Türkiye'nin Kuzey Irak'taki Kürt yönetimiyle kuracağı ilişkinin şekli ve mahiyeti sürekli gerginlik konusu oldu.
Türkiye'de birkaç istisna dışında, bu tartışmaya şu veya bu şekilde katkı sağlayanlar, olup bitenin çok gerisinde kalmış durumda.
'Devlet aklı'nın entellektüellerin önünde olmasına pek alışık değiliz.
Yani, kendi kamuoyunu henüz yeterince ikna edemeyen Türkiye Cumhuriyeti, Irak'ın kuzeyinde olup biteni yönetme konusunda beklenenin ötesinde bir maharet sergiliyor.
Kimbilir belki de yıllar önce 'Türkiye'nin çıkarları, Barzani ile işbirliği yapmayı gerektiriyor' dediği için kendi partisinden bile tepki alan siyasetçi İhsan Arslan'a bir özür borçluyuz.
İhsan Arslan, basit bir etnik dayanışmadan sözetmiyordu. Kaçınılmaz bir yakınlaşmayı ve işbirliğini erken görmüştü, hepsi bu.
* * *
Sahneye bir bakın.
Kuzey Irak'ın Türkiye'ye katılımı konuşuluyor. Bölgedeki Kürt aydınları, 'Türkiye'nin desteğine ve himayesine sıcak bakıyoruz' mesajı veriyor.
Önümüze öyle bir tartışma çıktı ki, nasıl kaçacağımızı bilemiyoruz adeta.
Bu tartışma aslında yıllardır devam ediyor. Ama meseleyi tırmandıran Uluslararası Kriz Grubu'nun 'Irak ve Kürtler' raporu oldu.
Raporda söylenen özetle şuydu:
'Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim, komşularına ve Bağdat yönetimine karşı koruyucusu ABD'nin kaybedeceği beklentisiyle, tek gerçekçi alternatif olan Türkiye'ye yöneliyor.'
Raporda ayrıca 'adının açıklanmasını istemeyen bir Türk yetkili'nin şu görüşleri aktarılıyordu:
'Iraklı Kürtlerle ekonomik birliktelik gelecekte mümkün. Fakat bu resmi değil, fiili bir birliktelik olmalı. Biz Irak'ın bütünlüğünü korumasından yanayız. Bağdat'la anlaşarak Kürt bölgesiyle sınırımızı esnek hale getirip ekonomik (serbest) bölge oluşturabiliriz.'
* * *
Kuşkusuz bu tartışmanın Kuzey Irak'taki 25 seçimler öncesinde tırmanması manidar. Üstelik tam da 'Kürt sorununun çözümünde önemli bir aşamaya gelindiğini' konuştuğumuz bir dönemdeyiz.
Bunların hepsini bir şekilde manidar bulabiliriz.
Ancak şu gerçek değişmiyor.
Türkiye, savunmacı ve içe dönük duruşunu terkedip, bölgesel bir aktör olarak ağırlığını hissettirmeye başlayınca, önemli sorumluluk alanlarıyla karşılaşıyor.
Meseleyi ne 'ulusalcı' paranoyalarla, ne de 'Musul'u geri alıyoruz' heyecanıyla ele almak doğru değil.
Kimse Türkiye'ye altın tepsi içinde 'Al sana Kuzey Irak, bu senin yeni eyaletin' filan demiyor.
Öncelikle bu etkinlik, Türkiye'nin bölgeye karşı samimi yaklaşımının ve ortaya koyduğu emeğin karşılığıdır.
* * *
Eğer Cumhurbaşkanlığı, Başbakan, Dışişleri, Genelkurmay ve MİT ekseninde şekillenen 'devlet politikası' kararlı biçimde devam ederse, iki önemli gelişme yaşanacak.
Öncelikle yıllardır boğulduğumuz bazı iç sorunların pençesinden sıyrılacağız. İkincisi bölgenin barışına önemli katkılar sağlayan ve her sorunun çözümünde masada olan bir aktör olacağız.
Benim Türkiye'yle ilgili böyle bir beklentim, inancım ve öngörüm var.
Yıllardır bölgeye gidip gelen bir gazeteci olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, Irak'ta yaşayan Kürtlerin önemli bir bölümü de Türkiye'yi böyle görüyor.
Sadece bizim değil, bölgemizin sorunu haline gelen Kürtlerle ilgili çözüm, 'kuşatıcı' bir aktörün inisiyatif almasından geçiyor.
Benim adayım Türkiye.
Kaynak: Star