Yeni propaganda liberal, yeni kölelik dijital

Modern propaganda nedir? Pek çokları için o totaliter devletin yalanlarıdır. 1970’lerde Leni Reifenstahl’la görüşmüş ve ona Nazileri yücelten destansı filmi hakkında sormuştum. Devrimci kamera ve ışık tekniklerini kullanarak Almanları büyüleyen belgesel formu üretmişti: The Triump of the Will.

Bana filmin mesajının “yukarıdan gelen emirlere” değil Alman halkının “teslimiyetçi boşluğuna” bağlı olduğunu söylemişti. Liberalleri, eğitimli burjuvayı da içeriyor muydu? “Herkesi” demişti.

Bugün teslimiyetçi boşluğun olmadığına inanmayı tercih ediyoruz. “Seçimin” sözü geçiyor. Telefonlar, her fikir kırıntısının platformu oldu. İhtiyaç halinde uzaydan Google da var. Mavi boncuk gibi öpülen kıymetli cihazlar dur durak bilmeksizin izleniyor ve öncelik haline geliyor.

Hâkim tema ise nefs. Ben. Riefenstahl’ın teslimiyetçi boşluğu bugünün dijital köleliğidir. Edward Said Kültür ve Emperyalizm adlı eserinde bu durumu donanmaların asla erişemeyeceği emperyalizm türü olarak tanımlamıştır.  Nihâi toplumsal kontrol aracıdır çünkü gönüllülük, bağımlılık ve kişisel özgürlük yanılsaması vardır.

Bugünün gülünç mesajı, eşitsizlik ve sosyal adâlet, liberal demokrasilerin propagandasıdır. Her halükarda aşırılıktır bu. Hugo Chavez buna meydan okuduğunda, kötü niyetle muamele gördü; American Enterprise Institute, Harvard Kennedy School ve “insan hakları” örgütlerinden o aynı bağnazlar, Amerikan liberalizmini temellük etmiş ve ona payanda olmuş olanlar, Chavez’in halefini de yıkmaya çalışacaklardır.

Tarihçi Norman Pollack bunu liberal faşizm diye anıyor.

Bir nesil önce, muhalefet ve iğneleyici mizaha merkez medyada yer veriliyordu ama bugün makbul olan taklitleri ve zamanın ruhunun sahte ahlâki kurallarıdır. Kimlik her şeydir, feminizm mutasyon geçiriyor ve sınıfı modası geçmiş ilan ediyor.

“Sivil zayiatın” kitle katlimanı örtmesi gibi “kemer sıkma” da makbul bir yalan oldu. Tüketimcilik yaldızının altında, Manchester’ın yüzde 25’nin “aşırı yoksulluk” içinde yaşadığı bildiriliyor. Adı-sânı bilinmeyen yüzbinlerce erkek, kadın ve çocuğa “bizim” yönetimlerimiz tarafından uygulanan şiddet, asla insanlığa karşı suç değildir.

BBC’den Kirsty Wark 10 yıl önce Tony Blair ile mücrim Irak işgali hakkında söyleşi yaparken ona sadece hayal kurması için bir süre verdi. Blair’e şaheser yalanları ve başlattığı kan banyosu hakkında açıklamalar yaptırmak yerine “zorlu” kararıyla kıvranmasına imkân tanıdı.  Akla Albert Speer geliyor.

Liberallerin başı çektiği Hollywood soğuk savaştaki rolüne döndü. Ben Affleck’in Oscar kazanan Argo’su, propaganda sistemine öylesine bağlı ki İran tehdidi hakkındaki bilinçaltı uyarısı, Obama’nın İran’a saldırmaya hazırlandığını telkin ediyor.

Affleck’in iyi adamlar-kötü Müslümanlar hakkındaki “gerçek hikâyesi”, Obama’nın savaş planı gerekçelerinin PR alkışlarında kaybolduğu iddiası kadar uydurmadır. Bağımsız eleştirmen Andrew O’Hehir’in işaret ettiği gibi, Argo “tüm ideolojilerden beri olduğunu iddia eden tastamam bir propaganda filmidir.” Hizmet ettiği gücün imajını yansıtmak uğruna film sanatını adileştirmektedir.

Gerçek hikâye şu ki Amerikan dış politika seçkinleri İran Şah’ını, aziz zorbalarını, CIA tasarımı işkence devletlerini kaybettiği için kudurmaktadır. İranlı öğrenciler 1979’da Tahran’daki Amerikan elçiliğini işgal ettiklerinde, İsrail’in casus şebekesinin Amerika’da faaliyette olduğunu, bilimsel ve askeri sırları çaldıklarını ifşa eden belge hazinelerini ele geçirmişlerdi. Bugün, Ortadoğu’daki tek nükleer tehdit İran değil aldatıcı Siyonist müttefiktir.

Watergate Skandalını ortaya çıkaran Carl Bernstein 1977’de çoğu Amerika’daki liberal medya kuruluşlarında çalışan 400’den fazla gazeteci ve yöneticicinin son 25 yıldır CIA için çalıştığını ifşa etmişti. Aralarında New York Times, Time ve büyük televizyon kanalları da vardı. Bugün böyle resmi alçak işgücüne ihtiyaç yok.

2010’da New York Times, Wikileaks’ın savaş belgelerini sansürlemekte Beyaz Saray’la danışıklı dövüş içinde olduğunu sır olarak bile tutmuyor. CIA’nin “eğlence sektüründe ofisi” var ve yapımcılara, direktörlere suikastçı, hükümet yıkan, ve uyuşturucu kaçakçısı imajını yeniden kurgulatmaktadır. Obama’nın CIA’i insansız hava araçlarıyla çok sayıda insan öldürürken, Affleck “Amerikalılar adına her gün fedakârlıklar yapan gizli servise teşekkür etmek istediğini” söylüyor.

2010’da Oscar Ödülü kazanan Kathry Bigelow’un Zero Dark Thirty adlı işkence müdaafi filmi Pentagon ruhsatı taşıyor.  Amerika’nın İngiltere’deki sinema pazarında yüzde 80 payı var; küçük İngiliz payı ise daha ziyade Amerika’yla ortak yapımlardan oluşuyor.

Avrupa ve diğer yerlerdeki filmler izlememize müsaade edilen filmlerin cüz’i bir yüzdesidir. Benim sinemacılık kariyerimde, görsel sanatlarda muhalif seslerin çok az ve sessiz olmadıkları bir zamanı hiç görmedim. Leveson soruşturmasının yarattığı sıkıntılı sürece rağmen “Murdoch yapısı/kalıbı” el değmemiş halde duruyor. Telefon dinleme, medyadaki savaş tamtamcılığına kıyasla dikkati başka yöne çekmek, küçük kabahat kalır.

Gallup’a göre Amerikalıların yüzde 99’u İran’ın kendilerine karşı bir tehdit oluşturduğuna inanıyorlar tıpkı 11 Eylül saldırılarının sorumlusu olarak Irak’ı gördükleri gibi.”Müsaade ederseniz propaganda her daim kazanır” demişti Leni Riefenstahl.

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı