Türk ve Ermeni hükümetleri 31 Ağustos'ta diplomatik ilişkilerini normalleştirecek olan bir anlaşmayı imzalayarak bir siyasi cesaret örneği gösterip çeşitli riskleri göze aldılar.
Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan'ın, Ermenilerin nezdinde Türkler için Sevr Antlaşması'nın yaptığıyla karşılaştırılabilecek bir etkisi olan 1921 Kars Antlaşması'yla oluşturulan sınırları zımnen kabul etmiş olduğuna bakınca verdiği tavizin gerçekliği görülmektedir. Diğer yandan, Ermenistan Cumhurbaşkanı, daha önce kendisinden önceki Ermenistan cumhurbaşkanının ve kendisinin de, soykırımın bir olgu olduğu, tartışılacak bir tarafı bulunmadığı düşüncesiyle reddettiği, Türkler tarafından talep edilen tarih komisyonunun faaliyete başlamasını da kabul etti.
HER İKİ HÜKÜMETTE MECLİSTE ZORLANMAYACAK
Ancak bu jestler de, Ermenistan'ın gelişmesini engelleyen coğrafi izolasyondan çıkmasına katkıda bulunacak olması nedeniyle ülkede sabırsızlıkla beklenen Türk-Ermeni sınırının açılmasıyla telafi edilecek. Bu noktada Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da önemli tavizlerde bulunmuş oldular. Aslında, Abdullah Gül'ün 2008 Eylül'ünde Erivan'ı ziyaretinden ve iki ülke arasında bir yol haritasının kabulünden sonra Türk başbakanı 2009 Nisan'ında böylesi bir açılımın Yukarı Karabağ sorununun çözülmesiyle sıkı sıkıya bağlı olduğunu açıkça belirtmesi nedeniyle durum sertleşmişe benziyordu. Yeni anlaşmada Türkiye bu konuda bir güvence elde etmiş değil. Böylece Erivan hükümeti Azerbaycan'la çatışması ile Ankara ile olan sorunlarını ayırmayı başarmış oldu, oysa Türk diplomasisi bugüne kadar buna karşıydı.
Bu anlaşmada nisan ayında yol haritasının belirlendiği dönemle kıyaslanınca Türk hükümeti Azerbaycan'la ilişkilerini daha iyi yönetti. Aslında bu ilişki gizli kalmaktadır, oysa iki protokol kamuya açıklanmıştır. Bu kez Azerbaycan düzenli olarak bilgilendirilmiş görünüyor, oysa bahar döneminde Azerbaycan'ın tepkisi görünür biçimde önemsenmemişti ve bu durum da Bakü hükümetini o dönemde daha sert açıklamalar yapmaya hatta siyasi ve (petrol ve gaz kulvarlarının beslenmesinin tartışma konusu yapılmasıyla) enerji alanında müttefiki Türkiye'ye tehditler savurmaya yöneltmişti. Yine de gelecek haftalar parlamentolarının protokolleri onaylayacağı iki ülke için hassas bir dönem olacak. Hem Ermenistan'da hem de Türkiye'de hükümeti oluşturan partiler parlamentoda net bir çoğunluğa sahipler, bu durum da birçok gözlemciyi daha şimdiden protokollerin onaylanacağını açıklamaya yöneltiyor. Ancak her iki ülkede de hükümetler muhalefetle özellikle de güçlü milliyetçi tepkilere meydan okumak zorunda kalacaklar.
Türkiye'deki muhalefet partileri protokollerin onaylanması yönünde oy kullanmayacaklarını açıkladılar. CHP lideri Deniz Baykal, desteğini Ermeni birliklerinin Yukarı Karabağ'ı boşaltmaları şartına bağladı. MHP lideri Devlet Bahçeli'ye gelince, o da hükümeti 31 Ağustos anlaşmasıyla hem Türkiye'nin hem de kardeş ülkesinin çıkarlarını kurban etmekle suçladı. Şüphesiz AKP'nin protokollerin onayı için bu siyasi oluşumların desteğine ihtiyacı olmayacak; ancak seçmen kitlesinin bir bölümünün bu inisiyatifle istikrarsızlaşması riski söz konusu olabilir. Bu durum AKP'nin son yerel seçimlerde oy kaybettiği ve diğer iki zorlu dosyayla, Kürt sorunu ve bitmek tükenmek bilmez Kıbrıs çatışmasıyla uğraştığı bir zamanda ortaya çıkmaktadır.
BEKLENEN DEĞİŞİM ÖNCELİKLE SİVİL TOPLUMDAN
Her ne olursa olsun, sınırın açılması sadece ekonomik ve siyasi bir pragmatizmin konusu değildir, aynı zamanda "futbol diplomasisi"yle ortaya yeni duruma ve daha fazla demokrasi, daha fazla açılım isteyen iki sivil toplum arasındaki ilişkilerin ivme kazanmasına bir şans vermektedir. Özellikle Türkiye'de, tabu olarak kalmış olan birçok tarihî olay artık kamuya açık tartışmalara, filmlere, edebi ve bilimsel eserlere, makalelere... konu olmaktadır. Şüphesiz Ermeni sorunu konusunda hükümetin tavrı değişmemiştir; ama bu alanda en önemli ilerlemeleri devletten değil, Türk sivil toplumundan beklemek gerekir. OVIPOT 4 Eylül 2009
Kaynak: Zaman