıllık zaman dilimi, periyod demektir. Birçok ülke gibi Türkiye"de de işler beş yıllık zaman dilimlerine endekslenmiş olarak yürütülme âdeti vardır: Beş yıllık kalkınma planı, yerel ve genel seçimlerin beş yılda bir yapılması gibi; erken seçimleri göz ardı edelim.

 

Yine yaklaşık beş yılı bitirdik seçim arifesindeyiz. Bütün siyasi partiler meydanlara inmeye başladılar. Nutuklarını vaktiniz varsa dikkatlice dinleyin. Geçmişte olduğu gibi bugünkü siyasi partiler de bizlere hep gelecek zaman sigasiyla: “Yapacağız” diyecekler. Hiç kimsenin geçmişiyle övünüp geçmiş zaman sigasiyla: “Yaptık” dediğine pek rastlamak mümkün değildir. Çünkü halka hakçı yansıyan yaptıkları bir şey olmamıştır. Yaptıkları çok şeyler var muhakkak anayasa değiştirmek, yasalar değiştirmek, uyum yasaları çıkartmak, ekonomik sistemler vazetmek, daha fazla demokrasi isteminde bulunmak gibi. Bugünkü iç siyasetten dış siyasete çok tartışılan birçok meselenin hala tartışılır olması, Cumhuriyet sonrası Türk siyasi hayatında çok fazla bir şey yapılmadığının en açık göstergesidir.

 

Beş yıllık nutuklarda bütün partilerin “Yaptık” diyebilecekleri ve kendimi bildim bileli işittiğim tek bir şey var o da “Yol”; her gelen Türkiye"de yol yapar ülkemizin yola ihtiyacı yoktur demek istemiyorum. Fakat ne hikmetse her gelen yeni iktidar yol yapmaya devam eder. Yapılan yolların yola benzeyip benzememesi ve kalitesi tartışmasını bir kenara bırakalım. Felsefe tarihi hocamız rahmetli Hamdi Ragıp Atademir, eski DP milletvekili idi ve bir arada Yassı Ada da ceza çekmişti. Bir gün, bize yaptığı bir özel sohbetinde: Bizde çok yanlış şeyler yaptık. Avrupa ve Amerika karayolları yapın size kredi verelim dediler. Ben ve bazı arkadaşlar yatırımı demiryoluna yapalım dedik. Fakat o günden bugüne hep karayolu yaptık. II. Abdülhamit"in niçin batılıların kendisine sunulan arabayı kabul etmediğini hapiste anladım.

 

Türk siyasileri özelikle 1946"dan sonra hep yol yaparlar. Fakat yıktıklarının haddi hesabı yoktur. Her gelen, Osmanlı"dan ve Kurtuluş Savaşından çıkmış o fakir halkın emek ve parasıyla Cumhuriyet devrinde yapılan müesseseleri ve fabrikaları özelleştirme adı altında satmışlardır; hem de çoğunlukla yabancılara. Bu tarihten itibaren iş başına kim gelirse gelsin, sağcı, solcu, hep miras yedi siyaseti gütmüşlerdir. Şimdi Atatürkçü, laik geçinenler, bırakalım diğerlerini sadece siyaset günlerinde meydana çıkarak laiklik elden gidiyor nutkunu söylüyorlar. Niçin bunlar Atatürk"ün Kayseri"de açtığı uçak fabrikası kapatılırken özelleştirme adı altında onun açtığı fabrikalar, bankalar yabancılara devredilirken suskundular. Şimdiye kadarki lustro siyaset nutuklarıyla memleketimiz, siyaset olmasaydı da bundan daha kötü olmazdı. “Şu büyük ekonomist”, “Bu büyük siyasetçi” denen kimselere ne gerek vardı! Dışardan ve içerden borçla, devlet malını satarak ülke idare edilecekseydi, bunu “Ebem Karı” o büyüklerden daha iyi yapardı. Hiç olmazsa onun kafire gavur deme ve müslümana müslüman deme sağduyusu olurdu.

 

22 Temmuz 07 tarihine kadar yine geçmişin “Yapacağız” siyasi nutuklarını işiteceğizde bu yıl Mevlana yılıdır; Mevlana"nın ve Yunus"un kültüründe, yani bizim kültürümüzde “İçi dışı bir olma” düsturu vardır. Umarız siyasilerimizin nutuklarda söylediklerini önce kendileri duyarlar söz buraya gelmişken Sayın Abdullah Gül"ün basından öğrendiğimize göre bir-iki gün önce bir Amerikan gazetesine verdiği röportajında: “İslamî partilileri sevmem” demiş. Eğer bu doğruysa buyursun meydanlarda aynı nutukları da atsın! Sanki memleketimizde İslamî partiler varmış gibi peki Abdullah Gül"ün batıda ki Hıristiyan partilere bakışı nedir acaba? Her Avrupa"ya gidişinde onlarla koklaşmıyor muymuş?

 

Ben bu tenkitleri niçin yapıyorum? Acaba Türk siyasileri, siyaset ve iktisat adına yokluklarından yakındıkları şeylerin bizzat faillerinin kendiler olduklarını hatırlatmak için. Daha fazla demokrasi isteyen bir siyasetçinin önce kendisinin demokrasi için, acı ama gerçek, kellesini koltuğunun altına alması gerekir. Türkiye"nin demokratikleşmesi için dışarıdan medet beklemesi demokrasi için geçen boş zamanlar olacaktır. Bırakınız keleği koltuğa almayı, hangi parti lideri bu seçim için adaylarını seçim bölgelerindeki halka belirlettiler? Kendileri demokrat olmayanlar demokrasiden söz edemezler. Ya hep ya hiç olmalı. Yarım doğru, doğru değildir. Türkiye bugüne kadar hep yarım doğrularla idare edildi. İnşallah bir gün gelir tam doğrularla idare ediliriz.