Batı’nın Libya’ya saldırısı, halkı koruma bahanesiyle Müslüman bir ülkeye yapılan son bir haçlı saldırısıdır. Papa Urban II, Clermont Konsili’ndeki vaazının üzerinden yaklaşık bin yıl sonra müritlerinin iyi “Hıristiyan askerler” olarak İslam dünyasındaki bir diğer putperest grubun üstüne yürüdüklerini bilse mutlu olurdu. Albay Muammer Kaddafi gözde zorbamız olmak zorunda değil ama Saddam Hüseyin gibi o da yıllarca Batının desteğini aldı. Kaddafi’nin ham petrolü Batılı çok-ulusluların salyalarını akıtıyor. Artık iyice tıkınabilirler.
İlginçtir, 17 Mart’ta BM Güvenlik Konseyi görünüşte Libya halkını korumak amacıyla 1973 sayılı uçuşa yasak bölge kararını geçirmek için seferber edildi. Yirmi yıl önce benzer bir uçuş yasağı Irak’a uygulanmıştı hem de BM Güvenlik Konseyi gibi resmi süreçlerden geçmeksizin. Müeyyidelerin ve Batının uçuş yasağının sonucunda tahminen 1.5 milyon Iraklı öldü. 12 Mayıs 1996’da CBS’de yayınlanan 60 Minutes adlı programda Leslie Stahl o vakitler Amerika’nın BM büyükelçisi Madeleine Albright’a Saddam’ı devirmenin bedeli olarak 560.000 çocuğun hayatını kaybetmesine değip değmediğini sorduğunda Albright hiç tereddüt göstermeksizin “buna değdiğini” söylemişti. Durum Libya’da farklı olur mu?
Libya’ya saldıran ülkelerin safına bakalım: ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Kanada. İtalya, Libya’yla imzaladığı dostluk anlaşmasını tanımadı; ABD başkanı Obama, Kaddafi’nin meşruiyetini yitirdiğini söyledi. Kaddafi’nin hiç meşruiyeti var mıydı ki? Cevap evet ise, ne zaman ve nasıl kaybetti? Cevap hayır ise, aynı batılı güçler daha bu son olaylar patlak vermezden önce evvel niçin Kaddafi’nin hakkından gelmemişlerdi? İngiltere eski Başbakanı Tony Blair 2004 Mart’ında Kaddafi’yi ziyaret etmişti. Libya diktatörü 2008 yılında ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ı da kabul etmiş, onu “siyahi kadın” diye anmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, Ortadoğu’daki ayaklanmalar başlamadan aylar önce Kaddafi’yi başkentlerinde ağırlamışlardı. O halde Kaddafi’yi bu kadar çabuk bir şekilde Ortadoğu’nun kötü çocuğu yapan da nedir?
Doğru, Saddam gibi Kaddafi’nin de Batıyla sorunlu bir ilişkisi vardı. Batının sevgilisiyken kudurmuş köpeğine döndü sonra tekrar iyi kitap hanesine yazıldı, pek çok iniş çıkış yaşadı. Kaddafi’nin bugünkü parya statüsünün Libyalıların hayatını kurtarma amaçlı “insâni müdahale” argümanıyla hiçbir ilgi ve alâkası yoktur. Batılı yöneticiler Libyalıların veya Müslümanların ahvalini ne zamandan beri dert eder oldular? Kendi dostlarının hayatlarını umursamazken – Afganistan ve Irak’ta fakir ailelerin çocuklarının nasıl kurban gittiğine bir bakın – Libyalıların hayatlarını niçin umursasınlar?
Libya’da olup biteni anlamamız lazım. Aksi iddialar olsa da, batılı askerler, batılı diplomatları koruma bahanesiyle Libya’da ayaklanmacıları eğitiyorlar. Libya kara kuvvetlerine veya tank gibi zırhlı araçlara saldırma yetkisi vermeyen uçuşa yasak bölge kararıyla – ki özürlü bir karardır – saldırarak yaptıkları tam da budur. Dünyanın dikkati Japonya’daki felâkete odaklanmışken Libya’nın adım adım işgalidir bu. Batının son haçlı saldırısının nedeni ne olabilir?
Düşük sülfürlü olduğu için çok istenen Libya petrolünden halihazırda bahsedildi. Benzer şekilde, Libya’nın Amerika’daki 32 milyar dolarlık mal varlığı donduruldu. Washington Post’ta 23 Mart 2011 tarihinde yayınlanan bir habere göre dondurulan mal varlığı, Libya’nın ulusal servetinin önemli bir dilimini temsil ediyor. “2009 yılında Libya’nın GSYH’sı 62 milyar dolardı; egemen fonun miktarı tahminen 40 milyar dolar, Libya merkez bankasının rezervi ise 110 milyar dolar. Amerikan saldırısından iki hafta sonra AB, uyguladığı müeyyidelere merkez bankasını, egemen fonun ve başka üç Libya kurumunu daha ilave etti.” İngiltere de arkada kalmadı ve Libya’nın 19 milyar dolarlık servetine el koydu. Libya’nın yağmalanması, soygun ve yağma yetenekleri asırlar içerisinde iyice bilenen hırsızlarca büyük bir ciddiyetle başlatıldı.
Ne Kaddafi ne de halefi bir rejim – bu rejimin şekli ve rengi ne olursa olsun - bu parayı bir daha görmeyecek. Amerikalıların da başkalarının servetini çalma alışkanlıkları var; ya mal varlığını dondurarak ya da doğrudan işgal ve istila yoluyla yağmalayarak. ABD, İran’ın 40 milyar dolarlık servetini 1980 yılında dondurmuş ve birkaç milyon dolarını saymazsak hepsini gaspetmişti. Suudiler Amerikan ekonomisine bir trilyon dolardan daha fazla miktarda bir para yatırdılar. Bu parayı onların da görmesi muhtemel değildir hassaten de Amerikan ekonomisinin riskli durumuna bakınca.
Ancak Batının haçlı saldırısının daha sinsi bir gâyesi var.Libya, Batının Sahraaltı Afrika’ya nüfuzunun köprü başı olarak hizmet görecektir. Çad, Nijer ve Sudan’da Batının istediği geniş mineral yatakları var. Bu, Obama’nın ABD başkanı seçilmesine de uygun düşmektedir. Beyaz Saray’da siyahî bir adamın olması sayesinde Afrika halkı ve Afro-Amerikalılar ABD’nin saldıracağı veya Afrika topraklarını işgal edeceği endişesini pek taşımayacaklardı. Her şeyden evvel, hiç kimse Obama’yı ırkçılıkla suçlayamazdı. Amerikan müesses nizâmı her şeyi nefis bir şekilde hesaplayıp çözdü.
Batı askeri müdahalesinin sürekliliği hakkındaki ipucunu Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates Libya’da askeri harekâtın süresiyle ilgili kesin bir cevabın olmadığını söyleyerek vermişti. Fakat Gates, olup bitenleri ifşa etmişti. Libya üzerinde uygulanan uçuş yasağı kararı hakkında “dobra dobra konuşalım” demişti.” Uçuşa yasak bölge, hava savunma sistemlerini yok etmek üzere Libya’ya saldırmakla başlar. Uçuş yasağı böyle uygulanır.” Gates’in neyi ifşa ettiğine yakından bakınca bir sonunun olmadığı anlaşılır. Eski Başkan yardımcısı Dick Cheney’in “terörle savaş” hakkında söylediklerini hatırlayalım. 50 ila 100 yıl sürebileceğini söylemişti. Batılı politikacıların düşünce şekline bakabiliriz artık.
Savaşlar zorunlu olarak insâni kriz yaratır. Şu an Libya’dan kaçmak için yaklaşık 100.000 kişi çabalıyor. Bunlar arasında Mısırlılar, Tunuslular, Cezayirliler ve Sahraaltı Afrika ülkelerinin vatandaşları da var Bangladeşliler, Hintliler ve Pakistanlılar da. Batı, insâni yardım ve insâni yardım çalışanları göndermenin bahanesi olarak bu insanların içinde bulundukları zor durumu kullanacak. Sonra da insâni yardım çalışanlarının “korunması” bahanesiyle çok sayıda kara askeri gönderilecek. Libya bir kez daha doğrudan sömürgeleştirilecek.
Uçuşa yasak bölge kararını BM Güvenlik Konseyi aldı ama askeri harekât Fransa ve İngiltere tarafından başlatıldı ve harekât NATO uhdesine alındı. Böylelikle NATO güçleri kendilerini bir kez daha “dünyanın müşterek hayrının yetkili hâkimleri” olarak tesis ettiler.
Kaddafi’yi devirmede kendilerine yardım etmesi için feryâd ederek Batıdan destek talep eden Libyalılar uyandıkları vakit dizlerini dövecekler. Dış müdahale hiçbir halka kurtuluş getirmemiştir. AFRICOM üzerine kitap hazırlayan Syracuse Üniversitesi’nden siyaset bilimci ve Afrika-Amerika çalışmaları Profesörü Horace Campell şöyle diyor: Libya’nın bombalanmasındaki Amerikan dahli, ARFICOM için halkla ilişkiler manevrasına döndü. AFRICOM, Dyncorp, MPRI ve KBR gibi Afrika’da faaliyet gösteren Amerikalı askeri taşeronlar için bir paravandır. Savaşın özelleştirilmesinden çıkar elde eden Amerikalı askeri planlamacılar Libya’ya müdahale kisvesiyle AFRICOM’a güvenilirlik verecek bu fırsattan büyük bir keyif aldılar. Hiçbir Afrika ülkesi ARFICOM’un kıtada bulunmasına rıza göstermemişti. AFRICOM’un 1.500 çalışanı Almanya’da Stuttgart’ta bulunuyor. Eğer Libya bölünürse, yeni devlet AFRICOM’a bir üs temin edebilir.”
Libyalılar, ne kadar kötü olursa olsun Kaddafi döneminden daha berbat bir güne uyanmazdan önce kendilerine gelmeliler. Kurtuluş için dış yardımdan daha iyi yollar vardır. Dış yardım, beraberinde uzun iplerle gelir ve halkı özgürleştirmek yerine köleleştirmekle neticelenir.
Kaynak: Crescent Online
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı