Dün ortalık toz duman oldu bir anda...
Televizyonlar üst üste binerek haber yarışına soyundu... Birbiri ardına emeklisiyle muvazzafıyla generaller, amiraller, albaylar gözaltına alınıyor, evler aranıyor... Gözaltına alınmaların yalan olduğu söyleniyor... Sonra aynı kişiler adli tıpa muayeneye götürülüyor...
Ekranlar uzmanlarla dolup dolup taşıyor kimi, adaletten söz ediyor, kimiyse bu gözaltıların yanlış olduğunu söylüyor...
Peki, dönelim geçmişe...
Kimler gözaltına alınırdı bu ülkede?
Yazarlar, şairler, romancılar,
düşüncesini söylemek “gafletinde”
bulunanlar...
O zaman bunları savunan ya da bunlarla ilgilenen bir tek kişi çıkar mıydı?
Hayır.
TİP kapatılıp da bütün milletvekilleri, başta Çetin Altan olmak üzere, hapishaneyi boyladığında 12 Mart darbesinden sonra, “Yahu durun bi dakika... Bunların darbe marbe yapmak, demokrasiyi çiğnemek, seçim sandıklarını tekmelemek gibi bir niyeti yok... Düşüncelerini, inançlarını söylüyorlar.
Hem de nereden ? TBMM kürsüsünden!” diyen oldu mu?
Yooo...
Peki koskoca Altan Öymen, uçak kaçırmak suçuyla tutuklanıp, idam istemiyle yargıçların karşısına çıkarıldığında, bi Allah’ın kulu, “siz delirdiniz mi?” diyebildi mi?
Yooo...
Ama en güzel yanıtı o sıkı yönetim mahkemesinde, söylentiye göre, gene Altan Öymen verdi:
- Uçak kaçırmakla yargılanıyorsunuz...
- Kaçırdım efendim...
- Demek kabul ediyorsunuz suçunuzu?!
- Evet. Trafik çok sıkışıktı. Esenboğa Havaalanına yetişemedim...
Uçağı kaçırdım!
Hapishaneden çıktıktan sonra Çetin Altan, her yıl bir kez daha baştan sona değin okunulası; bugün Fransa’daki liselerde, seçmeli ders kitabı olarak okutulan, Büyük Gözaltı adlı romanını yazmıştı:
“ ‘Söyleyinceye kadar burada kalacaksınız!
‘Sordum’: Neyi söyleyinceye kadar?’
‘Onu öldürdüğünüzü!’
‘Kimi öldürdüğümü?’
‘Onu...’”
İşte bu kadar...
“O” nedir bilemezsiniz... O kimdir ya da
ne tür bi suçtur size söylemezler...
Çürür aylarca... Sonra bir gün, kapıyı açarlar ve salarlar adamı gün ışığına...
Ne yaptığını, niye içeride bunca zaman kaldığını bilmeden kendini, askeri ceza evinin dış kapısında bulur.
Acaba sağ olsaydı bugün Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Kemal Tahir ve daha nice mahpus damında çürüyen yazar çizer, gazeteci, ne derdi Pazartesi’nin “Büyük Gözaltı”sından sonra?
Yürekleri sevgi dolu olduğundan, evde kalan aileleri için üzülürdü, hepsi de.
Ama bi zamanlar, onların dediği gibi “oh olsun!” demezdi asla!
Kaynak: Star