Yine jakobenlik üzerine

Yine jakobenlik üzerine
 
 
Jakobenlik üzerine geçen hafta Mehmet Ali Kılıçbay'a verdiğim cevapta da belirtmiştim: Jakobenler, Temsil (Representation) ilkesine dayanan çok partili bir parlamenter demokratik rejimden yana olmadıkları gibi, sınıfsal temele dayanan bir düzeni de kabul etmezler.
Fransız Devrimi'nin jakoben önderleri içinde, kuşkusuz en önemlisi olan Robespierre'in, (Jean-Jacques Rousseau'yu izleyerek) egemenlik hakkının 'devredilemez' olduğunu düşündüğünü ve bu yüzden de egemenliğin ulusun temsilcilerine devredilmesi anlamına gelen Temsili Demokrasiye inanmadığını biliyoruz. Parlamenter hükümetler, Devrimci olamazlar ona göre: Devrimci hükümet, parlamentoya değil, komitelere dayanmalıdır. Bir tür devrimci diktatörlük!

J. Touchard, Histoire Des Idées Politiques'inde belirtiyor: Jakobenlik, bir 'vatan tehlikede!' kuramı! Sürekli olarak 'vatanın tehlikede' olduğunu, içte ve dışta büyük tehlikelerle karşı karşıya bulunduğunu öne sürmek!.. (Tıpkı bugünün Türk jakobenlerinin 'Tehlikenin Farkında mısınız?' sloganıyla cumhuriyet ve laikliğin 'tehlikede' olduğunu öne sürüşleri gibi!) Murat Sarıca'nın Siyasi Düşünce Tarihi'nde aktardığına göre, Robespierre, 1794 yılında, Konvansiyon'a sunduğu bir raporda şunları söylemişti: 'Anayasalı hükümetin görevi, Cumhuriyeti kurmaktır. Devrimci hükümetler daha geniş ve esnek hükümlere bağlı olmalıdırlar; çünkü hızla değişen, hemen tedbir alınmasını gerektiren koşullarla karşı karşıyadırlar. Birden beliren tehlikelere aynı çabuklukla karşı koyabilmek için, bütün kaynakları seferber edebilme olanağına sahip olmalıdırlar. Anayasalı rejimlerde bireyleri kamu gücüne karşı savunmakla yetinilir. Oysa, devrimci hükümetler karşı-devrimin saldırısından kamu gücünü korumak zorundadır. Devrimci hükümet, devrimden yana olan yurttaşlara tüm korunma ve gelişme olanaklarını sağlar, fakat halk düşmanlarına verilecek tek şey, ölüm cezasıdır.'

Açıkça görülmüyor mu, jakobenlik yurttaşları, 'devrimden-yana' ve 'devrime-karşı' olanlar diye iki kategoriye ayırmakta, devrim-karşıtı olduğuna inandıklarını ise, 'halk düşmanı' ilan etmektedir. (Tıpkı bugünün Türk jakobenlerinin insanımızı cumhuriyetten ya da laiklikten yana, ve cumhuriyete ya da laikliğe karşı olanlar diye ikiye ayırdıkları gibi...) 'Halk düşmanları'na da bir tek şey müstahaktır: Ö l ü m c e z a s ı ! 'Vatan', her an tehlikededir ve buna karşı müteyakkız olmak gerekir: Bu da, 'hem 'birden beliren tehlikelere karşı aynı çabuklukla karşı koyabilmek için bütün kaynakları seferber edebilme olanaklarına sahip olmak'la ve 'devrimden yana olan yurttaşlara tüm korunma ve gelişme olanaklarını sağlamak'la mümkündür...

Fransız jakobenlerinin iktisadi görüşlerine gelince bu, ne emekçilerin sosyalist eğilimlerine, ne de ticaret burjuvazisinin görüşlerine denk düşmekteydi. Murat Sarıca'nın yazdığına göre, 'Robespierre, Saint-Just gibi liderlerin iktisadi konulardaki görüşleri, bulanık ve tutarsızdır. İktidardayken aldıkları iktisadi kararlar, koşulların zorlamasıyla alınmış kararlardır. 'Robespierre de, Saint-Just de mülkiyete karşı değildiler,' diyor Murat Sarıca, 'Eski Isparta sitesi vatandaşlarının sahip oldukları erdemlere sahip, lükse düşman, küçük mülk sahiplerinin meydana getirdiği bir demokrasiden yanaydılar.' Unutmamak gerek: Jakobenlerin demokrasisi, eski Atina demokrasisi gibiydi bir bakıma: Atina demokrasisi yurttaş olmayan köleleri ve barbarları (Grek olmayanları) nasıl rejimin dışında tutuyor idiyse, jakoben demokrasisi de, 'devrim-karşıtı halk düşmanları'nı rejimin dışında tutmaktaydı. Daha önce de yazdığım gibi, bir 'e l i t z ü m r e' demokrasisi!

Kemalizm'in bir jakobenizm olduğu konusunda, bir Anayasa Hukuku profesörünün bundan üç yıl önce Harward Üniversitesi'nde öne sürdüğü görüşleri, değişik vesilelerle sık sık eleştirdiğimi hatırlayanlar olabilir. Ama, bilindiği gibi, Kemalizm'in bir tür jakobenlik olduğu, bizim anlışanlı Anayasa profesörümüzden önce, bir Fransız siyaset bilimcisi, Prof. Maurice Duverger tarafından dile getirilmiştir. Duverger'ye göre Kemalizm, tıpkı jakobenlik gibi, bir 'Vatan Tehlikede!' kuramıdır; milliyetçidir ve 'Halka karşı Halk için' bir yönetimdir.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Kemalizm'in bir jakoben yönetim olduğu düşüncesini hiçbir zaman anlayamadığımı itiraf etmeliyim. Jakobenlik, Kemalizm'in felsefi ö z'ü değil, onun belirli bir tarihsel periyodda ve gerçekten 'vatanın tehlikede' olduğu düşünülen bir süreçte hayata geçirilmiş olan p r a t i ğ i' dir;- bir uygulama, o kadar! 1925-1946 yılları arasında, belki biraz uzun sürmüş, ama yine de, Serbest Fırka'nın kurulması girişimiyle, kısa da olsa bir süre için inkıtaa uğramış bir uygulama! Jakobenlik, Kemalizm'in öz'üyle çelişir. Bu felsefi öz, 1920-1925 yılları arasındaki demokratik, özgürlükçü ve yurttaşı 'devrim yanlısı' ve 'halk düşmanı' diye ikiye ayırmayan Kemalist öz'dür. Murat Sarıca, Mustafa Kemal'in Halkçılık anlayışından söz ederken şunları yazıyor: 'Görüldüğü gibi, halkçılık herkesin yasalar önünde eşit olması sonucunu doğuruyor. Bu, bizim bildiğimiz, hatırladığımız bir halkçılık anlayışı. Fransız İhtilali'nden sonra biçimlenen ondokuzuncu yüzyıl liberal burjuva halk anlayışı. Nitekim, bunun sonucu olarak siyasi iktidarın dayandırıldığı egemenlik anlayışı da, t e m s i l y o l u y l a (vurgu benim H.Y.) gerçekleşecek olan milli egemenlik...'

Tekrarlamaktan asla bıkmadığım şu: Gazi Mustafa Kemal Paşa, 'Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir' demişti;-cuntacı ve jakoben bir 'e l i t z ü m r e'nin değil!

Kaynak: Zaman