Yargı üzerine notlar

HSYK kararnamesi siz bu satırları okurken nihayet çıkmış olabilir. Ama şu tabloya bakın: 7 üyeli Kurul'da 5 yargıç üye ittifak halinde, Ergenekon davasına bakan hâkim ve savcıların tamamını değiştirmek için adeta savaştılar.
Evet, tamamını değiştirmek istediler, makul gerekçelerle birkaçını değil!
Ankara'da 'Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'nin başına da meşhur "Şüpheli Abdullah Gül..." kararıyla tanınan bir hâkimi atamak için savaştılar!
Adalet Bakanı ile Müsteşar bunlara karşı çıktı...
Beş yargıç nasıl oluyor da 'siyasi' hassasiyeti olan atamalarda böyle tek yönlü ve ittifak halinde davranabiliyor?
Tesadüf mü? Yoksa yargıda bir "bizden" mekanizması mı var?
İşte burada 'sistem' sorunu karşımıza çıkıyor: Tek fikirli, tek kaynaklı ve dar kadrolu kurullar tarafsız olamaz!
Onun için dünyada bu tür kurullarda hem üye sayısı çoktur; hem sadece "hâkimler hâkimleri seçiyor" değildir, parlamentolar da üye seçmektedir. (Prof. Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, 2000, sf. 856)
Bizde de Yüksek Hâkimler Kurulu'nun üye sayısı 7 değil 18 idi! Üçte birini parlamento seçiyordu! Darbeler budaya budaya bugünkü oligarşik hale getirdi.

Ama hangi teamül?
HSYK'daki tartışmaların bir sebebi daha varmış: Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı taslak listedeki bazı atamaları yargıç üyeler "teamüle aykırı" bulmuşlar, "kadrolaşma" olarak gördükleri için karşı çıkmışlar.
İyi etmişler. Bu tür kurullara hiçbir 'kanat' egemen olamamalıdır; ne siyaset, ne adli oligarşi...
Bu "teamüle uygunluk" kavramı da çok önemlidir; bir ölçütü ifade eder.
İyi de, kapsamlı bir davaya bakan hâkim ve savcıları toptan başka yere atayıp yerlerine "bizden"leri getirmek şeklinde bir "teamül" mü var ki, Ergenekon davası için bunu yapmak istiyorlar?!
Oktay Ekşi yanılıyor, Ergenekon davasındaki hâkim ve savcıların "görev süresinin dolması" diye bir mesele yoktur. Süre kaç seneymiş ki dolmuş?!
Böyle makul bir sebep olmadığı için bu hâkim ve savcıların uzaklaştırılmak istenmesi davanın "bizden hâkim ve savcılar"a havale edileceği kaygısını yarattı; adalet zedelendi.
Bu tabloda Yargıtay Başkanı Sayın Hasan Gerçeker'in suskunluğu "müdahale etmemek" gibi saygın bir tavır olabilir. Ama Anayasa Mahkemesi'nde "görülmekte olan dava" için görüş beyan etmekten çekinmediğine göre, keşke bu olayda da "doğru bildiğini söyleyerek" bizleri aydınlatsaydı.

Yargı reformu
Türkiye'de darbelerin kurduğu oligarşi ya da "kooptasyon" (birbirini seçme) sisteminin yarattığı sorunlar yargının tarafsızlığına güveni sarsıyor.
Halbuki uluslaşmanın da, istikrarın da en önemli mekanizmalarından biri yargının tarafsızlığına güvenilmesidir.
Merhum Ecevit'in 1970'lerde "devrimcilerin elinde" olduğunu ilan ettiği yargıya halkın diğer kesimleri nasıl güvenebilirdi? Yargı hiçbir görüşün "elinde" olmamalıdır.
Hukuk hayatımızda "tarafsızlık" kültürünü geliştirmek ve yargıda tarafsızlığı sağlayacak yapısal reformları ele almak zorundayız:
-  Anayasa Mahkemesi ve HSYK'da üye sayısının 20 civarına çıkarılması, kaynak çeşitliliğinin sağlanması, belli orandaki üyeleri parlamentonun seçmesi, o durumda HSYK'nın kendi bürokrasisine sahip olması gibi...
-  Adli ve idari yargı açısından ise, hukuk eğitiminin 5-6 yıla çıkarılması, meslek içi eğitimin güçlendirilmesi, yükseltmelerin 'bilimsel' ve mesleki performansa bağlanması gibi...

Kaynak: Milliyet