Yerleşim düğümünü şartlı Amerikan teşviki çözer

İsrail-Filistin müzakereleri şimdiden sallantılı bir zeminde. Mesele bir kez daha, İsrail’in Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te yerleşimler inşa edip genişletebileceği yönündeki ısrarı. 10 aylık moratoryum 26 Eylül’de sona erdi ve ABD Başkanı Barack Obama İsrail’in süreyi uzatması gerektiğini söylese de (ve bazı haberlere göre, İsrail’in ileri silah sistemlerini yenileme ve sadece 60 günlük bir uzatma karşılığı yıllık 3 milyar dolarlık yardımı artırma gibi teşvikler önerse de), selefleri gibi o da topyekûn durdurma konusunda ısrarcı olmayı reddetti.

Filistinli müzakere ekibinin eski danışmanlarından biri olarak, bu mesele yüzünden barış sürecinde sayısız çuvallamaya tanık oldum. Süreç yine rayından çıkabilir. Moratoryumun geçici olarak uzatılması sorunu kısa bir süre ertelemekten başka işe yaramaz. Uzun vadeli, ABD’nin yerleşimcileri ayrılmaya sevk etmek için daha güçlü teşvikler veren bir çözüme ihtiyaç var.

Obama’nın çağrısına rağmen, İsrail’in ABD Büyükelçisi Michael Oren ‘inşaatın yavaş, sorumlu ve sınırlı bir biçimde devam edeceğini’ savunuyor. Ancak sınırlı moratoryumun uzatılmasından daha fazlası gerekiyor. ABD kalıcı barış konusunda ciddiyse, İsrail’i işgal altındaki toprakları ‘sömürgeleştirmekten vazgeçmeye’ teşvik etmeli. Yerleşimler İsrail’in Filistin toprakları üzerinde daimi kontrol niyetinin fiziki tezahürü. 1993-2000 arasında, barış sürecinin zirvesinde yerleşimci nüfusu 1993’te 250 binken, 2000’de 380 bine yükseldi. Bugün Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te 500 bine yakın yerleşimci yaşıyor. Bu yükselişin, yerleşimlerin ‘durdurulması’ gerektiği dönemde devam etmesi, sürecin Filistin özgürlüğüne varacağına dair kuşkuları artırıyor.

İsrail merkezi istatistik dairesi moratoryuma rağmen Batı Şeria’daki yerleşimci sayısının 2010’un ilk yarısında 8 bin arttığını bildiriyor; bu İsrail içindeki nüfus artış oranını üçe katlayan bir yükseliş. Ancak bu büyümeyi ideoloji teşvik etmiyor. İsrail’deki araştırmalar, çoğu yerleşimcinin kârlı teşviklerden (gelir vergisi indirimleri, eğitim avantajları, düşük konut fiyatları ve daha iyi koşullarda kredi) yararlanmak için kolonilere taşındığını işaret ediyor. ABD de bunun suç ortağı. New York Times’ta yayımlanan bir inceleme şunu ortaya koyuyor: Bazı yerleşimciler, El Halil Fonu gibi Amerikalı kuruluşlardan para alıyor. Yönetim, dış politikaya zarar verse de, bunu durdurmak için bir şey yapmıyor.

Oysa dürüst arabulucu rolünü üstlenen ciddi bir yönetim ve Kongre, insanları yerleşimlere taşınmaya teşvik eden nedenleri tespit ederek gidişatı tersine çevirebilir. Kısacası, yerleşimcilerin Filistin topraklarını barışçı biçimde boşaltması için yeni teşvikler yaratılabilir.

Daha ileri mekanizmalar da var. ABD her yıl İsrail’e milyarlarca dolarlık yardım sağlıyor. ABD ekonomisinin rahatsız olduğu bir dönemde yönetim İsrail’i yeni yerleşimcilere yönelik teşvikleri ortadan kaldırmaya ve mevcut yerleşimcilere tanınan avantajları geri almaya cesaretlendirmek için yardımın bir kısmını şarta bağlayabilir. Yardım, İsrail’in bu planı başarıyla uygulaması şartına bağlanmalı. Sömürgeleştirmeden vazgeçme yönünde dört dörtlük bir süreç Washington’ın, vergi yasalarında Amerikan hayır kurumlarına yerleşimcilere mali yardım gönderme imkânı veren mevcut boşlukları kapatmak yönünde adım atmasını da gerektiriyor.

ABD’nin imajını da düzeltebilir
Eleştirenler, bu planın İsrail’i uluslararası yasaları ihlal ettiği için ödüllendirmek anlamına geldiğini savunabilir. Haksız değiller. Fakat ABD’nin İsrail’e şartsız desteği 60 yıldır devam ediyor ve 140 milyar dolar gibi bir meblağa ulaştı. Bu destek bir gecede sona ermeyecek ama daha verimli amaçlar için kullanılabilir.

İsrail’i sınama ve ABD’nin Filistinlilerin özgürlüğüne bağlılığını kanıtlama vaktidir. ABD gerçek teşviklerde bulunursa ve İsrail işbirliği yaparsa, Amerikan yardımı yerleşimcilerin sayısını ciddi ölçüde azaltarak barışın önündeki büyük bir engelin kaldırılmasına yardımcı olacaktır. Bu, İsraillilerin ABD’nin mevcut politikalarını her daim destekleyeceği yönündeki zihniyetini kıracaktır. Ayrıca Filistinlilere ABD’nin niyetinin çözüm bulmak olduğunu gösterecektir. İsrail buna razı olmazsa, yıllık 3 milyar doların ABD’nin dış politika çıkarlarını görmezden gelen bir ülke için değil, içerdeki Amerikalılar için kullanılması daha iyi olacaktır. (Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın hukuk danışmanlığını yaptı, Harvard Kennedy Okulu’nda öğretim üyesi, 10 Ekim 2010)

Kaynak: Radikal