Yargıtay Başsavcısı'nın mütalaası ışığında dinleme skandalı

Vardığı nokta itibarıyla "dinleme skandalı" bir ciddiyetsizlik ve beceriksizlik sorunu. CHP'ye oy veren seçmenler başta olmak üzere, herkesin parti yönetimine dönüp "kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerde kaldı gayriye himmet ede" diye sorgulamaya başlaması lâzım.

Dersine iyi çalışmayan, işini iyi yapmayan aradaki boşluğu ortalığı karıştırarak, hırçınlaşarak, kavga gürültüleri arasında mantığı boğarak doldurmaya meylediyor. Bir siyasetçinin dinlenmesi büyük bir skandal; ama aynı siyasetçinin kendi cep telefonu üzerindeki iktidarsızlığını, "dinleme skandalı" diye takdim etmesi daha büyük bir skandal değil mi?

Yeni Ulusalcılığın, kendi geçmişinden bihaber kör ve karanlık bir ideoloji olması gibi.

Fakülte yıllarımın başında, elime geçen ilk Marksist metinleri okuduğum zaman çok etkilenmiştim. Her şeyi açıklama iddiasında kuvvetli bir mantık ve muhakeme, kemiksiz akıp giden bir üslûp. İçine giren insanda, kendi kaderinin efendisi olabileceği duygusu uyandıran tutarlı bir sistem örgüsü. Marks düşünce tarihinin gelmiş geçmiş en büyük teorisyenlerinden biri olmanın yanında, çok güçlü bir polemik ustasıydı. Proudhon'la giriştiği "Sefaletin felsefesi/ Felsefenin sefaleti" polemiği benim favorilerimdendir. Diyalektik, üretken bir mantıktır. Marksizm'in hayata dair açıklanmayacak bir nokta bırakmayacak gibi sürüp giden diyalektiği, dünyayı değiştirecek gücü de taliplilerine önermektedir. Marksizm etkileyici bir teoridir; ama bu etki ikinci elden izlenince yok olur. Türkiye'de üretilen Marksist metinlerin hepsi kötü birer taklittir. Birkaç metni gözden geçirince içi kof, retorikten ibaret bir jargonla karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Marks'tan ve Marksizm'in büyük ustalarından yapılan çevirilerin hepsi berbattır. Zamanla bu çevirilerin, sırf kof taklitlerin zırvalarını kapatmak için, kasıtlı olarak berbat bir şekilde yapıldığını düşünmeye başladım.

Ulusalcı ideoloji, Marksizm'in dördüncü-beşinci elden çok kötü bir taklidi. Araya Lenin'in, Stalin'in girdiği, üçüncü dünyacılığın bugün artık kimsenin hatırlamadığı teorisyenlerinin çeşni olduğu berbat, kapalı ve düzeysiz metinler karşınıza çıkar. Demokratik iktidarlarla genetik doku uyuşmazlığı yaşayan marjinal gruplar her toplumda bulunur. Bu marjinallikten bir iktidar projesi çıkartmak niyetiyle yola çıkanlar, bir eskici dükkanının kapısını çalmak ve oradan müzelik hale gelmiş kırık-dökük Marksist teori parçalarından bir muhalefet zemini oluşturmak zorunda kalır. Genellikle kullanılan parçalar, dördüncü-beşinci el, Türkiye'den çıkma pozitivist-materyalist polemiklerdir. Ulusalcılık, Marksizm'in bu dördüncü-beşinci el taklidi olan az gelişmiş ülke milliyetçiliğidir. Ayırt edici vasıf, 1919-1923 yılları arasında geçen Kurtuluş Savaşı'nın anti emperyalist, anti sömürgeci bir bağımsızlık savaşı olarak yeniden formüle edilmesidir. Marksizm'le bağ, pozitivizm sayesinde kurulur. Yerli kapitalizm henüz ortada olmadığı için onun yerine, Sovyetler'de uzun süre egemen olduğu üzere din düşmanlığı yerleştirilir.

Yargıtay Başsavcısı'nın, İddianame'den sonra dün açıklanan "Esas Hakkında Mütalaası"nda bu ideolojinin gölgesi duruyor. Yüksek Yargı cephesinde bir ideoloji savaşı yürütülüyor. Mütalaa metninin özellikle baş kısmında, bu marjinal ulusalcı ideolojinin izleri görülüyor. Mütalaa'da geçen şu cümle benim meramımı ifade etmem için yeterli: "Emperyalizm, günümüzde de sürdürdüğü yayılmacı politikaların icrasında temel güç olarak yerelden devşirdiği işbirlikçileri kullanmıştır." Bu cümlenin arkasındaki varsayımın temel sorunu 1960'larda, 70'lerde kalmasıdır. Eskinin emperyalizm teorilerinin yerini bugün, yine Marksist teorisyenlerin başını çektiği "Hegemonya", "İmparatorluk" ve "Dünya Sistemi" teorileri almıştır. Ulusalcılık, yeni literatürü sindirme zahmetine katlanamadığı için eskilerle idare etmektedir.

Türkiye'nin siyasî ve hukukî sorunlarının ilk sırasında dört başı mamûr bir ciddiyet sorunu duruyor. Elindeki basit bir alete hükmedemeyen bir politikacının, hukuk içinde bir ideoloji savaşı yürütürken çağın çok gerisinde kalan ve yeniliklerden haberi olmayanların öncelikli sorunu bu.

Kaynak: Zaman