Pakistan'da 2007 ortalarına doğru yaygınlaşan bir tartışma ortamı var. Ülke Talibanlaşıyor mu? Bu tartışmayı analiz edenlerden birisi de Dawn gazetesi yazarlarından Kunwar İdris. 'Rule of Sharia or lawlessness?' başlıklı makalesinde Talibanlaşma eğilimini kanunsuzlaşma eğilimi olarak takdim ediyor. Şeriat kurallarını zorla empoze etmenin veya dayatmanın aslında kanunsuzluk anlamına geldiğini ima ediyor. Başlığı da zaten bunu ortaya koyuyor. Türkiye'de İstanbul'da bir Kur'an kursuna müdahalenin bir benzeri İslamabad'da Lal Mescid/Kızıl Mescid'e yönelik olarak da gündemdeki yerini koruyor. Müşerref'in eli varmıyor. İslamcı olmadığından müdahaleden ürküyor. Tepki çekmekten korkuyor. Ahlak zabıtası gibi kimi dini kurumların veya cemaatlerin dükkânları basarak ahlaksız muhteviyatı olan materyalleri tahrip etmeleri tartışmanın odağını teşkil ediyor. Mesele bazı medreseli kızların randevu evlerini veya genel evleri basmalarıyla patlak vermişti. Lal Mescid ve medresesinin yöneticilerinden Abdurreşid Gazi gibiler bu yönde talebeleri teşvik etmişlerdi. Cemaat-ı İslami Lideri Gazi Hüseyin Ahmed gibiler de bu yaklaşımı destekliyorlar. Bundan dolayı onlar da tartışmanın taraflarından birisini temsil ediyorlar. Pakistan'ın laik kesimleri bunun doğru olmadığını ve kanunsuzluğun teşviki anlamına geleceğini ileri sürüyorlar. Keyifleri kaçıyor.
Yine Peşaver'de tarihi Muhabbet Han Camii'nin imamı Mevlana Yusuf Kureşi de devletten ruhsatlı bile olsa taraftarlarına nerede bulurlarsa bulsunlar genevelleri derhal kapatma talimatı vermiştir. Bunlar, Pakistan'ın laiklerle anti laikler arasında kaynama ve galeyan noktasını oluşturuyor. Kunwar İdris bu gibi ahlaki müdahalelerin ferdi değil de kanunlar ve devletle uzlaşma içinde ve çerçevesinde yürütülmesi gerektiğini savunuyor. Diğer taraftakiler ise ahlaksızlığın ayyuka çıkması halinde devlet tedbir de almıyorsa buna hakkı olduklarını savunuyorlar. Haftalık Lahore gazetesinin muhabiri bu talimatı veren Mevlana Raşid Gazi'ye şu soruyu soruyor: "Niye, Medrese talebelerini, dükkanları basarak gayri ahlaki metaryalleri itlaf etme noktasında zorla şeriat kurallarını tatbik etmeye zorluyorsunuz ?.." Mevlana Raşid Kureşi bu soruya cevap vermiş olmalı ki Lahore gazetesi ardından şu soruyu soruyor: "Hindistan'da da birileri Hinduvata'yı veya Hindu kanunlarını zorla dayatmaya kalkışırsa ne olacak ?" Mevlana'nın bu soruya cevap ve karşılık veremediğini yazıyor. Sanki Kur'an ayetinin ifadesiyle 'febühitellezi kefere' yani Mevlana hazretleri mebhut ve sakit kalıyor.. Ama Mevlana'nın o anda bu soruya cevap verememesi sorunun mukni bir cevabı olmadığını göstermiyor. Aksine. Bu soruya cevabı Mevlana yerine Hindistan toplumu veriyor.
***
Bu bağlamda, Hindu toplumunun ahlaki reflekslerinin, Müslüman toplumları aştığı ve geçtiği anlaşılıyor. Sözgelimi, Hollywood'un rakibi Bollywood filim endüstrisinde öpüşmek yasak. Ve Bollywood aktristlerinden Shilpa Shetty'nin Büyük Birader yarışmasında alay konusu olması ve kendisiyle isitihfaf edilmesi Hint toplumunu ayağa kaldırmıştı. Bu işin ayrı boyutu ama aynı aktrist bir Batılı artistle sarmaş dolaş olunca ve öpüşünce Hint toplumu ayağa kalkmış ve Hintli kadını ve geleneğini aşağılama ithamıyla mahkemeye başvurmuştur. Demek ki, Hindu toplumunun bu konularda kat'i kuralları var. Dolayısıyla Kunwar Hindistan'ı Pakistan zannederek ezbere bir soruyu sütunlarına taşıyor. Ve yine aynı bağlamda, Yunanistan Ortodoks Kilisesi AB normları çerçevesinde kimlikten din veya mezhep hanesinin kaldırılmasına mukabil Atina'yı ateşe vermişti.
Yunanlıların asabiyeti bu noktada Türkiye ile mukayese bile edilemez. Hindistan'ı Pakistan'la Yunanistan'ı Türkiye ile mukayese etmek kabil değil. Aksi bile varid olsa doğru doğrudur. Yanlış onun yerini alamaz. Demek ki mesele vülgarize edilemeyecek veya basitleştirilemeyecek kadar karmaşık. Evet, belki İran'ın yaptığı gibi din zorla empoze edilemez insan ile Allah arasına girilemez. Ama ahlaki normlar öyle değildir. Dinde müştereklik veya bağlayıcılık yoksa da ahlakda bağlayıcılık vardır ve esastır. Ve herkesi ve her toplumu bağlayıcıdır. Hint toplumunu bağladığı gibi Pakistan toplumunu da bağlayacaktır. Ahlak adına dindarların veya medreselelilerin ortaya çıkması da işin özünü değiştirmez. Ahlak herkesin ortak paydasıdır. Onun dışına çıkılamaz. Müstehcenliğin tervic ve teşviki de ahlaksızlığın yayılması ve yaygınlaştırılmasıdır. Her toplum buna karşı durmalıdır. Ahlaksızlığa müsamaha ile bakılamaz. Pakistan bir İslam toplumu ise ve devlet de referansını İslam'dan alıyorsa öyleyse medreselilerin yapacağını medreseden önce kanun kuvvetleri yapmalıdır. Yakışanı da budur.
Bu noktadan sonra gelelim aynı bağlamda Türkiye'de başörtüsü tartışmasına. 'Başörtüsüyle Çankaya'ya çıkılmaz' diyenlere Hayrünnisa Gül'ün Hindistan üzerinden bir cevabı var. Ama bu doğru cevap: "İnancınızla eğitiminiz veya göreviniz arasında tercihe zorlanıyorsunuz. Hindu'ya, 'inek kes' diyebilir misiniz? Bu, benim inancım ( ve hakkım)..." Evet, bence Hindistan'dan medreselilerin değil Kunwar Idris gibi sözde çağdaşların, modernistlerin ve laiklerin alması gereken dersler var. O medreselilere Bollywood'dan edğil de Hollywood'dan misal getirse ders verse daha doğru olur. Ama getireceği misal de, doğru misal olmaz. Zira su-i misal, misal değildir. ANNA NICOLE SMITH bu sui misalin kurbanları arasındadır.