Yeşil ördek kimse çıksın ortaya!


Basık kafalıların hurda yorumlarından da sıdkım sıyrıldı; aklı başında, muvazeneli yaklaşımlardan da.

Bülent Ersoy ve Tuğba Özay araya girmeseydi, nerdeyse yıl boyunca sadece cumhurbaşkanlığı mevzuu konuşulmuş olacaktı.

Öyle ikrah ettim ki; “Bitse de gitsek” moduna girdim!

Nasıl bir memleket meselesi ki bu; her Allah'ın günü kaç köşeden, kaç köşe yazarı dil atıyor da bitiremiyor.

Bir kaç kez (o da, kıyısından köşesinden) Cumhurbaşkanlığı seçimine ben de klavyemi bulaştırdım.

Arşiv diye bir şey var; inkar edecek değilim; gündemden hasbelkader kopmayalım diye, dekoratif ilgiden pek öteye geçmese de, böyle bir şey yaptım.

Lakin, artık dengem bozuldu!

Son günlerde, Cumhurbaşkanlığıyla ilgili ne okusam, ne duysam zavallı muhayyilemin ibresi sapıtıyor.

Allah sizi inandırsın; bu süreç beni öyle bir hale duçar eyledi ki; anlatılır şey değil.

Gelgelelim; ahvalimi anlatabilsem de, şappadak cerhedemezsiniz. Yine de, şu halimi sizinle paylaşmak isterim.

Umulur ki, ibret alırsınız.

İbret alırsınız da; önünüze çıkan her Cumhurbaşkanlığı seçimi lakırdısına kulak kabartmazsınız.

Cumhurbaşkanlığı hakkında yazılanları taşıyabilme kapasitesini ciddi ciddi düşünürken hep şu soruya cevap aradım:

Türk insanının bu konudaki istiap haddi nedir acaba?

Takdir edersiniz ki; herhangi bir sonuca ulaşamadım.

Çünkü, elimde bilimsel hiçbir veri, araştırma, istatistik çalışması falan yoktu. Kimsenin elinde de, böylesi bir lüzumsuzluğun olduğunu sanmıyorum.

Ama bunu düşündüğümü iyi hatırlıyorum.

Türk insanının, Cumhurbaşkanlığı hakkında vasati kaç adet köşe yazısı kaldırabileceğini keşfedemeyince, kendime döndüm.

Geçen haftaya kadar muhtelif köşe yazarlarından okuduğum Cumhurbaşkanlığıyla ilgili yazıların toplamını üşenmeden hesapladım.

Zor oldu ama kesin sonuca ulaştım: Tamı tamına 402 adet yazı okumuşum.

Şimdi sıkı durun:

O türkünün ilk mısrası belleğime gelip bağdaş kurduğunda, 399'uncu yazıyı okumuş olduğumu, ince bir hesaplamayla saptadım.

Şu mısra: “Yeşil ördek gibi daldım göllere…”

Dikkatimi dağıtmak için olmadık şeyler hayal ettim.

Heyhat, 'mısra' lök gibi oturdu, gitmiyor!

Mesela, Süleyman Demirel'i, Ertuğrul Özkök'ün yerine köşe yazarı düşündüm, olmadı. Özkök'ü, Demirel'in (başbakanlığı dahil) siyasi geçmişine yerleştirdim, sonuç değişmedi. Bunun ne bana, ne memlekete zerre misali faydası oldu.

Şu 399 rakamında bir bit yeniği, bir şifre olmasın hay Allah, diye kafa yordum. Bir şeycikler çıkaramadım. (Bu rakamın sırrı sizde varsa, sevabınıza lütfen bana yazın.)

Allah'ım, ne yapsam bu mısra gitmiyor. Hayır, arkası da gelmiyor; hepi topu bu mısra: “Yeşil ördek gibi daldım göllere…”

Yakın zamanda bir yerlerde duydum da, dilime takıldı, desem, değil.

Yaptığım hesaba göre 400'üncü yazıyı okuduktan sonra, en nefret ettiğim, “Kilometrede ne yakıyor?” sorusunu sordum.

Halbuki, normal zamanda, mezkur soruyu sorma ihtimali olan birine rastlamaktansa, yolumu değiştiririm.

Başkası söylese tiksineceğim sözü, 402'inci yazıyı okuduktan sonra, bir akaryakıt istasyonunda sarf ettim.

Pompacıya, falanca yer buradan kaç saat sürer, diye sordum. İyi basarsan en fazla üç saat sürer abi, dedi.

Ben de, hızlı süremem, arabada çocuklar var; normali kaç saat sürer, yollu bir karşılık verdim.

Bana ne oldu? Böyle salak bir lafı nasıl ederim!

Vay anasına be: “Arabada çocuklar var…” ha?

Sanki trafikte çocukların olduğu başka arabalar yok! Hadi, çocuklar yok varsayalım; sen varsın, ben varım, o var lan. (Kendime söylüyorum, kimse alınmasın.)

Çok düşündüm başka neden bulamadım; bendeki bu hal, hep şu Cumhurbaşkanlığı yazıları yüzünden.

Demek ki, benim bünyem o kadar yazıyı kaldıramıyor.

Aha, (bulantı verecek kadar tekrar eden) o türkünün mısrası geldi yine:

“Yeşil ördek gibi daldım göllere…”

Ulan bu yeşil kim, ördek ne? Yetti gayri; yeşil ördek kimse, çıksın ortaya!


Kaynak: Yeni Şafak