Yeni İslâmcı Söylemin Özellikleri (2)

Yeni İslâmcı söylemin temel hareket noktası Batı modernliği karşısında benimsediği konum olup, diğer bütün özellikler, bu ana noktadan doğuyor. Bu özellikleri şu şekilde özetleyebiliriz: 

 

1- Batı'nın merkeziliği düşüncesini reddi: Yeni İslâmcı söylem, mazeret bildirici ve özür dileyici değildir; biz şu ve şu meselelerde Batı'yı geçtik demeye çalışmaz; mazide kalan şanlı günlerden bahsetmez; bu söylemin sahipleri, dışarıda İslâm'ın görünüşünü iyileştirmek için büyük bir gayret içine girmez.

 

Bununla birlikte bu söylemin sahipleri, kesin bir şekilde Batı'yı reddetmez ve onu bütün kötülüklerin kaynağı olarak göstermez. Batı'yı bir bütün olarak reddetmek, tıpkı onu bir bütün olarak kabul etmek gibidir ve bu durumda Batı sessiz bir referans olarak kabul edilir.

 

Gerçekte yeni İslâmcı söylemin reddettiği, Batı'nın kendisine nispet ettiği (ve başkalarının da ona nispet ettiği) Batı'nın merkeziliği ve evrensel olduğu düşüncesidir. Aynı şekilde yeni İslâmcı söylem, bir taraftan geçmişteki Batı sömürgeciliğini (ki merkezîlik iddiasıyla bağlantılıdır) ve yağma operasyonlarını reddederken diğer taraftan da, geçmiştekinden daha zararsız olmayan bu sömürü ve yağma operasyonlarının günümüzdeki şeklini de reddeder.

 

Bu söylem, Batı modernliğinin içinde bulunduğu krizin tamamen farkında olup, onun olumsuzluklarını reddeder.

 

2- Mütekâmil görüş ve eleştirel açılım: Yeni İslâmcı söylem, Batı modernliği krizinin farkında olduğu gibi, başkalarının düştükleri hataya düşmenin ve kendi krizlerine yol açan çıkmaz bir yola girmenin hiçbir haklı gerekçesi bulunmadığının da farkındalar. Çünkü bizler, barut kokusu koklayan ve modern Batı medeniyetinde bunun dışında hiçbir şey görmeyen Cezayirli âlim gibi değiliz.

 

Evet, Batı'nın, alt yapısını yağma operasyonlarıyla inşa ettiğini biliyoruz (ki bu operasyonlar söyledikleri gibi sermaye birikimine değil, sömürü birikimine yol açmıştır). Ancak aynı şekilde Batı'nın mimarî teorilerini, bilgisayar kullanımının nasıl olduğunu, değişik idare teorilerini ve Batı modernliğinin açtığı geniş ufukları da biliyoruz. Bizler, Batı modernliğinin bizleri yok oluşa sürüklemesinin mümkün olduğunu bildiğimiz gibi, onun meziyetlerini de tamamen biliyoruz. Onun, cevap vermekten kaçışı olmayan bazı sorular ortaya attığının farkındayız.

 

Akıllarımız beyaz bir sayfa değildir ve İslâmcı başlangıcın, varsayımsal sıfır noktası olması da mümkün değildir. Dolayısıyla Batı modernliği ile ilişkiye girip, onun içinde boğulmadan, (faydalı) ürünlerini almamız bir zorunluluk, hatta kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkıyor.

 

Çok özet bir şekilde söyleyecek olursak: Yeni İslâmcı söylem, Batı modernliğini tatlısı ve acısıyla tamamen reddetmeye çağırmadığı gibi, onun tatlısı ve acısıyla tamamen ithal edilmesi için de hiçbir haklı neden görmüyor. O, İslâmî zeminde duruyor, Batı modernliği hakkındaki görüşünü geliştiriyor, sonra ona açılıyor, eleştirisini yöneltiyor ve onunla etkileşime giriyor. Bunu, “etkileşimsel eleştirel açılım” olarak isimlendirmek mümkündür.

 

Keşfedici, üretken, kökçü söylem: Eski İslâmcı söylem, birikimsel-düzenleyici bir söylemdir (bu, Batı modernliğinin pek çok yönünü kabul etmesinden kaynaklanıyor). İslâm'dan hazır parçaları alır (İslâm'ın varlık hakkında kuşatıcı bir görüş sunduğunun farkında olmaksızın), ve sonra onları diğerlerine ekler.

 

Yeni söylem ise, keşfedici, üretken, kökçü bir söylemdir; Batı modernliği ile İslâm'ın arasını bulmaya çalışmadığı gibi, modern Batı'nın söyledikleri ile İslâm'ın söyledikleri arasındaki karşılıklı noktaları bulmayla da meşgul olmaz. O, modern Batı medeniyetinin kökçü bir eleştirisiyle işe başlar, modern Batı'nın öğretilerini keşfetmeye çalışır (varlık hakkında kâmil bir görüş olduğunu dikkate alarak), ikisi arasındaki mesafeyi koruyarak, anahtarlarını elinde tutar –ve dinî, ahlakî ve medenî bütün değerleriyle İslâm'ın söylediklerine döner, onları içselleştirir ve keşfetmeye çalışır- sonra ondan bilgisel modeli soyutlayıp çıkartmaya çalışır. Bu arada, Batı modernliğinin ortaya çıkardığı problemlere veya diğer yeni problemlere cevap üretmesi de mümkündür.

 

İçerden fıkhı yenilemeyi hedefleyen modern gayretler, bu üretken model ile bağlantılıdır. O, İslâmî manzumeye, Batılı analitik söylemleri dayatma gayretlerinden kaynaklanmıyor; sadece bu manzume hakkındaki temel söylemleri keşfetmeye çalışıyor. Yenileme ve ıslah, bizzat onun kendisinden üretilenler aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Özetle: Yeni söylem –İslâmî zeminden hareketle- Batı manzumesi ve İslâmî kültür mirası için, içtihat kapısını açıyor.

 

3- Kuşatıcı, bilgisel bir görüşten çıkıyor: Yeni İslâmcı söylem, mevcut gerçekliğin ortaya attığı sorulara, hazır Batılı cevaplar ithal etmekle ikna olmuyor. Bu söylem, zorunlu olarak kuşatıcı bir söylem olma özelliğine sahiptir. Halk düzeyinde “çözüm İslâm'dır” şiarını ileri sürüyor; felsefî düzeyde ise “İslâm, varlık hakkında bir görüştür” şiarını seslendiriyor. Yani yeni İslâmcı söylem, kuşatıcı bilgisel bir görüşten çıkıyor ve ondan da değişik ferî manzumeler doğuyor: Ahlâkî, siyasî, ekonomik, estetik... gibi.

 

O, kuşatıcı İslâmî bir manzume olup, mimari, sevgi, evlilik, ekonomi, şehirler kurma ve kanun yapma gibi konular hakkında düşünür. Yine süslenmenin ve düşünmenin keyfiyeti hakkında ve bağımsız analitik söylemler üretme hakkında düşünür.

 

Bu yüzden yeni İslâmcı söylem, sanıldığı gibi, söylediklerini sadece Müslümanlara sunmaz, aksine, -tıpkı Hz. Peygamber (SAV) dönemindeki İslâmî söylemde olduğu gibi- modern dünyanın problemlerine bir çözüm olarak bütün insanlara sunar.

 

4- Batı modernliğinden yararlanmaya güç yetirme: Yeni söylemin, Batı modernliğine etkileşimsel-eleştirel bir şekilde açıldığı için, onun içinde boğulmadan, ondan yaratıcı bir şekilde yararlanmaya güç yetirdiğini görüyoruz. Sınıfsal mücadele, servetin adil paylaşımının zorunluluğu, kadın meselesi ve insanın kişiliğinin şekillenmesinde çevrenin etkisi gibi konular, İslâmî manzume içinde ele alınmış meselelerdir. Ancak yeni söylemin bu meselelerdeki duyarlılığı ve derin idraki, Batı modernliği ile girilen etkileşim sürecinde daha da arttı.

 

Aynı şekilde, yeni söylemin sahipleri için, İslâmî modelle ters düşmediği sürece, çözüm araçlarını, hatta çözümün bizzat kendisini keşfetmede, Batı modernliğinden yararlanmaya da bir engel yoktur.

 

5- Yeni insanî boyutları idrak etmeye güç yetirme: Batı manzumesine açılım ve onunla eleştirel bir etkileşim içine girmek, yeni söylemi, -şayet bu etkileşim içine girmemiş olsaydı idrak etmesi zor olacak- yeni boyutların farkına varmasını sağladı: Uluslararası ilişkiler, yerel olgularda evrensel boyut, basının önemi ve merkezî devlet, boş vaktin artması ve (insanı belli bir modele göre) şekillendirme operasyonları gibi. Batı modernliğinin bir özelliği olan bu gibi meseleler, daha önce insanlara sunulmamıştı. Dolayısıyla eski İslâmcı söylem de bu meseleleri ortaya atmamıştı.

 

6- İslâmî manzume için yaratıcı imkânları keşfetmeye güç yetirme: Yeni İslâmcı söylem, eleştirel ve yaratıcı bir şekilde Batı modernliğine açılımın ve onu araştırmanın, eleştiri bilincini geliştirmeye katkı sağladığını keşfetti. Başkasının bilgisi ve o bilgide derinleşmek yoluyla, o kişinin girdiği çıkmaz sokağı ve içinde bulunduğu felaketin hacmini idrak ederiz. Böylece bilgimiz ve kendimize olan güvenimiz artar ve bütün boyutlarıyla kendimizin daha iyi farkına varırız. Bu etkileşimsel eleştirel konum, İslâmî manzume içinde, üretken ve yaratıcı imkânları keşfetmemize yardım eder.

 

7- İnsanî bilginin düzenlenmesi (uygun hale getirilmesi): Yeni İslâmcı söylem, insanî ilimlerin, (bazılarının iddia ettiği gibi) dakik, uluslararası ve tarafsız olmadığını idrak etmiştir. Aksine bu ilimler, bir çok insanî kayırmalar içerir ve özü itibariyle de tabiat ilimlerinden farklıdır. Ancak bundan dolayı değerinden bir şey kaybetmez; aksine insan olgusuyla etkileşimdeki gücü artar.

 

Tabiat ilimleri ve insanî ilimler arasındaki farklılık, insanî ilimlerin temel konusunun, yani insanın, bir bütün olarak tabii/maddî sisteme indirgenememesinden kaynaklanır. İnsanî gerçeklik, -her ne kadar insan tabiat/madde âleminde olsa da- maddî gerçeklikle eş değildir. Bu yüzden yeni İslâmcı söylem, insana uzak düşmeyecek insanî ilimler kurmaya çalışır.

 

Dolayısıyla bu ilimler, hareket noktaları, beklentileri ve kriterleri açısından tabiat ilimlerinden farklıdır. Bunların değerlerden kopuk ve tarafsız olduklarını iddia etmiyoruz; aksine İslâmî değerler manzumesini ifade ederler (bu, bilginin İslâmileştirilmesidir). Yeni söylem sahipleri, “yeni bakış açısıyla ilim” diye isimlendirilen durumunda farkındadırlar. Bu, “sınırsızlık, eski ilmin hareket ettiği sağlam nedensellik çerçevesi içinde hareket etmemek” gibi kavramları içeren bir ilimdir.

 

8- Bağımsız ve mütekâmil bir lügat oluşturmak: Yeni İslâmcı söylem, Batı lügatındaki kelimelerin, sanıldığı gibi sözlüksel lügatın birer parçası olmadığını, aksine mütekâmil (tam ve eksiksiz) bir medenî lugatın bir parçası olduğunu idrak etmiştir. Buna göre kelimeler, -örneğin “ilerleme”- kavramları somutlaştırır, içeriklerini ve anlamlarını belirler ve medeniyetle bağlantılı bir üslup içinde ortaya koyar.

 

Batı'ya yapılan eleştirel açılımın en önemli meyvelerinden biri de, aklın söylemindeki kompleksliği ve içinde gizli olan zıtlıkları idrak etmek olmuştur. İslâmî manzumede “akıl” kelimesi, birinci kuşağın tasvir ettiği belirli bir anlam taşır (bu kuşağın Batı medeniyetine olan hayranlığı ve medenî bir söyleme sahip olmayışı sebebiyle). Modern Batı felsefesi lügatındaki “akıl” kelimesi, İslâm lügatındaki “akıl” kelimesi ile aynıdır. Bu yüzden Batı akılcılığına ve aydınlanma düşüncesine karşı derin bir hayranlık vardı.

 

Ancak yeni söylem, akıl konusunda Batı'daki eleştirel çalışmaları ve bu çalışmaların aklı onlarca sınıfa ayırdığını biliyor: Alet (araç) akıl, eleştirel akıl, görevsel akıl, sömürgeci akıl, soyut akıl... gibi. Aynı şekilde bu çalışmalar “aklın uzaklaştırılması, aklın yok edilmesi, aklın merkezden uzaklaştırılması”ndan da bahsediyorlar. Bu yüzden İslâmi lügattaki “akıl” kelimesinin, modern Batı lügatındaki “akıl” kelimesi ile aynı olduğunu varsaymak artık mümkün değildir. Batı"da “akıl dışılık” gibi eğilimlerin de ortaya çıkmasıyla mesele daha da açıklık ve netlik kazanmıştır.

 

9- Batı"nın (teknoloji gibi alanlarda) gerçekleştirdikleri ile değerler hakkındaki görüşünü birbirinden ayırma: Yeni İslâmcı söylem, bilimin, teknolojinin ve demokratik uygulamaların, değerlerden ve insanın gayeselliğinden ayrılması meselesini idrak etmiştir. Yeni İslâmcı söylem, bu gibi problemleri çözmeye çalışıyor.

 

Örneğin, bilimin ve teknolojinin, değerlerden ayrılması durumunda, yeni İslâmcı söylem, varlık hakkındaki görüşünü benimsemeden, bilimden, teknolojiden ve Batı medeniyetinin bütün ürünlerinden yararlanmaya çalışır. Bu şekilde tarafsız olduğunu iddia eden bilimsel görüş ile İslâmî değerler manzumesini bir araya getirmek de mümkün olur.

 

Hatta bu durum demokrasi için de geçerlidir. Dolayısıyla demokrasi ile şûra'yı birbirinden ayırma gayreti, değerlerden soyutlanmış demokratik uygulamaların referans haline dönüşmeyecek şekilde, İslâmî değerler manzumesi içinde işletilmesi gayretidir. Böylece söz konusu uygulamalar, gaye değil, araç olmaya devam ederler.

 

10- Olgulardaki ve yeni icat edilen şeylerdeki medenî etkeni ve boyutu idrak etmek: Yeni söylem, olgulardaki medenî etkeni idrak ediyor. Eski söylem ise, helal ve haram olan şeyleri birbirinden ayırma sınırında duruyor. Örneğin araba ve hamburger helal, konserve et, eğer içine domuz eti karıştırılmamışsa helal .... gibi. Arabadaki gizli medenî boyut ve bunun etrafındaki hususlar ise varlıkla ilgili kâmil (eksiksiz) bir görüştür. İşte bu, öncü kuşağın idrak etmediği bir husustur (bu, aslında o dönemde bizzat Batı insanın da idrak etmediği bir husustur).

 

Örneğin arabayı ele alalım; kişi arabasının kontağını çevirdiğinde, sadece kendisini bir yerden başka bir yere ulaştıracak bir araçla ilişkiye girmiş olmuyor. Aksine varlık hakkındaki kâmil bir görüşle de ilişkiye girmiş oluyor. Çünkü arabayı hareket ettirmek, petrol aramayı, yerin derinlemesine yarılmasını ve petrolün denizleri aşarak taşınmasını gerektiriyor. Bütün bunlar ise havanın, karanın ve denizin kirlenmesine neden oluyor.

 

Sonra şehirler, arabanın süratindeki muazzam yükselişin getirdiği zorunluluğa göre kurulur. Bu nedenle geleneksel mahalleler ve kültürel binalar yıkılır. Artık şehrin ne derece uygun veya bozuk olduğunu belirlemedeki yegane kriter sürat olur. Aynı şeyler, sandviç ve hamburger için de geçerlidir.

 

Tamamen masum ve helal görünen, dini açıdan üzerine hiç bir toz kondurulamayacak gibi duran bu eşyalardaki gizli medenî etken, varlık görüşüyle bağlantılıdır ve bu görüş, İslâmî varlık görüşünün zıt istikametinde yer alır. İşte bu, yeni İslâmcı söylem sahiplerinin idrak ettiği bir husustur.

 

Yeni İslâmcı söylemin, medenî etkenin önemini idrak etmesi, ulusçuluk düşüncesini kabul etmesinde açıklığa kavuşuyor. Bu söylemin sahipleri, laik yönelişe sahip ulusçuluk hareketlerine karşı çıkmak için hiçbir haklı sebep bulamıyorlar. Dolayısıyla yeni İslâmcı söylem, uluslararası İslâmî birlik çerçevesi içinde medenî çeşitliliği kabul ediyor. Aynı şekilde bu söylem, uluslararası sömürgeciliğe ve yeni dünya düzenine karşı koymada, etnik unsurlar arasında anlaşma sağlanmasının önemini de idrak etmiştir.

 

11- Kalkınma konusunda, bağımsız İslâmî görüş oluşturmak: Yeni İslâmcı söylem, çevre probleminin tam olarak farkındadır. Sürekli ve sonsuz ilerleme gibi kavramlar (ki bunlar Batı modernliğinde temel kavramlardır), tabiata, insana, sınırlara ve nihayet Allah"a düşman kavramlardır. Dolayısıyla bunlar inkarcı kavramlardır.

 

Buradan hareketle yeni söylem, idare ve devletin geliştirilmesi için yeni metotlar araştırdı (bu, yeni söylemin, bu meseleye özel olarak önem verdiğinin bir ifadesidir). Yeni söylemi meşgul eden en önemli meselelerden biri de belki kalkınma teorisidir. Çünkü yeni söylem, İslâmî kalkınma teorilerinin, -uluslararası diye nitelenen örgütler tarafından yüceltilmesine rağmen, pratikteki başarısızlığı ispat edilmiş olan ve çevre krizlerine yol açan- Batı"nın kalkınma teorilerinden temelden farklı olması gerektiğini söylüyor.

 

Yeni söylemin, gittikçe yükselen tüketime yönelttiği sürekli eleştiriler ve böyle bir tüketimin çevre, doğal kaynaklar ve insan psikolojisi için ne kadar tehlikeli olduğunu idrak etmiş olması da, bu meseleyle bağlantılıdır.

 

12- Mutlak göreceliğin yerine, İslâmî göreceliği ileri sürmek: Yeni İslâmcı söylem, modern dünyadaki temel felsefî meseleyi idrak etmiştir. Bu, yokluğa götüren, bilginin göreceliği meselesidir. Yeni söylem, buna karşılık, “İslâmî görecelik” olarak isimlendirdiği göreceliği ileri sürer. Buna göre tek bir mutlak vardır ve o da Yüce Allah"tır.

 

Ancak mutlak İlah'ın varlığı, zamanın, mekânın ve insanın dışında olduğundan, kâinatın merkezi, hedefin ve anlamın bahşettiği şey oluyor. Bu, âlemin mutlak göreceliğe ve dolayısıyla anlamsızlığa düşmeyeceğini ifade ediyor.

 

13- Hayatın temeli olarak harekete ve karşılıklı mücadeleye inanmak: Bütün bunlar karşılıklı mücadele etmek (itişmek) düşüncesine inanmak anlamına geliyor. Alem donuk bir halde değildir; aksine hareket halindedir. Karşılıklı mücadele, -zaman zaman boğuşma şeklini alsa da- zorunlu olarak boğuşmak değildir. Çünkü dolaşmak (tedavül) düşüncesine inanmak da vardır. Sebat, yalnızca Allah içindir. Biz bu âlemde tek başımıza değiliz.

 

Gerçekte bütün bunlar, başkalarıyla bir arada yaşamayı kabul etmek ve onlarla olan ortak yönleri keşfetmek anlamına geliyor. Modern azınlıklar fıkhı buradan çıktı; ister İslâm toplumlarındaki gayri Müslim azınlıklar olsun, ister Müslüman olmayan toplumlardaki Müslüman azınlıklar olsun durum aynıdır. Bu fıkıh, İslâm'daki adalet ve eşitlik kavramlarından doğuyor.

 

14- Modernite sonrası problemleri idrak etmek: İslâmcı söylemin, modernite sonrası problemleri de idrak ettiğini görüyoruz. Bu problemler, bütün insanî ve kutsal metinlere saldırı şeklinde açığa çıkıyor. Buna göre, örneğin Kur'an, tarihi bir metne veya tarihselliği dönüşüyor. Yani onu tefsir etmek, indirildiği dönemdeki şartlara dönmekle mümkün olur.

 

Üstad Tarık el-Bişri'nin bu alanda önemli bir katkısı olduğuna inanıyorum. O, kutsal metne sabitliğin döndürülmesi meselesini çalışırken, fakihler arasındaki ihtilafların çoğu zaman metni tefsir edişlerinden değil, hakkında fetva verecekleri insanî vakıayı farklı anlamalarından kaynaklandığını açıkladı. Bu, önemli bir meseledir. Çünkü modernite sonrasında, bütün sabitlere ve bütün kriterlere saldırı vardır.

 

15- Birbirine zıt mutlakları aşmak, boşlukları ve çeşitliliği hoş görmek: İslâmcı söylemi, Batı'nın modern söyleminden ayıracak, orta yolcu ve analitik sözleri keşfetmeye yönelik bir gayretin olduğuna inanıyorum.

 

Modern Batı söylemi, mutlaka birbirine zıt iki tercihten birini yapmış olma özelliğine sahiptir. Çünkü onun insandan istediği, ya tam kesinlik veya tam şüphe; ya mutlak akıl veya mutlak akılsızlık; ya akla tamamen egemen olmak veya aklı tamamen serbest bırakmak; ya maddeci akılcılık veya maddeci akılsızlıktır.

 

Yeni İslâmcı söylem ise –Üstad Fehmi Hüveydi ve Üstad Tarık el-Bişri'den duyduğumuza göre- boşlukların veya çeşitliliğin bulunma imkânını içerir. Yani mutlak kesinliğin de, nihai şüphenin de olmaması ve bu ikisi arasında bir şeyin olması mümkündür. Çünkü insandan yüzde yüz kesin bir delil getirmesi ve nedensellik halkalarını, tam, kuşatıcı ve kesin bir şekilde birbirine bağlaması (ki bu, Batı modernliğinde “katı nedensellik” olarak isimlendirdiğim şeydir) istenmez. Çünkü insanın makul bir ölçüde delil ve karine getirip, gerektiği ölçüde sebepleri sonuçlara bağlaması yeterlidir; kesinliğin olması zorunlu değildir. (Bu da, “geniş /hoşgörülü nedensellik” olarak isimlendirdiğim şeydir).

 

Geniş nedensellik –benim tasavvurumda- İslâmî bilgi görüşünün özüdür ve “elif”in, kesin ve devamlı olarak “be”ye ulaştırmayacağını açıklar. Ancak o, Allah'ın izniyle ....."ye ulaştırır. “Allah"ın izniyle”, yaratıcı ile yaratılanı birbirinden ayıran mesafedir. Ancak insanın özgürlüğünü kullanacağı alanı oluşturan odur ve böylece insan, emaneti yüklenen sorumlu bir varlık haline gelir.

 

16- Şeriat hakkında mütekâmil görüşe sahip olma ve onu, çağdaş gerçekliğe indirgeme gücü: Üstad Beşir Nafi, şu sözüyle gerçekten çok önemli bir hususa işaret etti: Geleneksel İslâm toplumlarındaki İslâmcı söylem, şeriattır. Dolayısıyla şeriat, halen eski ve yeni İslâmî söylem olmaya devam ediyor. Ancak yeni söylem, “terimin ikincilliği” olarak isimlendirdiğim problemi çözmeye gayret ediyor.

 

Bildiğimiz gibi şeriat, tarihi süreç içinde, vakıanın Müslümanlara yönelttiği bütünsel ve nihâi sorulara cevap üretecek bir açılıma ve güce sahiptir. Ancak şeriat terimleri, (sömürgecilik savaşlarının yol açtığı tarihi ve medenî olarak kesintiye uğrama şartları sebebiyle) çokları için kapalıdır. Yeni İslâmcı söylemin yaptığı şey, bu terimin şifresini kırmaya çalışmaktır. Böylece onda gizli olan hikmetin açığa çıkması ve çağdaş gerçekliğe indirgenmesi mümkün olsun.

 

Dr. Seyf, “iyiliği emredip kötülükten sakındırmak”, yönetime katılma problemiyle ilgili İslâmî terimdir derken, yaptığı şey budur. Ancak bu söz, bu meseledeki Batılı kavram ile İslâmî kavramın aynı olduğu anlamına gelmiyor. Dr. Seyf'in açıklamaya çalıştığı şey, yeni bir üslupla ifade edilmeye çalışılan bu yeni meselenin, İslâmî manzumenin de özel bir terimle kendisine yöneldiği meselenin aynısı olduğudur. Böyle bir içtihat, fıkhî manzumedeki üretkenlik gücünü artırma hususunda bize yardım eder. Aynı şekilde inanç zemininde ayaklarını sağlamlaştırmaları için Müslümanlara da yardım eder.

 

17- İslâmî bilgi modelini oluşturma ve onun hakemliğine başvurma gücü: Şeriat, siyasî ve toplumsal gerçekliğimizden uzaklaştırılmış olduğundan, onu, birbiriyle bağlantısı olmayan hükümler ve görüşler şeklinde görür olduk. Ancak cevap üretme işlemi, şeriatın parçalarının bağlantılı ve tam (mütekâmil) olduğunu idrak etmeyi gerektiriyor. Bu ise varlık hakkındaki görüşü ifade ediyor. Yeni söylemin gerçekleştirmeye çalıştığı şey de budur.

 

Şüphesiz geleneksel hedeflerin araştırılmasında bu mesele ele alınır ve bu sayede, bütüncül ile kısmi, nihâi ile muvakkat, öz ile geçici, sabit ile değişken ve mutlak ile görecelinin birbirinden ayrılması sağlanır. Kur'an ve sünnetten kaynaklanan İslâmi bilgi modeline ulaşmak için, geliştirilmesine ve genelleştirilmesine ihtiyaç duyduğumuz şey de budur.

 

Bu model piramit şeklindedir; zirvesinde Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmek yer alır, onu adalet ve eşitlik gibi temel değerler takip eder, sonra da çeşitli cüzî hükümler gelir. Böylece hataya düşme korkusu olmadan içtihat çerçevesinin genişletilmesi mümkün olur. Çünkü içtihat, sürekli devam eden çalışmalarla Kur'an ve sünnetten seçilip çıkartılan, piramitsel bilgi modeli çerçevesinde gerçekleştirilir. Ve bu model, hüküm çıkarmadaki tek kriter olacaktır.

 

18- Merkezi devlet yerine ümmete önem vermek: Yeni İslâmcı söylemin temel özelliklerinden biri de, yönetim meselesini, iç içe girmiş araçlarını ve yerel gerçeklik ile uluslararası gerçekliklerin birbiriyle olan ilgisini idrak etmiş olmasıdır. Aynı şekilde yeni söylem, modern devletin ne ölçüde kompleks, yanıltıcı ve insanın özel hayatına varıncaya kadar hakimiyet sahibi olduğunu idrak ediyor.

 

Yeni söylem, büyük ve hantal yapılı merkezî devletin, devlet işlerini yürütenlerin -bunların İslâmcılar, Marksistler veya Liberaller olması arasında fark yoktur- iradelerini aşan ve kendine özgü nicelik mantığı olan bir ahtapot olduğunu da idrak etmiştir. Bürokrasinin, arzularına ve isteklerine göre, karar almadaki ve idareyi yönlendirmedeki rolü tamamen açıklığa kavuşmuş bir mesele haline gelmiştir.

 

Yeni söylem, devletin çeşitli güvenlik organları aracılığı ile (basın-eğitim) halk üzerindeki pençesini sağlamlaştırdığını da idrak etmiştir: İnsanları dağınık bilgilere boğmak, sonu gelmez şarkılar ve tarihin yeniden yazılması gibi. Bu yüzden, devlete hakim olmak, (eski söylem sahiplerinin tasavvur ettikleri gibi) Müslümanların problemleri için başarılı bir çözüm yolu değildir. Aksine mesele, devleti dar bir alana sıkıştırmaktır (devleti küçültmektir). Ki böylece ümmetin halifeliği geri dönsün. Bundan dolayı devlet fikri yerine, ümmet fikrine önem verildiğini, merkezî devlet fikrine gittikçe artan bir eleştiri yöneltildiğini, sivil toplum ve vakıfların rolü ile ilgilenildiğini görüyoruz.

 

19- İslâmî sanatlar hakkında kuşatıcı bir görüş geliştirme gayreti: Yeni İslâmcı söylem –kuşatıcılığından, medenî yöne verdiği önemden ve varlık hakkındaki görüşünden hareketle- estetik ve sanat unsuruna da büyük bir önem veriyor ve sadece “helal ve haram” sözleriyle yetinmiyor. Bilakis, İslâmî varlık görüşüne dayanan İslâmî sanatlar hakkında kuşatıcı bir görüş geliştirmeye gayret ediyor. Bundan dolayı mimaride ve değişik sanat alanlarında, teorik ve uygulamalı gayretler ortaya çıktı.

 

Yeni İslâmcı söylemdeki bu yön, ahlâkî-eleştirel açılımın bir ifadesidir. Modern çağdaki İslâmcı sanatçıların veya İslâmî sanatla ilgilenenlerin pek çoğu, Batı'daki veya doğudaki eğitimlerini, Batılı esaslar üzerine yapmışlardır. Bununla birlikte onlar, Batı manzumesinden soyutlanıyorlar ve ona eleştiri yöneltiyorlar. Bunu yaparken de, bir sanat görüşü üretmeye çalışırken kazandıkları bilgiden yararlanıyorlar. Sonra bunu modern çağın isteklerine cevap verecek İslâmî bir tarza çeviriyorlar.

 

Bu sanatçıların, İslâmî sanat mirasını yeni açılardan araştırdıklarını gözlemliyoruz. Böylece Batı'da öğrendikleri analitik araçlardan da yararlanarak onu ve teorik esaslarını yeniden keşfediyorlar. Aynı şekilde bu sanatçılar, bu alandaki geleneksel İslâmî kitaplarla da ilgileniyorlar.

 

20- Tarih okumalarında, Batılı bakış açısını aşmak: Yeni İslâmcı söylemin en önemli yönlerinden biri de, tarih okumalarıdır. Tarih okumalarında sonsuz doğrusal ilerleme düşüncesi reddedilir. Yine tek çizgi (Unilinear) kavramları reddedilir. Bu kavramlara göre, tek bir nihai noktanın ve tek bir hedefin olduğu ve insanlık tarihinin bir bütün olarak, o noktaya ve hedefe doğru hareket ettiği kabul edilir. Bu, Batı medeniyetinin bakış açısıdır.

 

Dr. Beşir Nâfi"nin  söz konusu ret hususunda bize uygulamalı bir model sunduğuna inanıyorum. O, İslâm tarihini, dışarıdan hiçbir analitik söz ithal etmeden, tamamen içeriden okumuştur. O, Batılı tarihçilerin okumadığı –veya okuyup da önemli görmedikleri için bırakıp gittikleri- vesikaları okumuştur. Bundan dolayı, yeni bir görüş sunmayı başarmıştır.

 

Dr. Beşir, laiklik manzumesi içinde eğitimini tamamlayan tarihçilerin ihmal ettikleri tasavvufun ve sufi yolların rolünü keşfetmiştir. O, tasavvufu ve sufi yolları araştırmanın, İslâm tarihini anlamanın temel girişi oluğunu düşünüyor.

 

Tarık el-Beşeri de bazı araştırmalarında modern Mısır tarihini araştırma noktasında sufi yolların önemini açıklamıştır.

 

Yeni İslâmcı Söylemin En Belirgin Sembolleri ve Davetçileri

 

Yeni İslâmcı söylem sahiplerinden ve davetçilerinden bazılarının isimlerini şu şekilde sıralayabiliriz: Üstad Malik bin Nebi, Üstad Fehmi Huveydi, Üstad Raşid Gannuşi, Üstad Münir Şefik, Üstad Adil Hüseyin, Üstad Tarık el-Bişri, Mühendis Mimar Dr. Abdulhalim İbrahim Abdulhalim, Dr. Rasim Bedran, Dr. Muhammed Selim el-Avvâ, Dr. Beşir Nâfi, Uluslararası İslâmi Düşünce Enstitüsü cemaati (Dr. İsmail Râci Faruki, Dr. Tâhâ Cabir el-Alvâni, enstitünün kurucularından Dr. Abdulhamid Süleyman. Aynı şekilde şu isimleri de sayabiliriz: Dr. Mina Ebu'l-Fadl, Dr. Seyfuddin Abdulfettah, Dr. Nasr Arif, Dr. Üsame el-Kaffâş, Hibe Rauf, Dr. Beyûmi Ğanim, Üstad Fuat Said, Üstad Hişam Cafer, Dr. Ahmet Abdullah, Dr. Lüey Safi), Dr. Cemal Atiyye, Mecelletü el-Müslim el-Muasır, Azzâm Temîmi, Habib el-Muknî, Mecelletü'l-İnsan.

 

Şüphesiz, bu saydıklarımızın dışında, Arap dünyasının içinde ve dışında, yeni söylemin oluşturulmasında pay sahibi olan daha onlarca kişi vardır. Batı'daki İslâmi azınlığa mensup kültürlü kişilerden pek çoğunun, aktif bir şekilde bu söylemi zenginleştirmeye başladıkları gözlemleniyor. Bu kişiler Arapça yazmıyorlar, ancak yaptıkları katkı son derece güzel ve faydalıdır. Bu kapsamda, Pakistanlı düşünür Pervez Manzur'u ve Islamic-Foundation'u zikredebiliriz.

 

Belki de şu anda yapılması gereken, bu yeni söylemin temel tezlerini idrak etmede derinleşmemizdir. Allah en iyisini bilendir.

 

 

Türkçesi: Halil KENDİR