Washington ile Erivan arasında Ankara'nın öncelikleri

Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin 1915 olaylarının 'soykırım' olarak görülmesi yönündeki karar tasarısını onaylaması, görülmemiş uluslararası bir ilgiden beslendi. 
 
Böyle bir karar 2000, 2005 ve 2007 yıllarında komisyona büyük oy farklarıyla geliyordu; ancak her defasında Beyaz Saray, Temsilciler Meclisi başkanının tasarıyı genel kurula sunmasını engellemek için müdahalede bulunuyor ve dolayısıyla tasarı başkanın çekmecesinde yatıyordu.

Halihazırdaki ilgi temel bir farktan kaynaklanıyor. O da bugünün Türkiye'sinin dünün Türkiye'si olmaması, bugünün Türkiye'sinin rehini olduğu süper güçlerden ve özellikle de ABD'den bağımsız hesapları olan etkili bölgesel bir güç olmasıdır. Bir diğer fark da ABD yönetiminin kendisiyle alakalı. Karar Kanada hariç ABD dışındaki ilk ikili ziyaret için Türkiye'yi seçen 'yeni' ABD Başkanı Barack Obama yönetimi tarafından alındı. Ayrıca Obama göreve gelmesinden sadece iki ay sonra İslam dünyasında ilk seslenişini yapmak için de Türkiye'yi seçmişti. Keza Obama çekişmelerin çözüm yöntemi olarak diyalog yöntemine dayandı. En azından teorik olarak böyle. Bu çerçevede Obama, Ortadoğu çekişmelerini çözmek için hazır ve ciddi planları olması durumunda kendisine Türkiye'den daha iyi destek olacak bir ülke bulamadı.

Bu yüzden Obama döneminde tasarının geçmesi sürpriz oldu. Dahası tasarıyı destekleyen 23 oyun çoğunluğu yani 17 oy Demokrat Parti'den. Yani Obama'nın tasarının geçmesini engellemek için baskı yapma imkânı vardı. Bu yüzden soru, Obama yönetimini tasarıyı geçirmeye iten sebepler hakkında. Özellikle de Ankara, Obama'yı oylamada izlenen taktiği desteklemekle suçladı resmen. Şöyle ki: Bu taktik kararı destekleyenlere daha fazla oy hakkı vermek için oturumu uzatmış, bu rakama tek bir oy farkla ulaşıldığında Obama oturum başkanını aramış ve tasarıya karşı oy kullanacağını belirtmiş vekillerin oy vermesini engellemek için oturumu sonlandırmasını istemiş.

Baskın görüş, Obama'nın tek bir soruna dahi çözüm bulmaktan aciz kaldığı dış politikadaki başarısızlıkların sonucu olarak bir hayal kırıklığı içinde olduğu ve 'soykırımı' tanıma vaatlerinde bulunduğu, içerideki Ermenilere 'destek' vererek bu başarısızlığını telafi etmek istediği yönünde. 1915 katliamlarının insanlık trajedisine rağmen Ermeni Dışişleri Bakanı Edward Nalbandian'ın, kararı 'Amerikan halkının beslendiği evrensel insan hakları değerlerini yansıttığı' şeklinde nitelemesi kabul edilemez. Çünkü ABD, dünyada insan haklarından konuşacak en son ülkedir. Filistin'den Irak'a, Afganistan'a ve Vietnam'a kadar halkları soykırımdan geçirmiş, Japonlara ilk nükleer bombayı kullanmıştır.

Ortada önemli bir başka nokta daha var. O da Ankara'nın İsrail'e yönelik politikalarından intikam almak için Temsilciler Meclisi'nde Ermeni tasarısını destekleyerek Türkiye'ye ABD'de darbe vurulmasındaki Yahudi lobisinin rolüdür. 'Soykırım' tasarısının geçmesinin zaten gergin olan Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilere ilave derin etkisinin olacağını düşünmüyorum. Şöyle ki İsrail, Hamas, Filistin sorunu, İran nükleer programı, Suriye ve Irak gibi dosyalarda ilişkiler gerilmişti zaten.

Türk büyükelçinin Washington'dan çağrılması Dış İlişkiler Komitesi'nin kararı ölçeğinde bir adım ve dolayısıyla bir sonraki Amerikan adımının beklenilmesi sebebiyle ilişkilerin gerilmesi tahmin edilmiyor. Tasarının Amerikan Senatosu'na gelmesi durumunda Amerikan çıkarlarına zarar verecek dosyalarda ilişkileri gerginleştirecek adımlar düşünülebilir.

Amerikan Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin kararı bir yana, Türkiye'ye düşen, Ermenistan'la imzalanan protokolü Türk Parlamentosu'ndan geçirerek Ermenistan'la ilişkileri etkinleştirmeye öncelik vermek ve Karabağ sorunuyla bu protokolü ilişkili kılmamaktır. Özellikle de Türkiye, Erivan'ın 1915'te yaşanan olaylar etrafında bir tarih komisyonunun kurulmasına onay vermesiyle tarihî Ermeni ödününü elde etmişken. Ermenistan'la protokolün uygulamaya konulması, Karabağ sorununun çözümüne destek olacak ortamlar yaratacaktır.

Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi El Haliç, 10 Mart 2010
 
Kaynak: Zaman