ABD Başkanı Barack Obama ve Britanya Başbakanı Gordon Brown'ın sert açıklamalarına rağmen, uluslararası toplumun şaibeli nükleer programı hakkındaki kaygıları görmezden gelmeyi sürdürmesi halinde İran'a yeni yaptırımlar uygulaması gerekip gerekmediği veya uygulayıp uygulayamayacağı konusunda en ufak bir uzlaşma işareti yok.
Bu arada Tahran BM'den gelen veya tek taraflı kalkışılan herhangi bir cezalandırmayı savuşturmak için önleyici adımlar atmakla meşgul; sözgelimi Çin'e, orta Asya'ya ve Venezüella'ya diplomatik heyetler gönderirken, kışın sıkıntı yaşanmaması için petrol ve doğalgaz stokluyor.
ABD Kongresi'nin birçok üyesinin tercih ettiği seçenek (petrol dahil, arıtılmış yakıt ürünlerinin İran'a ihracatına yasak getirmek) nafile gibi görünüyor. İran bu noktada savunmasız addediliyor, zira benzininin yüzde 40'ını ithal ediyor. Fakat dünyanın bilinen en büyük ikinci ham petrol rezervlerine sahip ve Çin dünyanın ikinci en büyük ham petrol ithalatçısı. Amerikalı şahinler için bu cehennemden çıkma bir izdivaç. Fakat ufukta boşanma falan da yok.
Çin, mantığın yeni sesi!
İran Çin'in geçen yılki ham petrol ihtiyacının yüzde 10'unu tedarik etti; pazar payının daha da artması bekleniyor. Çinli şirketler ve aracılar, Batılı şirketler çekilirken, İran'ın rafine petrol ihtiyaçlarının üçte birini sağlıyor. Bu yılın başında Çin Ulusal Petrol Şirketi, İranlı muadiliyle 1.7 milyar dolarlık bir yatırım anlaşması imzaladı. Çin'in İran'daki toplam enerji yatırımlarının 100 milyar dolar değerinde olduğu söyleniyor.
Cenevre'deki hayati önem taşıyan nükleer görüşmeler öncesinde konuşan Çin Dışişleri sözcüsü Jiang Yu, ABD, Britanya ve diğer BM Güvenlik Konseyi üyelerine çatışmadan kaçınma çağrısında bulundu. "Bütün tarafların gerilimleri yatıştırmak ve sorunları çözmek için daha fazla adım atması gerektiğine, bunun aksi yönünde davranmaması gerektiğine inanıyoruz" dedi Yu. Pekin'in derdi açıktı. Prensipte yaptırımları desteklese de (ki desteklediği falan da yok), ulusal ekonomik çıkarlarına zarar verecek önlemleri desteklemeye niyeti yoktu.
Rusya'nın daha sert yaptırımları yönelik önceki muhalefeti, Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in Obama'yla Pittsburg'da yaptığı görüşmenin ardından yumuşamış görünüyor. Fakat pratikte neyin değiştiği belirsiz. Moskova Tahran'ı Kafkaslar, Hazar ve Orta Asya bölgelerindeki önemli bir müttefik ve ticaret ortağı olarak görüyor. Genç Medvedev'in, daha güçlü ve işbirliğine daha az niyetli akıl hocası Vladimir Putin'in yanında gerçekten karar alıp alamadığı da meçhul.
İran'ın komşuları yaptırımlar trenine atlamaya gönülsüz. Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan gelecek ay Tahran'da İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'la yapacağı görüşmede nükleer meseleyi ele alacağını söyledi. Fakat uyarıda bulunmayı da ihmal etmedi: "Bu yaptırımların İran halkına faydası dokunmaz. Bu yüzden dikkatli olunması gerektiği kanaatindeyim."
1990'larda yıkıcı BM yaptırımlarına maruz kalan ve Şii liderliği İran'la yakın müttefik olan Irak'tan beklenebilecek yardım daha da az. Keza hükümeti bırakın İran sınırındaki kaçakçılık cennetlerini, hatta Kabil çarşısını bile güç bela kontrol edebilen Afganistan'dan da.
Pakistan'a gelince, Devlet Başkanı Asıf Ali Zerdari geçen hafta New York'ta Ahmedinecad'la sıcak bir biçimde kucaklaştı ve Tahran Times'a göre, 'barış ve istikrarı güçlendirmek' ve ticari ilişkileri geliştirmek için İran'la yakın çalışmaya can attığını söyledi. Gazeteye göre, "İki başkan İran-Pakistan doğalgaz boru hattını ve bu kârlı projeye yönelik çalışmaları hızlandırmayı" da konuştu. Ayrıca İran ve Dubai arasındaki yasaklı ticaret trafiğinin (burası Körfez'deki büyük bir yeniden ihracat odağı) nasıl kesilebileceği de bir başka yanıtlanmamış soru.
Bu engeller üzerine kafa yoran Amerikalı yetkililer giderek, İran'da veya İran adına finans, bankacılık, sigorta ve yatırım işlemlerini yürüten uluslararası şirketleri zapt etmenin yanı sıra ABD ve AB'de hükümet düzeyinde adımlar atmaya odaklanıyor. Kuzey Kore'ye karşı kullanılanları hatırlatan bu tür önlemler Batılı enerji şirketlerini İran'dan çekilmeye ikna etti bile. Bu önemler ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nin onayına ihtiyaç duymamak gibi bir avantaj sağlıyor.
ABD Savunma Bakanı Robert Gates hafta sonu televizyonlara verdiği demeçlerde iyimserlik saçtı ve gerektiği takdirde İran'a ilave cezalalarla diz çöktürülebileceğinden dem vurdu. Gates, "Hâlâ kullanılabilecek çeşitli seçenekler var, ki gayet de zengin bir seçenek listesi söz konusu" diyor ve ekliyordu: "İranlıları politikalarını değiştirmeye zorlama potansiyeline sahip önlemler devreye sokulabilir."
İran savunmaya geçmekte haklı
Fakat birçokları Gates'e kesinlikle katılmıyor. Wall Street Journal'da yazan eski Bush yönetimi yetkilisi Eliot Cohen, Gates'in kendi kendisiyle dalga geçtiğini söylüyor ve şu ifadeleri kullanıyordu: "İran'a karşı büyük bir yaptırım çabası bir süredir devrede. Bunlar Tahran'ın nükleer iştahını kesmek konusunda işe yaramıyor ve yaramayacak da." Cohen'e göre yaptırımlar zayıf siyasetçiler için bir incir yaprağından ibaretti. Ve hiçbir şey
yapmamak bir seçenek olmadığı için, Washington'ın yegâne mantıklı alternatifi, topyekün işgalden kaçınıp gereken diğer tüm araçlarla 'aktif biçimde İslam Cumhuriyeti'ni devirmeye çalışmak'tı.
Dünyanın tek nükleer süpergücünden bu tür tehlikeli ve kötü düşünülmüş tehditlerin yükseldiği bir dönemde, Tahran'daki muadil sertlik yanlılarının savunmaya geçmesinde şaşılacak bir yan yok. Keza mantığın yeni sesi konumundaki Pekin'in itidal çağrısı yapmasında da... (29 Eylül 2009)
Kaynak: Radikal