Yassıada'da infazlar öncesi son celse

27 Mayıs darbesinin üzerinden tastamam yarım asır geçti. Yassıada’da sergilenen hukuk cinayetinin üzerinden ise 49 yıl. O gün bugün ne yaşananların izi silindi ne acısı dindi. Darbeden iki hafta sonra cuntanın aldığı kararla Demokrat Partililerin suçlarını araştırmak üzere adlarının başına ‘yüksek’ sıfatı eklenen iki heyet teşkil edilmişti.. Yüksek Soruşturma Kurulu ve Yüksek Adalet Divanı.. Darbeciler dönemin Yargıtay 1. Başkanı Recai Seçkin’in kurulacak mahkemenin başkanlığını kabulde tereddüt göstermeyeceğini düşünmüşlerdi. Ancak Seçkin bu isteği hukuk devleti ve adalet anlayışıyla bağdaştıramadığı için geri çevirdi... Daha da ötesi, reddetmekle kalmayıp Yargıtay Başkanlığı’ndan istifa etti... (Cunta, Seçkin’in istifasının skandala yol açabileceği düşüncesiyle hasıraltı edilmesi emrini verdi) Bunun üzerine 6 Eylül 1960’ta bu göreve 1. Ceza Dairesi Başkanı Salim Başol, mahkemenin savcılığına da Altay Ömer Egesel getirildi...

DP’nin on yıllık iktidarıyla ilgili bütün iddiaların soruşturulması bir ayda tamamlandı, 19 ayrı başlık altında dava açıldı... Ve sadece Cumhurbaşkanı Celal Bayar’la Tarım Bakanı Nedim Ökmen’in sanık olduğu ‘Köpek Davası’ isimli davayla çark dönmeye başladı... Onu ‘Bebek Davası’ ve ‘ Barbara Davası’ izledi.. Sabık iktidar mensuplarını kamuoyu nezdinde küçük düşürmek amacıyla açılmıştı bu davalar.. Kendisine Afgan Kralı’nın hediye ettiği tazıyı hayvanat bahçesine satmakla suçlanan Cumhurbaşkanı bu iddiayla ilgili olarak soruşturma kuruluna ifade verirken hayvanı Ankara’dan getirten heyet aklınca ‘yüzleştirme’ yapmıştı.. 

Heyet karar için

Yassıada mahkemesinin ne menem bir mahkeme, mahkeme başkanının ne tür bir yargıç olduğunu anlamak için ada kumandanı Albay Tarık Güryay’ın olayın üzerinden yıllar geçtikten sonra 1985’te kendisiyle yapılan bir röportajda anlattıklarını hatırlamak kâfi..
“Bir gün Milli Birlik Komitesi’nin iki üyesi Mucip Ataklı ile Suphi Gürsoytrak öğlen yemeğine geldiler. ‘Yemeği senin odanda yiyeceğiz’ dediler. Mahkeme Başkanı Salim Başol’u da çağırdık. Dördümüz birlikte yemek yedik. Bunlar konuyu açtılar. Salim Başol’a dediler ki; Reis Bey, karar günü geldiğinde 60’tan aşağı idam verirseniz Milli Birlik Komitesi olarak biz gayr-i meşru duruma düşeriz... Yani 59 kişi olsa bizi meşru kılmaz. Başol da bunun üzerine dedi ki, ‘bu kararları ben tek başıma verecek değilim. Dosyaları heyet halinde inceleyeceğiz. Belki yüz kişiyi asarız.. Bu benim tek başıma vereceğim bir karar değil ki...’ Onlar da dinleyip, sana durumu anlattık, mümkün olduğu kadar fazla olsun, dediler.”
5 Eylül’de yargılama tamamlandı.. 50’si hakkında savcı Altay Ömer Egesel’in idam cezası istediği sanıklar uykusuz geçen on gün boyunca hüküm bekledi.. Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Gün doğar, sohbetimiz yalnız ölümdür adada/ Gün batar, uykuda rüyâmız ölümdür yalnız.../ Dersiniz, böyle cehennem mi olur dünyada?/ Çok değil, bir gecelik bizde misafir kalınız!.” diye tarif ettiği on günün ardından 15 Eylül günü Demokrat Parti yönetici kadrosu ve DP iktidarına yakın oldukları varsayılan kamu görevlilerinden oluşan sanık kadrosu son kez mahkeme heyetinin karşısına çıktı.. Ve Salim Başol; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan, Refik Koraltan, Agâh Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Hamdi Sancar, Nusret Kirişcioğlu, Bahadır Dülger,
Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu ve Zeki Erataman’ın idama mahkûm edildiklerini açıkladı..

Karar dosyalarının tasdik için aynı gün uçakla Ankara’ya MBK üyelerine gönderildiğini biliyoruz.. MBK’nin de dakika sektirmeden toplanıp kararı oyladığını.. Yassıada mahkemesi kararları açıklanana kadar ihtilal 11 DP’linin ölümüne sebep olmuştu zaten.. 27 Mayıs sabahı Bayar ve Menderes’le birlikte gözaltına alındığı Harp Okulu binasında öldürülüp cesedi pencereden atılıp intihar ettiği söylenen Namık Gedik’le açılan sayfaya Yassıada’da Lütfi Kırdar, Gazi Yiğitbaşı, Yusuf Salman, Yümni Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz ve Cemil Keleşoğlu eklenmişti. MBK’nin onayladığı üç idam dosyasıyla sayı 14’e çıktı..
Bilinen, 9 ret oyuna karşılık 13 kabul oyuyla tasdik edildi Menderes, Zorlu ve Polatkan hakkında verilen hüküm.

Yıllar sonra hayatta kalan MBK üyelerinden bazıları Tempo dergisine konuştular.. Çoğu, Talat Aydemir liderliğindeki Silahlı Kuvvetler Birliği adlı cuntanın baskısı altında oy kullandıklarını söylüyordu. 

Emanullah Çelebi: “Vicdan azabı duyuyorum. İdam edilenlerin ailelerinden, yakınlarından özür diliyorum”

Sami Küçük: “Mehmet Özgüneş ve Ahmet Yıldız aramızda idama en çok karşı olanlardı. İdam lehine oy kullandılar. Adnan Menderes’in idamından bir gün sonra Mehmet Özgüneş bana geldi. ‘Albayım çok vicdan azabı çekiyorum. Biliyorsunuz idamlara karşıydım. Karar vereceğimiz gün Talat Aydemir telefon açtı. Buluştuk, tehdit etti. Korktum ve oyumu değiştirdim. Şimdi çok vicdan azabı çekiyorum’ dedi. İdama karşı olanlar 11, olmayanlar 11 kişiydi. Mehmet Özgüneş ve Ahmet Yıldız fikir değiştirince 13’e 9 oldu. 11’e 11 olsa idamlar yapılmayacaktı. Çünkü MBK Başkanı Cemal Gürsel de idamların aleyhindeydi.”
Numan Esin: “14’ler tasfiye edilmeseydi idamlar olmazdı. Türkeş’le ben 15 kişiyi yurtdışına sürgüne göndermeyi düşünmüştük...”

Kamil Karavelioğlu: “Eşim idama onay vermediğimi seneler sonra anladı. 27 Mayıs’ın kusuru idamlardır. Arkadaşlar ordunun baskısı altında oy kullandı...”

 

Kaynak: Radikal