Kahire'de Filistin'in var olma hakkından Musaddık'ın devrilmesine dek bazı konuları 'vay canına' dedirtecek şekilde ele alan Obama sanki 'Bush Onarım Şirketi' adına konuştu. Fakat Afganistan'a daha yeni 17 bin asker göndermişken, veteriner öncesi bir kediyi okşuyor gibiydi.
Vaiz, tarihçi, iktisatçı, ahlakbilimci, öğretmen, eleştirmen, savaşçı, imam, imparator. Bazen Barack Obama'nın Amerika Birleşik Devletleri başkanı olduğunu unutuveriyorsunuz.
Obama'nın özenle seçilmiş bir dinleyici grubuna Kahire Üniversitesi'nde yaptığı konuşma 'dünyanın yeniden tahayyül edilmesi'ni ve Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında asırlar boyunca açılmış olan yaraların iyileştirilmesini sağlayacak mı? 60 yılı aşkın bir süreden sonra başkanın konuşması Arap-İsrail trajedisini çözüme kavuşturabilecek mi? Eğer sözcükler iş görebilseydi bunlar belki de gerçekleşebilirdi.
Obama'dan dün dinlediğimiz konuşma zekiceydi; bütün dinleyicilerin duymak isteyeceği kadar nazik, bir o kadar da sertti ve hepimiz onun dinleyicileriydik. Başkan Obama İslam'ı övdü. İslam'ı seviyordu. İslam'a hayranlık besliyordu. Hıristiyanlığı da seviyordu ve Amerika'ya da hayrandı.
Amerika'da yedi milyon Müslüman'ın yaşadığını, ülkenin her eyaletinde camiler bulunduğunu, Fas'ın ABD'yi ilk tanıyan ülke olduğunu ve nasıl Müslümanlar Amerika'ya dair basmakalıp imgelerle mücadele etmeliyse bizim de basmakalıp Müslüman imgeleriyle o ölçüde mücadele etmemiz gerektiğini biliyor muyduk?
ABD'nin aşırı tepkisini kabul etti
Fakat gerçeklerin büyük kısmı ortadaydı, her ne kadar İsrail'i incitmemek adına yumuşatılmış olsalar da. Yahudi soykırımının gerçekliğini inkâr etmek 'temelsiz, cahilce ve nefret dolu' bir çabaydı ve bu ifade kuşkusuz İran'ı hedef alıyordu. Ayrıca İsrailliler güvenlik içinde yaşamayı hak ediyorlardı ve 'Filistinliler şiddeti terk etmeli'ydi.
ABD'nin İsrail-Filistin çatışmasına karşı iki devletli bir çözüm talep ediyordu. Başkan Obama İsraillilere Batı Şeria'nın sömürgeleştirmesi siyasetine tamamen son vermelerini söyledi.
Filistinliler bir yurda sahip olmamanın acısını yaşıyorlardı. Başkan Obama "Filistin halkının içinde bulunduğu durum kabul edilemez" dedi ve ABD'nin 'Filistinlilerin kendi devletlerini kurmak yönündeki meşru isteklerine' sırt çevirmeyeceğini ekledi. İsrail barışa giden yolda Filistinlilerin günlük hayatlarında ilerleme kaydetmeleri için 'somut adımlar' atmalıydı. İsrail Filistinlerin acısını ve varolma hakkını tanımalıydı. Vay canına! Bir nesli aşkın bir süredir İsrail bir Amerikan başkanından gelen böylesi bir eleştiriye maruz kalmamıştı. Obama'nın konuşması Siyonist rüyanın sona erişi gibiydi. Bu dünyadan George W. Bush diye birisi geçmiş miydi?
Evet, gerçekten Bush diye biri geçmişti bu dünyadan ve zaman zaman Obama'nın konuşması, kırılıp dökülen şamdanları ve lime lime edilmiş et yığınlarını temizlemek için İslam dünyasına gelen 'Genel Bush Onarım Şirketi' gibi geldi kulağa. ABD başkanı ülkesinin başarısızlıklarını - bunu duymak muhteşemdi - ve 11 Eylül'e karşı verdiği aşırı tepkiyi kabul etti ve kurulması hata olan Guantanamo'yu kapatacağını bir kez daha hepimize hatırlattı. Hiç fena değil Obama...
Obama daha sonra İran konusuna geçti. Nükleer silah edinmeye çalışan bir ülke hepimizi, özellikle de Ortadoğu'yu 'tehlikeli bir yola' sürükleyebilirdi. Olası bir nükleer silahlanma yarışının önüne geçmeliydik. Fakat bir ülke İran'a saygılı davranılmalıydı. Daha da sıradışı olansa Obama'nın 1950'lerde ülkesinin demokratik yollarla seçilmiş Musaddık hükümetinin devrilmesinde parmağı bulunduğunu hatırlatması oldu. "On yılların güvensizliğini aşmak zor"du. Obama konuşmasına bundan fazlasına da, yani demokrasiye, kadın haklarına, ekonomiye ve Kuran'dan birkaç iyi alıntıya yer verdi ("Her kim masum birini öldürür, o kişi bütün insanlığı öldürmüş olur").
Ve ne zaman Obama bazı hükümetlerin 'bir kez iktidara geldikten sonra başkalarının haklarını acımasızca baskı altına aldıklarını' söyledi, işte o zaman uysal olduğu varsayılan dinleyiciler arasında bir alkış tufanı koptu. Mısır hükümetinin Obama'nın konuşmasının hangi bölümlerinin Mısır halkı için uygun olduğunu belirleme isteğine şaşmamak gerek. Mısır halkı Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in polis-devleti rejimi altında açıkça çok ama çok mutsuzdu. Aslında Obama Mübarek'in ismini bir kez bile ağzına almamıştı.
Konuşma devam ederken insan içinden "Obama Irak'tan bahsetmedi" diye geçiriyordu - ve sonra bu da oldu ("bir tercih savaşı ... muharip birliklerimiz Irak'tan ayrılacak"). Fakat Obama Afganistan'a henüz değinmemişti ve bunu da yaptı ("birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz ... askerlerimizin her birini evlerine geri getirmeyi arzuluyoruz"). Afganistan'daki '46 ülkenin koalisyonu'ndan söz ettiğindeyse - ki bu son derece kurnazca öne sürülmüş bir istatistik - selefini andırmaya başladı. Ve burada tabii ki kaçınılmaz bir sorunla karşılaştık. Filistinli entelektüel Mervan Bişara'nın dün işaret ettiği gibi başkanlar tarafından 'büyülenmek' çok kolay. Obama'nın dünkü performansı göz kamaştırıcıydı. Fakat konuşma metni incelendiğinde birkaç noktanın eksik olduğu görülüyordu.
264 nükleer başlık konu dışı...
Obama'nın İran'ı nazikçe yerin dibine soktuğu kısım boyunca veya bunun sonrasında İsrail'in 264 tane olduğu tahmin edilen nükleer savaş başlıklarından hiç bahis açılmadı. Obama Filistinlileri uyguladıkları şiddet yüzünden - 'çocuklara uykularında roket fırlatmak veya otobüslerdeki yaşlı kadınları havaya uçurmak' gibi - azarladı. Fakat İsrail'in Gazze'de uyguladığı şiddete değinilmedi, sadece 'Gazze'de devam eden insani kriz'den dem vuruldu. İsrail'in Lübnan'da sivilleri bombalamasından ve Lübnan'ı tekrar tekrar işgal etmesinden söz edilmedi (sadece 1982 işgalinde 17 bin 500 kişi hayatını kaybetmişti). Obama Müslümanlara geçmişte yaşamamalarını söyledi, fakat İsrail bu uyarının dışında tutuldu. Holokost Obama'nın konuşmasında önemli bir yer aldı ve başkan dinleyicilerine [ertesi gün] Buchenwald toplama kampının bulunduğu bölgeye gideceğini hatırlattı.
Bir kere bile 'terör' demedi
Binlerce yeni Amerikan askerini Afganistan'a yollayan biri olarak - ki bu hem Araplarca hem de Batılılarca ciddi bir felaketin habercisi olarak yorumlanıyor - başkanın konuşmasında yüzsüzce bir yan vardı. Obama bütün bir Batı dünyasının İslam'a olan borcundan, yani Endülüs'teki 'bilgi ışığı'ndan, cebir, manyetik pusula ve dini hoşgörü gibi konulardan söz ettiğinde sanki bir kedi veterinere götürülmeden önce yavaşça okşanıyor gibiydi. Ve tabii ki veteriner de, her ne kadar Amerika ve İslam 'adalet, ilerleme ve insanlık onuru' olduğu ortaya çıkan 'ortak ilkeler'e sahipse de, Müslümanlara aşırılıkçılığın tehlikeleri ve 'şüphe ve ihtilaf döngüleri' konusunda ders veriyordu.
Obama'nın konuşmasında tek bir nokta insaflıca atlandı: Yaklaşık 6 bin sözcükten oluşan bir metinde o ölümcül 'terör' sözcüğüne yer verilmemişti. 'Terör' ve 'terörizm' bütün İsrail hükümetlerince noktalama işareti olarak kullanılmıştır ve Bush döneminin pis gramerinin bir parçası olarak işlev görmüştür.
Velhasıl Obama akıllı bir adam. Belki bir Gettysburg veya Churchill değil, ama yine de hiç fena değil. İnsanın aklına yalnızca Churchill'in bir ifadesi geliyor: "Sözcükler basit ve boldur, büyük eylemlerse zor ve nadir." (5 Haziran 2009)
Kaynak: Radikal