'Yatacak yerimiz yok'

Küresel düzen en bariz özelliği, iletişim ile bilgiyi dilediği gibi biçimleyerek dolaşıma sokmak. Haberin kime, niye ulaşması gerektiği, nasılını da beraberinde getiriyor. Bilgi yanlış ve çarpık haliyle oyun hamuruna dönüşerek, onu üretenin maksadına hizmet ediyor.

İnsana ulaşan haber/bilgi reaksiyon gerektirdiğinde buna muktedir olunmadığının görülmesiyle yeni bir işlev kazanır. Katliam haberi alan insanın içine gireceği ruh hali Postmodern tasavvurun ilgi alanından kopuk değil.

İletişimin dolaşım hızı, ona ulaşanların reaksiyonu ile doğru orantılı değil. Dahası silahın, ölümün, dolaşım hızı barış çabası ile aynı değil. Çelişkili bu durum kötülüğün kaza gibi kabulünü, iyi niyetin çaresizlik olarak algılanmasına neden oluyor.

Kimi zaman gözümüzün önünde görüneni göremiyoruz; algımız kurgulanmış görme biçimine ayarlı hale geliyor. Mesela savaşların üçüncü tarafı olan ve skoru kontrol eden silah tacirlerini çatışma sıcaklığında unutur hale geliyoruz.

Hafif silahlar, ağır silahlar, nükleer ve kimyasal silahların varlığı savaşın çıkarılması için, silah fabrikalarının tam mesai çalışması için nerede elzem, hangi adreste üretim oluyor ve neden sesimizden daha hızlı koşuyor bu silahlar?

Kimi zaman çocuk saflığıyla baktığımızda, gördüklerimiz bir yana, bakışımızın nasıl formatlandığını da fark etme imkanına kavuşuyoruz. Demokrasi ve insan haklarının sahipliğinin iddiasını taşıyan adreslerin aynı zamanda dünya silah "ihtiyac"ını karşıladığını görmek büyük, ama aynı zamanda sıradan bir çelişki geliyor bize.

Bizim bu durumu sıradan görmemizi isteyen kim ve bu arzusunu nasıl gerçekleştiriyor?

Adalet duygusuyla bakma denemesini sürdürdüğümüzde terörizmi nereye koyacağız? Terörizm hukuksuz iş yapmaktır. Çatışma çıkarmak, insan öldürmek bir terörist eylemse bunu yapan devletlerin cezası ne olacak? Onların hukuktan azade, sorgulanamaz olduklarının hikmeti ne olabilir?

Cevap; güçlü olmak!

Sınırlarımıza ulaşan yangın İkiz Kulelere yapılan saldırıyla başladı. ABD faili meçhul saldırının etkisiyle Afganistan'a saldırdı ve yüzlerce masum insanın ölümüne sebep oldu. Açık ve net olarak bu saldırı bir terörist eylemdi. Ancak zayıf ülkelere, gruplara karşı yaptırım uygulanırken terörizm açık ve net örnek olan bu saldırıya karşı uluslararası camiadan tek ses çıkmadı.

Arkasından Irak'ın işgali ki, BM' in raporuna rağmen yapılan işgal ve işkenceler, savunmayı mecbur kılarken şiddetin dışında bir dilin geçerli olamayacağı ortaya koyulmuş oldu.

Ülkesi işgal edilen, işkence uğrayan insanların aynı dil dışına çıkarak cevap verebilmeleri teknik olarak da imkansızdı.

Beklenen, hesap edilen şiddet kitle düzeyine ulaştığında bir başka güç üzerine, konuşlandırılması ve oluşturulan açmaz sonrası kovulan coğrafyadan adeta davetle çağrılma,  aleniyete çıkmayan maharet olarak geleceğe taşınıyor. Coğrafya ve insan algısı tanınınca cetvel,  pergel  işleme dahil edildi. Kim kime düşman edilecek ve hangi uçların oluşturduğu enerji kullanılıp sürece yön verilecek? Sorularının cevabı ilk Körfez işgalinden elde edilen yakın tanımadan başlayarak  verilmeye başlandı. Harita çizmeye kalkmadan önce, onun ön hazırlığı bilginin kirli kullanıma alınmasıyla başlıyor.

Tarihi de güçlü olanlar yazacaksa, masumların kurtarılması adına uzaklardan canı pahası bölgeye gelen "kahraman"lardan söz edilecek ve  yerdeki silahla havadaki arasındaki amblemin aynı oluşundan söz etmek akla dahi gelmeyecek.

Pek çok şey bizim çocuksu saflığı kaybetmemizden neşet ederken, önemli bir oranı da unutkanlığımız üzerinden devreye alınıyor.

Güçlü olmak zorbalık kullanmayı gerektirmiyor ancak, bunu yaptığınızda aynı dilde size cevap verenleri hangi argümanla suçlayacağınız konusundaki açmazınızı saklayacak yer bulamayacağınızı da bilmelisiniz.

Zulmün ömrü uzun değildir.

İnsan vicdanı, sözkonusu saflıkla anlamlandırmaya durduğunda, gücün hukun karşısında zafiyeti anlaşılmaya başlanacaktır.

Tam da bu nedenle haber çarpıtılarak, değişik bölgelere farklı formatlarla, değişik içeriklerle servis ediliyor. Unutkanlığımıza bir an ara verip soralım; İkiz Kulelerin faili bulundu mu? Bulunmadı, ama suçluymuş gibi, binlerce insan bu sebepten öldürülmedi mi?  Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinden başlayarak bütün metinlere bağımsız mahkemelerin yargılayıp suçlu bulmadığı kişi cezalandırılamaz hükmünü kim yazdı?

Kendi yazdıkları  kurallara da uymuyorlar.

İkiz Kuleler saldırısının oluşturduğu mağduriyet algısı, petrol başta olmak üzere, bir coğrafyayla her türlü oynama hakkı veriyorsa, fail de zannı galiple o ülkede aranmalıdır.

Aklı dumura uğramış ümmetin durumuna gelince, yatacak yerimiz yok. Ama bu size  cinayet hakkı vermez.

Bakın biz ne güzel birbirimizi öldürüyoruz.

İsrail hiç olmadığı kadar güvende.

Sorun yok, sizin silahlarınız deneniyor.

Mesele değil, bölgeye yerleşmeniz için davetiye çoktan hazır.