İslam gerçeği ile Hıristiyanlığın İslam için çizdiği zavallı, menfur ve bozuk imajını karşılaştıran batılı bilginlerin tanıklık ettiği gibi hasta Hıristiyan batının hayali, İslam'ın imajını kötülemek için dizginleri tamam salmak ve doğuyu İslam'ın kurtuluşundan geri almak için batı kilisesinin başlattığı haçlı savaşlarında kalabalıkları ve yığınları bir araya getirmektir.
Bu gerçeğe, Fransız oryantalist Maxim Rodinson (1915-2004) tanıklık ederek şöyle der: 1000-1140 yılları arasında avam insanların ihtiyaçlarını gidermek isteyen Latin yazarları yüzlerini Muhammed'in hayatına çevirdiler. Dizginleri R.W. Sourthen'ın "zafer kazanan hayal" cehaletine bıraktılar. Muhammed bunlardaki bilgilere göre sihirbazdı, Afrika ve Doğuda sihir ve hile ile kiliseyi yok etti. Başardığı şeylerden biri de cinsi ilişkileri serbest bırakmaktır… Bunların anlattığı efsanelerdeki bilgilere göre Muhammed onların en büyük putlarıdır. Serseri şairlerin çoğuna göre o Saracenlerin -Ortaçağda Müslümanlara Avrupalıların verdiği isim- bedevilerin baş tanrısıydı. Heykelleri bunların sözlerine göre pahalı maddelerden ve kocaman hacimlerden oluşuyordu.
İtalyan oryantalist Francesco Gabrieli'nin tanıklık ettiği gibi "Batı Ortaçağlarda İslam'ın doğuşuna ve yayılmasına kilisenin bağrında barbar bir halkın yarattığı şeytani bir parçalanma ve uğursuz bir bölünme olarak bakıyordu". Yine Alman düşünür Herbert Herkomer "Ortaçağ Edebiyatında İslam Tasvirleri" adlı çalışmasında şu tanıklıkta bulunuyor: Avrupalı kardinaller İslam elçisinin aslında Katolik bir kardinal olduğunu iddia ediyorlardı. Kilise papalık seçimlerinde onu görmezlikten gelince o da kiliseden intikam almak amacıyla doğuda inkârcı bir mezhep kurdu. Ortaçağ Hıristiyan Avrupa'sı Muhammed'i Hıristiyanlıktan ayrılmış, insanlığın yarısının Hıristiyanlıktan kopmasının vebalını taşıyan en büyük mürted olarak kabul ediyordu."
Yine Alman oryantalist Dr. Sigrid Honka şu tanıklıkta bulunuyor: Avrupalıların büyük çoğunluğunun zihninde Araplar için zalim ahmak bir küçük görme durumu yerleşmiş. Onlara göre Araplar keçi ve koyun çobanıdır, kabadır. Bu cahil ve düşmanca durum onları Araplara karşı kulaklarını tıkamıştır. Bunlara göre Araplar pespaye paçavralar giyen, şeytana kulluk eden, ölülerin ruhlarını çağıran, sihirbaz, ruh çağırma seansları ve kara büyü işleriyle uğraşan, bu sanatı ustalıkla yapan, şeytana boyun eğen, zebanilerden bir ordunun şeytanlardan koruduğu, başlarında altın tahtında Mahumed-Muhamid'in olduğu ayaklarının altında da taraftarlarının yakınlaşma amacıyla kestiği insan kurbanlar olan, Mesih'e ya da Allah'a boyun eğmeyen günahkâr kâfirlerdir. Çünkü henüz ona ibadet etmemişler. Aşağılık tırtıllardan başka bir şey değiller. Sefil hainlerdir. Allah'ın düşmanıdırlar. Mesih'in de düşmanıdırlar. Mesih'in kabrinin müstebihidirler..
G. Toynbee'ye (1889-1975) göre bunlar medenileşmemişler, Helen dünyasından uzaklaştırılmış garip bir halktır, ya da Eski Yunan Helen uygarlığına dadanmak isteyen işgüzarlardır. İşte bunlar, ilkel Muhammediler. Haklarında en fazla diyebileceğim, kendilerine yabancı olan Süryani dini için barbar, cahil ve sahte bir taklitçi olduklarıdır. İlkelliklerinden ve kusurlarından dolayı Hıristiyanlığı benimsemeye çalışmazlar.
Avrupa kilisesi İslam'ın resulünü büyük bir sihirbaz olarak tasvir etti. Endülüs'teki Müslüman şehir Kurtuba'yı da şeytana tapanların, ölülerden medet umanların yeri olarak betimledi. İnsanlığa kurban olarak kendisini şeytanlara karşı bir grubun koruduğu Muhammed'e altın put sunanların şehri.
İslam ülkeleri hurafe ve efsanelerin dünyasıdır. Şeytanların kuludurlar. Şeytana boyun eğmiş sihirbazlardır. Altın bir put için insanları kurban edenlerin ülkesidir. Adı Muhammed olan birinin selameti için bir grup şeytan uyanık kalır Kilise Şairi Conrad (1300) Regensburg'da "Roland Efsanesi" diye bir efsane düzenleyerek Müslümanları ancak kan içerek ferahlayabilen bir halk olarak tanımlamış. Göğün Rabbi tarafından lanetlenmiş bir halk olarak. Onlar kâfirdir, köpektir, yoldan çıkmış domuzlardır. Bir şeye güç yetiremeyen putların kullarıdır. Öldürülüp kemikleri tuvalete atılmaktan başka bir şey hak etmiyorlar. Şüphesiz cehenneme gidecekler."
Bu halk efsanesinde Conrad Müslüman halka seslenerek şöyle diyor: Mahmet (Muhammed'i kastediyor) beni senin kafanı omuzlarından ayırayım, cesedini yırtıcı hayvanlara atayım mızrağımla başını uçuracak ve Sezar'ın "kilisede vaftiz olmayı reddeden herkes ancak asılarak, vurularak ya da yakılarak ölmeyi hak ediyor" dediğini hatırlatmam için gönderdi. Bunlar istisnasız şeytanın aşağılık partisidir, hem dünyayı hem ahireti kaybetmişlerdir, Allah'ın gazabına müstehak olmuşlar, onları ruhen ve bedenen yakalayı vermiştir, onlara ebediyen cehennemde kalacaksınız diye yazmıştır."
İslam'a ve Müslümanlara karşı haçlı seferlerin fitilini ateşleyen altın Papa II. Urban (1088-1099) Avrupa'daki şövalyelere konuşma yaparak onları Müslümanlara karşı kutsal savaşa çağırıyordu: hangi rezalet ya da hangi ayıp bizi yüceltecek, eğer bu tür kafirler, sadece hakaret edilmesi gereken bu kafirler, insanlık onurunu kaybetmiş olan şeytana tapan bu kafirler evet bunlar mı Allah'ın seçkin halkına karşı zafer kazanacak?
Evet, Katolik Avrupa mirasında İslam'ın, Resulünün (sav) ve Müslümanların imajı budur. Protestan Avrupa da bu hususta onlarla yarışıyor. Hani büyükleri Martin Luther (1483-1546) Kur'an-ı Kerim'le ilgili şöyle demişti: Tiksindirici, korkunç ve lanetlenmiş bir kitaptır. Yalanlar, hurafeler ve gaddarlıklarla doludur. Muhammed'i rahatsız etmek ve Müslümanlara zarar vermek için Kur'an-ı tercüme etmek ve Hıristiyanlara tanıtmak lazım. Piskoposlara düşen halkın önünde Muhammed'in yaptığı mezalimlerden bahsetsinler ki Hıristiyanların ona olan düşmanlıkları artsın. Hıristiyanlığa olan imanları güçlensin. Müslüman Türklere karşı savaşta cesaretleri ve kahramanlıkları katlansın. Bu savaşlarda malları ve canlarını feda etsinler."
Evet, âlemlere rahmet, nur ve müjdeleyici olarak gönderilmiş olan Allah'ın Resulü (sav) Protestanların başına göre -bu sözler ona ait- haşa "fahişe hizmetkarı ve orospu avcısıdır".
Kişi, bu "karanlık ve marazi hayalin" Avrupa kilisesinin papalarına, piskoposlarına, şairlerine ve sıradan insanlarına kadar ulaşmış diye hayret ederse, İslam'a ve Müslümanlara iftira atmak bu kadar garip, ilginç ve kuşkulu bir seviyeye gelmiş diye hayret ederse kara kin kültürünün hâlâ ayakta olduğunu eleştirme ve gözden geçirme olmadan şimdi bile faal olduğunu görse bu şaşkınlık derecesi daha da artar. Hatta 21. yüzyılda felsefe profesörü Papa XVI.Benediktüs tarafından yönlendirildiğini ve yürütüldüğünü görse çok daha artacaktır.
Keşke olay sadece bu muhafazakâr ve fundamentalist (batılı manada) eğilimlere sahip Papa ile sınırlı kalsaydı. Ancak daha beteri ve daha acılı olanı bizim, Papanın başında bulunduğu kurum olan kilise gibi büyük kurumları harekete geçiren İslam'a düşman, İslam'ın sembollerine ve mukaddesatına karşı saldırgan bir mirasla karşı karşıya kalmamız:
—Avrupa'yı galeyana getirip İslam'a karşı "haçlı seferleri" olarak bilinen ilk dünya savaşlarını başlatan bu kilisedir. (1096-1291)
—1492'de Grenada ve Endülüs'ün düşmesinden günümüze kadar 500 yüzyıl boyunca İslam dünyasını sömürmek için Avrupa'nın giriştiği modern savaşlara karşı ses çıkarmayan, rıza gösteren hatta bu sömürgecilik döneminde Hıristiyanlaştırma-misyonerlik faaliyetlerine bizzat katılan bu kilise değil midir?
— Amerika yerlilerini yok ettikten sonra İslam Dünyasına yapacağı yeni bir saldırıyı finanse etmek için altın toplaması için Cristof Colomb'u (1451-1506) Amerika'ya gönderen de bu kilisedir. Kudüs'ü ve Filistin'i yeniden gasp etmek için. O tarihte Colombus Papa VI. Alexandr'a şöyle yazacaktı: "Mukaddes toprakları geri almak için kullanmak üzere Amerika'da altın topraklarına seyahat etmekle görevlendirildim. Oraya gittikten sonra toprağın Kral Ferdinand'a (1492-1503) ve Kraliçe İzabella'ya (1474-1504) yazıldığını gördüm: Kutsal toprakları fethetmek için bu tarihten itibaren 7 yıl boyunca elli bin piyade askere ve beş bin süvariye ihtiyacım olacak."
— İslam Dünyasının kalbini vurmaya hazırlanmak için İslam Dünyasının çevresini dolaşsın diye Vasco Da Gama'yı (1469-1524) gönderen de aynı kilisedir. (1497)
—Müslümanlara karşı savaşsın ve Müslüman olan Filipinleri Hıristiyanlaştırsın diye Magellan'ı ( 1480-1521) Filipinler'e (1521) gönderen odur. Filipinler o dönemde Müslümandı ve başkenti "Amanullah"tı.
— Cezayir'in işgal edilmesi esnasında, Fransa Kralı X. Charles (1824-1830) huzurunda; "Hıristiyanlık milleti İslam milletine büyük bir zafer kazandığı ve kazanmaya devam ettiği için Allah'a hamdolsun" diyen de aynı Kilisenin Paris Başpisposuydu.
—1930'da kardinaller ve piskoposlar, Cezayir işgalinin yüzüncü yıl kutlamalarında şunu ilan edeceklerdi: Cezayir'de hilal dönemi bitmiştir. Haç dönemi başlamıştır. Sonuna dekte sürecektir. Cezayir toprağını kaynağını İncil'den alan medeniyet ışığıyla her bir köşesi aydınlanan bir Hıristiyan devletinin beşiği haline getirmeliyiz. Bu kutlamalarımızın amacı bu topraklarda İslam cenazesini taşımaktır.
—General Kleber (1753-1800) Fransa'nın Mısır işgali sırasında muallim Yakup Hanna'ya (1745-1801) şöyle diyen de aynı kilisenin mensubuydu: "Müslümanlara ne istersem yaparım. Ta ki Hıristiyanlar Müslümanlara sövsün ve onları vursun. Onlardan istediklerini alsın. Kinlerini göstersinler. Müslümanların dinlerinin ve muvahhitlerin günlerinin bittiğini ilan etsinler."
—Sadece Papa XVI. Benediktüs değil kardinalleri de İslamofobia propagandası yapan da yine bu kilisedir. Papa II. John Paul'un yardımcısı ve Vatikan Kültür Konseyi sorumlusu Kardinal Paul Bobar şöyle diyor: İslam'ın oluşturduğu tehdit, din, kültür, toplum, hayat tarzı ve davranış biçimi olmasından kaynaklanıyor. Hâlbuki Avrupa'da Hıristiyanlar kiliseyi günlük hayattan çıkarmak (marjinalleştirmek) istiyorlar. İslam Avrupa, genel olarak batı için bir tehdit oluşturuyor. Dünyanın belli bölgelerinde nüfus artış oranları arasında artış farkını anlamak için deneyimli bir uzman olmak gerekmiyor. Hıristiyan kültürüne sahip ülkelerde nüfus düzenli olarak düşerken İslam ülkelerinde bunun tam tersi oluyor. Mesih'in kalesinde Hıristiyanlar yarın ne olacak, ölümleri bir şekilde planlanmamış mı diye endişeyle soruyorlar.
—Kardinal Monsieur Giuseppe Bernardi ise Papa II. John Paul huzurunda şöyle diyor: İslam Dünyası petrodolarlar sayesinde nüfuz alanını genişletmeye başladı. Hıristiyan ülkelerde Müslüman göçmenler için camiler ve kültür merkezleri yapıyorlar. Hıristiyanlığın başkenti Roma'nın göbeğinde bile. Bunda nüfuz alanını genişletmek ve yeni fetihler için bir plan olduğunu nasıl görmeyiz?
Öyleyse biz sadece yeni Papanın münferit düşmanlığıyla karşı karşıya değiliz. "Katolik fundamentalizm" akımını ya da engizisyon mahkemeleri mirasını temsil eden bir düşmanlık var karşımızda. Ve eski haçlıların İslam'a ve Müslümanlara karşı tutumuyla…
Bununla beraber, batının en büyük Hıristiyan kurumu olan bizzat İslam'a düşmanlık eden, yeni bir fetih yapıyor diye korkutma propagandası yapan ve yaşadığımız bu yüzyılda Avrupa "Daru'l-İslam'ın" bir parçası olacak diye tehdit eden kilisenin başkanın önderlik ettiği bir akımıyla karşı karşıyayız.
İslam'a hakaret etme halkalarından biri olan ki bu son halka olmayacak Papa XVI. Benediktüs'ün konferansı dört husus içeriyordu:
1- Âlemlerin rabbi ve Müslümanların ilahına iftira atmak. İmanın akılla ilişkisini anlatırken bunu yapıyor. Papa Hıristiyan inancının akıla dayandığını Müslümanların ilahının ilahi iradesi ise yüce olup akılla ve mantıkla bir ilişkisi yoktur. Bu durum Müslümanların ilahına olan İslam inancını "kör bir put" inancına dönüştürmektedir, diyor.
2- İslam resulü Muhammed'e (sav) iftira atmak. Bunu Bizans İmparatoru II. Manuel'in (1391-1425) "Muhammed kötü olan, şer olan ve insani olmayandan başka ne getirmiştir? O yüzden dinini kılıçla yaymayı emretmiştir" şeklindeki sözlerini kanıt olarak göstermekle.
3- İslam Dinindeki cihad anlayışını Hıristiyanların asırlar boyunca kullandığı kutsal savaşla karıştırması, bundan yola çıkarak "İslam dininin ve ona iman etmenin başkasına karşı şiddete ve teröre sevk ettiğini iddia etmesi".
4- Kur'an-ı Kerim'e iftira atmak, ayetlerini "serserilerin talimatlar" olarak nitelendirmesi.
Tüm bu iftira ve şüphelere cevap olarak daha önce kitaplar ve araştırmalar yayınladığımız için makamı gözetmek ve tekrardan kaçınmak için bu iftiraları çürütecek birkaç özet hususu bir sonraki yazılarımızda zikredeceğiz.
Bu makale Mehmet S. Direk tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.